Mutlu Hesapçı

Mutlu Hesapçı

“Ben kadınım ve şiirlerimin dili dişil üslupla şekilleniyor”

Şiir gibi bir kadın benim için; oyunculuğuyla, sohbetiyle, duygusuyla, kendi olabilme haliyle, duyarlılığıyla ve daha birçok şey… Neredeyse 15 yılı aşan bir süredir tanıyorum kendisini ve o günden bugüne birbirimize olan enerjimiz ve duygumuz hiç değişmedi; o benim hayatımda hep oldu. İnsanın ünlü arkadaşları olunca bi şımarayım diyorum ama şımarma şansını da bana bırakmadı çünkü o ünlü olma kaprisini bana hiç yaşatmadı. Onunla ne zaman sohbet etsem bir şey öğreniyorum ve çoğalıyorum; hayatıma o kadar çok şey katıyor ki sonrasında da oyunculuğunu izleyip alkış tutarken o bana yazdığı bir romanla geliyor, yazdığı bir senaryo ya da oyun okutuyor sonra şiirlerime bak diyerek beni daha da şaşırtıyor. Aslında sizin oyuncu olarak tanıdığınız Nursel Köse yazma hikâyesinde de çok başarılı öyle ki yazdığı oyunlar, kabareler, romanlar var üstelik şiir de yazıyor ki edebi değeri bence çok yüksek! Bu kadar çok şeyi aynı anda nasıl başarıyor ve üretebiliyor hayranlıkla gıpta ediyorum. Nursel Köse şiir kitabı ‘İlkini Yitirmiş Sevda’ ile bu kez karşımızda, zaten yeni projesi ile oyunculuğuyla da çok yakında ekranlarınızda olacak. Bu röportaj derinlikli şiirler yazan şair Nursel Köse röportajı yoksa oyunculuk üzerine ve yeni projesi üzerine de konuşulacak çok şey var tabii ki! Her alanda yaratıcı olan bir oyuncu ile karşılaşmak çok zor ve bu noktada Nursel açık ara ayrılıyor herkesten çünkü hissettiği her şeyi hayata geçiriyor; karakterlerini yaşayarak oynuyor, oyunlaştırdığı her şeyi bir roman, oyun ya da şiir olarak yazıya dönüştürüyor. Onu tanıyan biri olarak beni de yaratıcılığına dâhil ediyor ve tabii ki şanslı kılıyor.

Nursel’in şiirlerinden kendimi bulduğum parafların biriyle şiir kitabı üzerine sohbetimizi şiir gibi hayatınız olsun diyerek bırakıyorum;

‘Bana Düşen’

boş

artık bitti

bu odanın dışında zaman

ellerim donmuş ayaklarım buz

kadın yalnız özgür

benim

ilkini-yitirmis-sevda.jpg

Şiir kitabın hayırlı olsun, hissettiğin nasıl bir heyecan çünkü şair olarak bu kez karşımızdasın.

Teşekkür ederim şiire duyduğun ilgi için… Kitabımın çıkması farklı bir heyecan yaratıyor çünkü şiirle insanlara farklı bir yönümü gösteriyorum; dokunabilecek miyim okuyucuya? Her yeni eser, geri dönülemez bir yolculuğun başlangıcı gibidir, bu başlangıçtayım şu anda da!

‘İlkini Yitirmiş Sevda’ şiir severlerle buluştu!

'İlkini Yitirmiş Sevda' şiir kitabının ismi de kapağı da çok güzel ve etkileyici... Kitabın adından ve kapak resminden bahseder misin?

Beğenmene sevindim. Yazmaya şiirle başladım ve aslında ilk kitabım; ‘Sevdaya İnat’ Almanya’da Landpresse Yayınevi tarafından iki dilli olarak yayımlandı, maalesef artık baskısı tükendi. ‘İlkini Yitirmiş Sevda’ ise, bu kitabın ikinci şiiri ve aslında buradaki tüm şiirlerin kaynağı ve ilhamı diyebilirim. Kitabın kapağına gelince, o da Almanya’da yaşayan ressam KöseM’in imzasını taşıyor. Bu tablo, evimde yerini aldığından beri şiirlerimin rengini bulmamı sağladı dolayısıyla kapağıma da çok yakıştı.

Kitapta kaç şiir var ve hangi yılları kapsıyor?

Kitapta otuz dört şiir yer alıyor. Bu şiirlerin bazıları neredeyse yirmi yıllık bir geçmişe sahip. Farklı dönemlerde yoğun bir şekilde yazdığım gibi, yazmadığım zamanlar da oldu. Almanya'da arkadaşlarla şiir okuma etkinlikleri yapardık ve zamanla küçük bir dinleyici kitlem oluştu. Özellikle doksanlı yılların sonlarında, ilk şiir kitabımla Almanya’da birçok okuma turuna katıldım.

“Şiir evimizde adeta bir yaşam biçimiydi”

Şiir hayatında ne zamandan beridir var ve ne zaman şiir yazmaya başladın?

