Türkiye’nin ilk Erdal’ı

Biliyorum. Anka kuşu, güzelsin.

Eşin bulunmaz yerde gökte, bir tanesin.

Ama benim de gençliğim var

Bir gitti mi bir daha geri gelmeyecek

Söyle bana Anka kuşu, bu gençliğe değer misin?

Bir ömrü doldurmaya yeter  misin?

(Sözleri Erdal İnönü’ye ait olan şiir)     

                Çocukluğu 80’li 90’lı yıllara denk gelenler, siyasilerin insanî yönünü gösteren, hatalarını, eksikliklerini hicivle gözler önüne seren programların, karikatürlerin milli birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz günlerde bile milli sorun oluşturmadığını ve eleştirmenin ne denli olağan bir şey olduğunu yaşayarak öğreniyorlardı.

                Turgut Özal, Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan, Bülent Ecevit ve pek tabii Erdal İnönü hiciv sanatçılarının en çok ele aldıkları siyasilerdi. Bu siyasiler içinde Erdal İnönü kişiliği ve siyasette izlediği yolla diğerlerinden hep farklı bir yol izlemiştir. Gelin bu hafta aykırı bir siyasi portresi olarak Erdal İnönü’nün yaşamına bir bakış atalım.

•••

                Tıpkı kız kardeşi Özden’in olduğu gibi onun adını da yeni isimler yaratmayı seven babası İsmet İnönü koymuştur. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ilk Erdal’ı dır o. İnönü ailesiyle özdeşleşen Pembe Köşk’te geçmiştir çocukluğunun hemen tamamı. Okumayı ve araştırmayı çok seven kişiliği yaşamına damga vurmuştur. Felsefeye ve fiziğe olan merakı üniversite aşamasında onu yol ayrımında bırakır. Her iki bölüme de ilgisi vardır zira. O fiziği tercih eder. Ancak fizik okumak için İstanbul’a Teknik Üniversite’ye gitmesi gerekmektedir ve annesi Mevhibe Hanım bu ayrılığa pek sıcak bakmamaktadır. Tam o yıllarda Ankara’da fen fakültesi kurulması fikri zihinleri meşgul ederken onun da lehine olacak şekilde karar verilir ve böylece Erdal İnönü yeni fakültenin “1” numaralı öğrencisi olarak kayıt edilir. Aslında aile, abi Ömer’in mühendis, küçük kardeş Erdal’ın da dış işlerinde diplomat olacağını düşünmektedir. Kaderin bir cilvesi midir bilinmez, uzun akademik kariyerinin ardından tıpkı ülkeye Lozan Zaferi’ni kazandıran babası gibi o da yıllar sonra dış işleri bakanlığı koltuğuna oturacaktır.

                1943-47 arasında  Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik-Matematik bölümünde okur. Lisans eğitimi sonrası ABD’ye giderek Caltech’te (California Teknoloji Enstitüsü) yüksek lisans ve doktora derecelerini tamamlar. Bu yıllarda burs almadan okuduğu için babasının gönderdiği 140 dolarla geçinmek zorundadır. Hatta bir defasında -Can Dündar’ın hazırladığı “Anka Kuşu Erdal İnönü kitabında anlattığına göre- Vehbi Koç’tan 300 dolar borç almış Türkiye’ye döndüğünde götürüp kendi eliyle geri vermiştir.

                Doktora eğitiminin ardından 1951 Eylül’ünden itibaren Princeton Üniversitesi’nde çalışmaya başlayan Erdal İnönü burada dünyaca ünlü Macar asıllı matematik fizikçi Eugene Wigner ile araştırmalarına devam etmiştir. Beraber yaptıkları çalışma fizik literatürüne “İnönü-Wigner Grup Kontraksiyonu Yöntemi” olarak geçmiş ve ünlenmiştir.

                1952 Haziran’ında Türkiye dönüp Ankara Fen Fakültesi’nde asistan olarak çalışmaya başlayan İnönü’nün anılarından okuduğumuz kadarıyla o dönemki Türk üniversitelerindeki ortamın araştırmaya ve rekabete uzak “adam sendeci” atmosferinden hayli şikayetçi olduğunu görürüz.

