Ayşe Naz Hazal Sezen
Sosyal medyanın ruh sağlığı uzmanları-I
Dijital alemin yarı açık hapishaneye dönüştüğü bu çağda, birey sosyal varlığını gösterebilmenin mecburi bir yolu olarak sosyal medya kullanımına ve içerik üretimine yönlendiriliyor. Bilhassa, söz konusu ruh sağlığı olduğunda sosyal medyada yaygınlaşamaya başlayan psikolojik söylemlerin, çağın güç dinamikleri tarafından nasıl şekillendirildiğine şahit oluyoruz.
Bugünlerde sosyal medya platformları psikolog, psikoterapist veya psikiyatrist gibi ruh sağlığı çalışanlarının içgörülerini kitlelere iletebildikleri sahneler olarak revaçta. Ancak bu psikolojik bilgiler sosyal medya içinde yalnızca tarafsız bilgi kalıbı olarak ilerleyebildiği ve kitlelere içgörü sağlayabildiği anlamı taşımıyor. Aksine, söylemler sosyal medyanın etkisiyle aktif olarak yeniden şekilleniyor ve benliğimizi, ruh sağlığımızı ve psikolojik refah algımızı etkilemeye başlıyor.
Hızlı sindirilebilir mantralar
Sosyal medya platformları, derinlik yerine basitliği, nüanslı keşif yerine özlü anlatımı ve görsel olarak çekiciliği tercih eder. Platformların algoritmik mantığı da buna medyan okuyan veya içerikleri uzun ya da karmaşık tutan paylaşımlar yerine en yüksek beğeni veya yorum alan paylaşımları öne çıkarır. Böylece psikolojik bilgi akışı ve karmaşık olgular daha hızlı ve sindirilebilir hale gelir. Buna binaen, psikolojik içgörüler, gerçek arayış ve anlayıştan ziyade hızlı çözümler sunan lokma büyüklüğündeki mantralara indirgenir. Bugünlerde sıklıkla karşımıza çıkan paylaşımlar ise daha geniş kitlelere ulaşma arayışlarındaki ruh sağlığı çalışanlarının, kısalık ve açıklığı önceleyen algoritmanın talebine yenik düşerek karmaşık psikolojik kavramları lokma büyüklüğünde nasihatlara veya motivasyonel sloganlara indirgenmiş halleri.
Basmakalıp olumlamalar
Bir insanı anlamanın bir ömür sürdüğü süreçler, psikolojik teoriler 30 saniyelik videolara ya da karakteri sınırlamasına tabi bildirimlere kadar damıtılıyor. Ruh sağlığının çok yönlü tabiatı, anlaşılmasındaki derinlikli, karmaşık ve çetrefilli süreçleri kendini geliştirme vaadi altında çabuk çözümlere ve hayat tüyolarına indirgeniyor ve yalnızca beğeni ve paylaşım alışverişi haline geliyor. Geleneksel olarak iç gözlem, diyalog ve zaman gerektiren terapötik süreç yerine sosyal medyada lezzetli parçalara bölünerek kısıtlanmamış bilgiler ve anında tüketilmek üzere tasarlanmış bir dizi performatif beklentiler psikolojik söylemi yüzeyselleştirerek benlik anlayışımızı zayıflatıyor. Bilahare, Ben bir dizi basmakalıp olumlamalara indirgiyor.
Kendini suçlama kültürü
Zihinsel sağlığın rahatlıkla sindirilebilecek tüyolara, motivasyonlara ya da mantralara indirgenmesi sadece psikolojik acının ve çetrefilli duyguların doğasını yanlış sunmakla yetinmez, bir de kendini suçlama kültürünü sürdürür. Psikolojik sağlığın, bahsedilen basit çözümlerle düzeltilebilecek bir şey olarak sunulması, dinleyen veya izleyenlerine dolaylı yoldan kendi acılarından sorumlu olduklarını ima eder. Psikolojik hastalığa katkı sunan biyopsikososyal etkiler reddedilir; depresyon, kaygı bozukluğu, dikkat dağınıklığı ve hiperaktivite bozukluğu gibi karmaşık ruh sağlığı durumları pozitiflikle, iradeyle, basitleştirilmiş mantralar ve tüyolarla çözülebilirmiş algısı yaratılır. Bu bağlamda, mutluluk ve huzur sistemsel, psikoekonomik veya siyasal meselelerden arındırılarak kişisel tercih meselesi gibi sunulmaya başlar. Zira, sosyal medya olumsuz duyguları sıklıkla kötü olarak damgalayarak yahut görmezden gelerek insanın özüne ait olan birçok duygunun yanlış olduğu izlenimi vererek pozitifliği önceler.
Yelpazesi daralan duygular
Bugünlerde karşımıza çıkan paylaşımların içerikleri, ruh sağlığına yönelik bu indirgemeciliğin, farkında ya da farkında olmadan, sosyal medyayı etkileşim arzusuyla kullanan ruh sağlığı alanına mensuplar tarafından da sürdürüldüğünü gösterir nitelikte. İyi niyetle pozitif düşünceyi ve duygusal dayanıklılığı arttıracak hap mesajlar vererek zihinsel sağlık hakkında paylaşım yapan ruh sağlığı çalışanları, belki de farkında olmadan, insan duygularının acıdan hazza kadar açılan geniş yelpazesini daraltabiliyorlar. Ne yazık ki, bu paylaşımların bir kısmı, kullanıcıları yabancılaşmalarına veya kendilerini suçlu hissetmelerine neden olan koşulları sorgulamaya ve eleştirmeye yöneltmekten ziyade kendilerini düzene nasıl daha uygun hale gelebileceklerine dair teşvik barındırıyor. Olumsuz duygular, her duygunun sahneye çıkabildiği terapötik karşılaşmaların aksine aşılması gereken engeller olarak çerçeveleniyor ve bireyleri yaşadıkları zor zamanları gizlemeye, mücadelelerini göstermemeye, yardım istememeye itiyor ve kusursuz bir görüntü sunmaya mecbur hissettikleri inkâr ve bastırma döngüsüne sokuyor.
(Devam edecek…)