Yaşar Seyman
30 yıldır sönmeyen yangın
“Sivas ellerinde sazım çalınır
Çamlı beller bölük bölük bölünür
Yardan ayrılmışam bağrım delinir
Katip arzuhalım yaz şaha böyle”
Pir Sultan Abdal
16. yüzyılda, “Sivas ellerinde sazım çalınır” dizesi 20. yüzyılda Sivas ellerinde sazım yakılıp karanlığa ve unutulmaz acılara evrilir diye yazmalı…
Sanatçılarımız, aydınlarımız, kadınlarımız, gençlerimiz yandı.
Bir de üç güzelimiz saz, söz, semah yandı…
İnsan olan rüyasında böyle bir düş görse, derin uykulardan kan ter içinde uyanır. İnsanın başka insanlar tarafından yakılması düşleri bile zorlar.
Bilim insanı Cevat Geray’la bir panelde konuşmamı istedi Madımak’ta yanan Belkıs Çakır’ın babası Kamber Çakır. Sağlık sorunum vardı, gidemedim. Gönlüm giden dost, arkadaş, tüm canlarlaydı. Sonra o acı haber geldi kendimi Pir Sultan Derneği’nin protesto yürüyüşünde buldum.
Kamber Çakır sendikaya her geldiğinde yandım kavruldum. Bir tek gün, Kızım, Ceylanım, Belkıs’ım yandı demedi. “Çocuklarımızı yaktılar” diye ölünceye kadar yüreği kavruldu. Her 2 Temmuz’da Karşıyaka Mezarlığına karanfiller götürüp tek tek Madımak şehitlerinin mezarlarına koydu...
Ankara’daki bir duruşmada katillerin bize dönüp sırıtmaları inanılmaz bir sahneydi.
İnsanlığımdan utandım…
Günümüzde bu tür olaylara sıkça rastlıyoruz, ne yazık ki. Sivas Davası zamanaşımına uğradı.
Ya acılar…
“Öyle ağırım ki kendime,
Sen benden gittin gideli.
Öyle ağırım ki kendime
Sen benden gittin gideli.
Terim küs olmuş tenime,
Sen benden gittin gideli.”
Mazlum Çimen
Milyonların sevda türküsü olarak dinlediği bu dizeler Mazlum Çimen’in kendisine el vererek Madımak Yangını’nda yanan babası ozan Nesimi Çimen’in ardından yazılmış bir ezgi, bir ağıttı…
Yıllar sonra ilk kez Sivas’a giden Mazlum Çimen, Madımak Oteli önünde isimler okununca “Nesimi Çimen”… “Burada!” dendiğinde benim ve Necati Şahin’in ortasında ayakta zor duran Mazlum Çimen öyle tutmuştu ki kolumdan, izini günlerce taşıdım. Hem yüreğimde hem kolumda…
Sivas’ın sızısı sızım sızım sızlarken; şehir suçlu olur mu diye yıllarca Madımak Yangını dedik. Bizler bu barışçıl, bu kardeşlik diline özen gösterirken, bazıları ne yazık ki insanların cayır cayır yandığı o otelin alt katındaki restoranda yıllarca kebap yediler.
Hasret Gültekin’in eşi Yeter Gültekin, 2006 yılında Almanya’nın Köln şehrinde Köln Arena’da yapılan ‘Ağıttan Umuda’ sanat etkinliğindeki açış konuşmasında, “Yeter artık bu acı dinsin, Madımak müze olsun!” diyordu.
30 yıl oldu. 30 Asır gibi…
“Sanatçılar, bilim insanları bir toplumun ışıklarıdır, öncüleri, önderleridir. Onlar insanlığı aydınlatıyorlar diye çıra gibi yakmak, karanlık güçlerin yöntemidir.”
Metin Altıok’un bestelenen şiiri Kavaklar şarkısını ne çok dinlerim:
“Bedenim üşür, yüreğim sızlar.
Ah kavaklar, kavaklar...
…
Omzumda bir kesik el,
Ki durmadan kanar.
Ah kavaklar, kavaklar...
Acı düştü peşime ardımdan ıslık çalar.”
Bir sendikacı olarak dünyanın birçok ülkesinde tanık oldum. Bu tür katliamlar ne çok şeyi yaralar. İnsanlar, doğa her şey yok olur. Şehirler yaralanır, katliamların ağır yükü üzerlerinde kalır.
Oysa şehir masumdur. Yine de bizler, Hiroşima, Halepçe, Solingen, Sivas deriz.
Oysa Sivas ozanlar diyarıdır.
Ne güzeldir “Bir bulut kaynıyor/ Sivas ilinde/ ucu telli mektup geldi yârimden/ Karlı dağlar ne olur, ne olur/ Asker ağam gelse yarelerim iyi olur/” sevda türküsü.
“Şehirler de yaralanıyor” sözüm, bir televizyon programında Arif Sağ’ın ozan derinliğinde umut açtı. Sivas şehrinin suçsuzluğunu, günahsızlığını döne döne vurguladı. Dinleyen Sivaslıların yüreğine su serpildi.
Madımak yangınından yitirdiğimiz yazar, eleştirmen Asım Bezirci, “Yazmak acıyı azaltır” diyordu.
Yazarak acım azaldı mı? Hiç azalır mı?
Bu yangın bunca yıla karşın ülkemizin üstünde bir kara bulut gibi dolaşmayı sürdürüyor.
Oysa artık Madımak Yangını’nın küllerinden barış doğmalı…