                1955’de doçent ünvanını alan İnönü iki yıl sonra Sevinç (Sohtorik) İnönü ile evlenmiştir.

•••

                Yaşamı boyunca bilime olduğu kadar sanata ve edebiyata olan merakının etkisiyle o yıllarda Ankara’da kurulan edebiyat ve sanat derneği Helikon’un etkinliklerine katılır. Siyasete ilgisi orada başlar ve Bülent Ecevit’le de orada tanışır.

                1950’li yılların sonuna doğru Amerika Başkanı Eisonhoover’ın -Hiroşima ve Nagazaki’de yaratılan vahşetin etkilerini silmek için olsa gerek- başlattığı “Barış İçin Atom” programı sonrası Türkiye’nin de dahil olduğu pek çok ülkede nükleer reaktör kurulması arzulanır. Amerika propagandasını hemen yapabilmek için bir an evvel reaktör kurulmasını ister ancak Türk yetkililer önce alt yapı kurulmasını istemektedir. Bu nedenle kırk kadar öğretim üyesinin gerekli eğitimleri alabilmesi için ABD’ye gönderilmesine karar verilir. Erdal İnönü programa başvursa da kabul almaz. Bunun üzerine üniversitedeki görevinden istifa eder ve eşiyle beraber bu çalışmalara katılabilmek için ABD’ye gider. İnönü’ye göre bu dönem hayatının en verimli ve en mutlu dönemlerindendir. Dönüşte ODTÜ’de kuramsal fizik profesörü olarak çalışmaya başlar. ODTÜ'de teorik fizik bölüm başkanlığı (1960-64), Fen ve Edebiyat Fakültesi Dekanlığı (1965-68) yapar. 1968'de ABD'ye giderek Princeton ve Columbia üniversitelerinde bir yıl süreyle konuk profesör olarak ders verir. 1969'da tekrar yurda dönerek ODTÜ rektör vekilliği yapar ardından da 1970'te rektörlüğe seçilir.

                ODTÜ yıllarında gelecekte başbakan ve ardından cumhurbaşkanı görevlerine seçilecek olan Turgut Özal’la tanışır. TÜBİTAK’ın kuruluşuna öncülük eder. Yıllar sonra ise fizik dalında TÜBİTAK Bilim Ödülü’nü alır.

                ODTÜ’deki rektörlük yılları sancılı bir döneme denk gelen İnönü’nün yaşanılan krizlere karşı insanî ve ılımlı tavrı pek çok eleştiriyi de üzerine çekmesine neden olur. ODTÜ’nün ardından Boğaziçi Üniversitesi’ne geçen Erdal İnönü hem dekan olarak hem de bir bilim adamı olarak

burada uzun yıllar çalışır.

•••

                Geniş halk kitleleri tarafından tanınması ise seksen darbesi sonrası atıldığı siyaset sayesinde olacaktır. Oysa çok sevdiği eşi Sevinç İnönü sakin yaşantılarının değişeceğini düşündüğü için siyasete girmesini asla istemiyordur.

                Darbe muktedirlerinin sivil yönetime kontrollü geçiş için en fazla iki partiye izin verme düşüncesi vardır. Ecevit ve Demirel gibi eski siyasetçilerin yasaklı olduğu bu dönemde sadece Necdet Calp’in sol tandanslı Halkçı Partisi ile Turgut Sunalp’in Milliyetçi Demokrasi Partisi’nin Milli Güvenlik Konseyi’nce onaylanacağı düşünülmektedir (Oysa Özal’ın ANAP’ı beklenmedik bir şekilde onay alıp sürpriz bir şekilde seçimleri sırtlayacaktır). Erdal İnönü demokrasiye geçişin yapılacağı 1983 seçimleri öncesi soldaki dağınıklığı toparlaması için çağırılır görev başına. Ona bu konuda teklif götüren ise bir iş adamı olan İbrahim Cevahir’dir. Başta kesinlikle kabul etmez İnönü. Zira yukarıda da zikrettiğimiz üzere eşi asla siyasete girmesini istemiyordur. O dönemi Anılar ve Düşünceler kitabında şöyle anlatır:

                “O gece, düşünmekten hemen hiç uyuyamadım. Birbirine zıt düşünceler, duygular içindeydim. Eşimin kaygılarını haklı buluyordum. Siyasetin ne kadar acımasız ve günlük, hayatta anlık çıkarlara bağlı olduğunu biliyordum.”

