Yaşar Seyman
Arda Güler: Altındağ’dan Real Madrid’e
Bir sporcumuzun başarısı ile gurur duydum...
Spor dünyasına egemen biri değilim yine de bizim kuşak daha çok Brezilyalı Didi, Pele, Arjantinli Diego Armando Maradona gibi futbol efsaneleri ile büyüdü… Didi Fenerbahçe’ye antrenör geldiğinde onu Ankara’da bir maçta görmüştüm. Yemyeşil çim sahada simsiyah bir bayrak gibiydi…
Başkentin yoksul tepesi Altındağ’da soğuk bir kış günü doğan Arda Güler gençlerin, annesinin, ülkesinin gururu oldu.
Resmi bir adla sevindirilen Altındağ, göçle gelen insanların oluşturdukları Anadolu’nun özeti bir yer. Umut kondularda büyüyen biz gençler olarak, Altındağ’ımıza bakıp birbirimize takılırdık. Altındağ’ın altını nerede? Büyükler gülerek yanıt verirdi:
“Altı dağ, üstü gök, git derdini nereye dökersen dök!”
Söz biter, biz yol haritamızı çizerdik…
Devlet baba çocukluğumuzun Altındağ’ını yoksulluktan kurtaramadı ama Arda Güler, Altındağ’dan çıkan bir altın sporcumuz oldu.
Altındağlı Arda, annesi Serap Güler’e büyük bir başarı armağan etti.
Tebrikler Arda…
Senin annen Serap Güler sevinç gözyaşlarını akıtırken, tüm ülke bu gözyaşlarına gözyaşını katarken, benim gözyaşlarım da sel oldu aktı. Ben hem senin başarına hem de yıllarca toplumsal mücadelenin içinde olmama karşın rahmetli anneme demokrasi armağan edemediğim için yandım…
Annemin bu demokrasi yoksunluğunu sen bana bir daha anımsattın…
“Annem, sana demokrasi armağan edemedim!”
Sen, çağdaş demokrasiyi tanımadın ki…
O nedenle ninnilerin ağıt, gülüşlerin yarım, öykülerin küçük ve göçebe yaşadın.
Senin ninnilerin ağıttı.
Gülüşlerin yarım.
Öykülerin küçücük…
Doğduğun coğrafyanın kültürüyle yürüdün.
O acılı coğrafyanın acılarına tanık oldun.
Ve o törelerin çizdiği kadere isyanla yürüdün.
Göçebe gibi…
Senin çağında dillerde gezgin sözcüğü yoktu.
Bir göçebe gibi köylere, kentlere göçtün.
Son göçün Altındağ idi.
Her yerde bir göçebe öyküsü bıraktın.
Her yerde yaşayarak, gözleyerek, çoğalarak ayrıldın.
Torunlarına ninnilerin yine ağıttı.
Gülüşlerin yarım…
Yine öykülerin küçük…
Sende büyük olan tek şey sevgi dolu yürekti.
O hep bir çağlayan gibi çağıldayarak aktı.
Kendi çocuğuna olan sevginin sınırlılığını aşarak, gün geldi taşarak, gün oldu çoğalarak tüm çocuklara akan coşkun bir suydun…
Senden hiç ‘Size saçımı süpürge ettim’ sözünü duymadım. O nedenle o sözü söyleyen, o söze sığınan anneleri hiç sevmedim.
O anlamsız sözü hiç söylemedim.
‘Size saçımı süpürge ettim’ sözü yerine; ‘Çocuğumla büyüdüm, öğrendim, çoğaldım ve yaşadım’ diyebildim…
Göçebe bir kadının kızı olarak gezgin oldum.
Dünya anneleriyle buluştum.
Konuştum…
‘Dert bir değil elvan elvan’ türküsündeki gibi dertler dinledim. Sorunların dili farklı olsa da annelik dili ortaktı. Anneleri acılardan kurtaran, soluklandıran, yüzlerini güldüren; yaşadıkları ülkedeki çağdaş demokrasi, hukuk anlayışı, birey hak ve özgürlüklerinin varlığıydı…
Bir de çocuklarının onlara verdikleri armağanlardı.
Sen, çocukları darağacında anneler tanıdın…
Onlara yandın…
Senden sonra acılarımız büyüdü…
Öykülerimiz de…
Darağaçlarının ardından sessiz ağlayan annelere; çocuklarının acılarından doğan anneler katıldı…
Annelerimizin demokrasi umudu acılı yüreklerinde saklı kaldı.
Oysa sen bir darbenin karanlık günleri içinde göçüp gittin.
Ben, sana demokrasi armağan edemedim…
Bize öğrettiğin sevgiyle sorunlara duyarlı, toplumsal mücadele içinde demokrat, sözünü yutkunmadan söyleyen, bilgisayarın tuşlarında kalem parmaklarını korkak alıştırmayan biri olarak yazıyorum…
Ve annelere verilecek en büyük armağan sevgidir diyorum!
Onların karşılıksız sevgisine; sevgimizi göstermeliyiz.
Bir de demokrasi armağan edebilsek…
Ninnileri ninni,
Gülüşleri gülüş…
Öyküleri büyük,
Yaşamları renkli olur…”
Altındağ’ın altın çocuğu Arda; hem doğduğun yeri hem ülkeni hem de Türkiyeli sporcuyu hak ettiği şekilde temsil edeceğine gönülden inanıyorum, yolun açık olsun…
Bizden sana kucak dolusu sevgiler…