Mutlu Hesapçı
‘Lost’ a kavuşmak!
‘Lost’a kadar kayıp kuşaktım, kelime anlamıyla da gerçekten öyle. Çünkü her şey pembeydi dizilerin adı da ‘pembe dizi’ diye geçiyordu zaten. O dizileri izleyerek büyümüştüm ve tabir yerindeyse pembe dizilerle hayatı da pembe zannetmiştim. ‘Dallas’ ilk yayınlandığı tarih itibariyle bebekliğime denk geliyordu sonrasında hatırladığım kadarıyla Yalan Rüzgârı, Hayat Ağacı, Yıldıza Ulaşmak, Rosalinda ve Manuela gibi birçok dizi var şimdi aklıma gelmeyen… O dönem Türk dizileri çok iyiydi ve benim hikâyelerim de onlardı zaten! Dijital platformlar yoktu ama bir şekilde yabancı dizilerden haberdar oluyorduk ve kulaktan kulağa yayılıyordu hikâyeleri… Ama öyle bugünkü gibi değildi durumlar, bir diziyi keşfetmek ve üzerine konuşmak ta ki ‘Lost’ dizisine kadar!
Adaya düştüğünde kalacağın insanlar ve onların hikâyeleri…
‘Lost’ yayınlandığı zaman ben 20’li yaşlarımın ortasındaydım ve herkesin konuştuğu bir dizinin içine düşmüştüm. Nerede izleneceği meçhul bir hikâyenin peşine düştüm ve o dönem linklerle kaçak başlayan dizi ardından CD şeklinde bölümler halinde bana gelmeye başladı. Öyle ki o zaman çalıştığım kanalda elden ele yayılan ‘Lost’ bölümleri dolaşıyordu ve sadece birbirimizle paylaşarak izleyebildiğimiz bir sessiz sözleşmenin içine girmiştik. Sanki ekmeğini bölüşen emekçiler hali vardı hatta biraz biriktirelim ve öyle izleyelim gibi bir heyecan da yaratmıştık kendimize. ‘Lost’ diye bir dizi kanalda peynir ekmek gibi paylaşılıyor hatta spoiler vermemek üzerine ilerliyordu bütün hikâye. Peki, hepimizi bağımlısı yapan bu dizinin sırrı neydi? Bugüne kadar bildiğimiz bütün dizileri çöpe atmış öncelikle zihnimizi çalıştıran, merak ve heyecan uyandıran bir hikâye ile bizi baş başa bırakmıştı. Ardından bugün, geçmiş ve gelecek hikâyesiyle olaylar birbirine bağlanıyordu ve olay bir uçak kazasından daha öte bir şeydi. Issız bir adaya düşersen yanına alacağın üç şey geyiği adaya düştüğünde kalacağın insanlar ve onların hikâyeleri üzerinden gidiyordu ve çok acayip sürükleyici bir serüvendi. Önceki hayatlarımızda hepimiz birbirimizin bir şeyiydik belki de kim bilir!
‘Lost’un finali böyle mi olacaktı?
Öyle ki o dehşet verici uçak kazasını unutup biz kadınlar hepimiz Kate olmak istedik çünkü karşımıza Jack ve Sawyer gibi iki adam çıkıyordu, bir onu seçip sonra diğerine geçip bir türlü karar veremiyorduk. Bugün hala hangisini seçerdin hikâyesinde ‘Selvi Boylum Al Yazmalım’ filmi gibi Cemşit mi yoksa İlyas mı nasıl karar veremiyorsak öyle bir durum gibi düşünün lütfen! ‘Lost’ dizisini yayınlandığı dönem izleyenler ne dediğimi çok iyi anlayacaklar. 6 sezon izleyip de Lost’un finali böyle mi olacaktı diyen bir tayfa var ki o dönem parodilere bile konu olmuştu.
‘Lost’ dizisi yıllar sonra Netflix’te!
Şimdi aradan 20 yıl geçmiş ve ‘Lost’ yıllar sonra Netflix’te yayınlanıyor. İçimde bir heyecan vuslata dair öyle bir his içindeyim. Eski unutulmayan sevgilime kavuşmuş gibiyim. İnsan yıllar sonra görmek istediğinde eski aşkını ziyaret edemez ve onunla olan anılarında belki gezinemez ama eskiden çok sevdiği dizisini tekrar izleyebilir bundan daha güzel ne olabilir ki!
Dizinin konusuna dair spoiler vermek istemedim ki hala güncelliğini koruyan çok acayip bir hikâyenin içinde bulacaksınız kendinizi. ‘Lost’ kelime anlamıyla kayıp ama siz de izlerken içinde kaybolmuş bulacaksınız kendinizi. Belki de yanınızdan geçip giden insanlarla geçmiş ya da gelecek hayatlarda bir yerlerde bir aradasınız ama farkında değilsiniz!
Jack mi, Sawyer mı?
Ve aradan onca yıl geçmesine rağmen Jack mi, Sawyer mı bu sorunun cevabı hala muamma ama diziyi tekrar izlediğimde kararımı vereceğim belki de yine cevapsız kalacağım ama şu an bilemiyorum!