                Ve bu sancılı sürecin ardından siyaset girmeye karar verir. Bu kararı almasında etkili olan üç unsuru şu sözlerle ifade eder:

                “Üniversitede fikir özgürlüğünü koruyan bir tavır almak, geçmişteki yanlış intibaların doğru olmadığını ispat etmek ve demokrasimizin tekrar doğru dürüst yerleşmesine katkı yapmak…”

                Sonrasında kendisi için “ 12 Eylül ürünü” gibi yakıştırmalara karşı şu açıklamayı yapmıştır:

                "Ben babamın çok partili döneme geçiş mücadelesini evde gördüm. Ne çileler çektiğini biliyorum. Siyasete girmem de aynı mücadeleyi devam ettirmek istememdir. Askeri rejim sosyal demokrasiyi darmadağın etmişti. Birleştirmek için girdim.”(Ümit Arslanbay,II.İnönü Hikayeleri, aktaran Şavgu Aydın)

                Kuruluşuna liderlik ettiği SODEP (Sosyal Demokrasi Partisi) 1983 seçimlerine Milli Güvenlik Konseyi’nin vetoları nedeniyle giremez. Hatta veto yiyenlerden biri de Erdal İnönü’dür.

•••

                Siyasete farklı bir hava getiren Erdal İnönü’nün SODEP ve ardından gelen SHP dönemlerini de içine alan aktif siyaset yaşamı boyunca verdiği mücadeleyi anlatmak bu sayfanın doğal sınırlarını aşıyor haliyle. Ancak geçtiğimiz aylarda okuyucunun karşısına çıkan “Türk Siyasal Yaşamında Erdal İnönü” kitabında yazar Şavgu Aydın, İnönü’nün bu mücadelesini tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Kitapta bilim adamı kimliğinin ardından siyasete giren Erdal İnönü’nün demokrasinin devamı ve yerleşmesi için ortaya koyduğu çabayı, Ecevit ve şürekasının tüm inadına rağmen solu birleştirme gayretini, Baykal’ın takıntılı hizipçiliğine karşı verdiği mücadeleyi 80 ve 90’ların dalgalı atmosferinden izlerle okuyabiliyorsunuz.

                Affınıza sığınarak Aydın’ın kitabından yapacağımız şu uzun alıntı, onun bildiğimiz siyasetçilerden ne denli farklı olduğunu ortaya koyuyor olmalı:

                “Kimseye çantasını taşıtmadı, asla paltosunu ya da şemsiyesini tutturmadı.Polis eskortu ve korumalarının halka rahatsızlık vermesini istemezdi. Sık sık korumalarını atlatarak, sokaklarda yalnız başına yürümeyi severdi. Sanatsal etkinliklerin tüm yaşamında sıkı bir takipçisi ve destekçisi olmuştur. Parti etkinliklerinde o yıllarda yaygın olan, kurban kesilmesini ve omuzlara alınmasını

istemezdi. Omuzlara alınmamak için zaman zaman yere uzandığı bile oluyordu. Siyasal yaşamında savunduğu tek antidemokratik uygulama, PM toplantılarında sigara içilmesini yasaklamasıdır. Bu kararın oylanmasını isteyen üyelere; ‘antidemokratik kararlar oylama ile alınmaz’ demiştir. Dakik olmasıyla tanınırdı. Parti mitinglerinde de zamanında bulunmaya, gezi programlarına sadık kalmaya çalışırdı. Bunun bir örneği olarak; yine gezilerinin birinde parti otobüsünün önüne yatan ve ısrarla kendisini programda olmayan bir kasabaya götürmeye çalışan

partililere çok kızmış; Genel Sekreter Fikri Sağlar'ı çağırarak, otobüsün önüne yatan partilileri ihraç edilmesini istemiştir. Başbakan Yardımcısı olduğu süre içerisinde ‘örtülü ödeneği’ kullanmamaya çok dikkat etmiş, Azerbaycan'a yaptığı bir gezide ilk kez örtülü ödeneği kullanmış, tahsis edilen ödeneğin kalan kısmını gezi sonrası tutanakla iade ettirmiştir. Örtülü ödeneğe para iadesi yapılması, şaşkınla karşılanmıştır.”

                Kaleme aldığı Anılar ve Düşünceler kitabında uzun zamandır maruz kaldığımız çarpık siyaset anlayışını ise şu sözlerle ifade eder İnönü:

                “Çok yazıktır ki, Özal'ın, ‘Halka hizmet, alınan oy karşılığında yapılır!’ şek­linde açıkça ifade etmekten çekinmediği, siyaseti bir çeşit ticaret gibi gören yaklaşımı, yıllarca süren çabaların yerleştirmekte olduğu sağlıklı bir geleneği yaraladı ve yanlış doğrultuda gelişmelere yol açtı. Parti sözcülerinin seçim kampanyasını, ‘Oy verin de hizmet getirelim!’ biçiminde basit bir alışverişe indirgemeleri, seçmenleri de ‘şu isteğimizi yapmayı vaat edin de öyle oy vere­lim’ konumuna getirdi. Örneğin, hemen her ilçenin il olma dileği ve buna yö­nelik vaatler bu yaklaşımın kaçınılmaz bir sonucu olarak ortaya çıktı. Böyle­ce kamu yönetiminde sağlıklı gelişme olanakları da fena halde hırpalandı.”

                Emre Kongar  ise “Erdal İnönü başarabilir miydi?” isimli yazısında “Erdal İnönü, büyük bir kültür ve bilgi birikimi ile Demokrasiyi sadece beyniyle değil, yüreğiyle de özümlemiş bir bilim insanı/politikacıydı; önerdiği çözümler de doğruydu.  Ama toplumsal/siyasal koşulların ve politikacı egolarının izin vermemesinden dolayı, Türkiyeyi düze çıkaracak olan her iki siyasal misyonu da tamamlayamadı.” der. 

                Murat Sevinç’in Diken’deki yazısındaysa İnönü’nün bu alışılmadık profiline bir başka vurgu vardır:

                Trafik sıkışıklığını korna çalarak açacağını düşünen ve Murathan Mungan’ın ifadesiyle haklı olmaya değil, haklı çıkmaya çalışan milyonlarca insanın yaşadığı bir toprakta, bağıran insanların takdir edilmesi ve heyecan verici bulunması olağan sayılabilir. Gelin görün ki herkes bağırtı sevmek zorunda değil. Erdal İnönü’nün, coşkulu Deniz Baykal’ı kongrelerde sakin ve esprili üslubuyla alt ettiğini izlemek, ne zevkliydi!”

•••

                2000’li yılların başında bir etkinlikte tanışma fırsatı bulmuştum Erdal İnönü ile. Kameralardan ekranlara yansıyan o sempatik tavrının ne denli gerçek olduğuna şahit olmuş, kaleme aldığı kitapları okuyunca kendisine hayranlığım bir kat daha artmıştı. Popülist siyasetin ve siyasetçinin her geçen gün dünyada daha fazla taraftar bulduğu bu gri günlerde dilerim ki genç zihinlerde farklı siyasetçi kimliğinin nasıl olabileceğine dair bir ilgi uyandırabilmişizdir.

(Kaynaklar: •Anılar ve Düşünceler, Erdal İnönü, Boyut Kitapları. • Anka Kuşu Erdal İnönü Anlatıyor, Can Dündar, Can Yayınları. •Türk Siyasal Yaşamında Erdal İnönü, Şavgu Aydın, Myrina Yayınları.)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kerem Gürel Arşivi