Şiir evimizde adeta bir yaşam biçimiydi hem yazılır hem de okunurdu. Annem sürekli maniler söylerdi. Ailede ilk şiirle tanışmamız abim sayesinde oldu; o, çocukluğumuzda bizi toplayıp kendi yazdığı şiirleri okurdu. İki öğretmen ablamın şiir kitapları var, bu gelenek evimizde kökleşmiş sanki. Lisede edebiyat dersine olan sevgim, şiirle olan bağımı daha da güçlendirdi ve gençlik dönemlerinin hormonal romantizminin de etkisiyle ara sıra kendi şiirlerimi kaleme aldım. Almanya’da yazmaya devam ettim tabii ‘Almanya acı vatan’ malum şiirlerimi tetikledi. İlk şiirlerim farklı gazete ve dergilerde yayınlandı ve kitabı çıkarmaya karar verdim. Sonrasında yazdığım şiirler uzun bir süre dosya olarak bugünü ve TaraKitap ile Türkiye’de okuyucular ile buluşmayı bekledi.

img-20240822-wa0045.jpg

“Şiirin başköşede yer aldığı bir evde büyüdüm”

Şiir sevenler olarak eskide mi kaldık acaba, eskiden şiire daha çok ilgi vardı sanki ne dersin?

Ben edebiyatın ve özellikle şiirin başköşede yer aldığı bir evde büyüdüm. Şiirin, insanlığın aydınlanması için kritik bir rol oynadığı dönemlere tanıklık ettim. Şiir, sloganların ve savaşların ötesinde bir anlam taşıyordu; o dönemde şiir, bazen bir iletişim aracı, bazen bir savaşma, mücadele başkaldırı yönelimi, bazen de toplumsal mücadelenin bir ifadesi olarak en önemlisi de AŞK’ın anadili olarak değerlendiriliyordu. Belki de bu nedenle şiirin önemi o yıllarda çok daha belirgin ve etkiliydi. Günümüzde şiir sevenlerin sayısının azaldığını düşünmek zor ancak belki de şiirin yeri ve anlamı, medyası zamanla evrim geçirdi.

Adına şiirler yazıldı mı:) sen kimlere şiirler yazdın?

Yazıldı. Almanca yazılan vardı hatta.????????????Ben kimlere kimlere şiirler yazdım… Adları bende saklı!

“İstanbul, şiirlerimin sosyal ve kültürel arka planını oluşturuyor”

Şiirlerin hangi temaları içeriyor, tarzını ve biçimini nasıl tanımlarsın?

Elbette ben kadınım ve şiirlerimin dili dişil üslupla şekilleniyor. Merkezinde aşkın, ayrılığın derin duygusal bağlılığını irdelemek, fiziksel mesafesinin tinsel acısını tariflemek, cinselliğin bedensel, ruhsal çekim ve çöküş halleri… Ayrıca yalnızlığın sosyal bağlardan yoksun olma hali, bellek ve hafıza, zamanın geçiş süreci ve olayların sıralanması, doğanın doğal çevre ve güzellikleri, nostalji, geçmişe duyulan özlem ve idealize etme hali, kadınlık halleri olarak eril şiddetin toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile ilişkili olarak uygulanan şiddeti işaret etmek, ölümün varoluşun sona ermesi ve bireysel yabancılaşmanın toplumdan veya kendi iç dünyasından uzaklaşma hissi de şiirlerimde işleniyor. İstanbul ise bu temaların sosyal ve kültürel bir arka planını oluşturuyor.

“Kadın olmanın getirdiği meseleler benim en asıl kaynağım”

Sana şiir yazarken neler ilham veriyor ve şiirin duygusu nasıl çıkıyor da yazıya dönüşüyor?

‘Godot’yu Beklemek’ terimi gibi, ilham da bazen beklenen ama gelmeyen bir şey olabilir. Genelde insanın maskesini kazımayı, gözlem yapmayı, perde aralamasını, duvarların arkasını imgelemeyi ve beden dilini okumayı, aynada kendine baktığı gibi onu görmeyi denerim. Kadın olmanın getirdiği meseleler benim en asıl kaynağım. Bazen bir kelime, bir resim, bir sessizlik veya büyük bir acı şiirimin ortaya çıkmasına yol açar.

“Orhan Veli'nin İstanbul'u Dinliyorum şiiri, İstanbul'a bakışımı değiştiren bir mihenk taşı olmuştur”

En sevdiğin şiir ve şair ya da şairler kimler?

Onlarca… Paul Celan, Erich Fromm, Orhan Veli, Ahmet Arif, Cemal Süreya, Gülten Akın, Lale Müldür ve daha niceleri beni derinden etkileyen eserler yazmış büyük ustalar. Özellikle Orhan Veli'nin İstanbul'u Dinliyorum şiiri, İstanbul'a bakışımı değiştiren bir mihenk taşı olmuştur; hâlâ onun gözünden de bakarak bu şehri keşfederim. İstanbul Baladı şiirim, ona bir gönderme olarak doğdu.

“Bence şiir seven insandan zarar gelmez”

Şiir seven insandan zarar gelmez diye düşünüyorum sen bu konuda neler söylersin?

Bence şiir seven insandan zarar gelmez. Şiirle uğraşan, onu seven biri genelde duygusal derinliği olan, empati kurabilen, hayata farklı açılardan bakan biridir. Şiir, insana dünyanın güzelliklerini, acılarını, karmaşıklığını ince bir şekilde sunar; bu da onu seven kişiyi daha düşünceli ve hassas yapar. Elbette, herkesin doğası gereği çok boyutlu olduğunu unutmamak lazım ama şiirle ilgilenen birinin sevecen ve anlayışlı biri olma ihtimali yüksektir.

Yani bence şiir seven birinden genellikle zarafet ve içtenlik bekleyebilirsin.

“Her iki sanat dalı da birbirine ayna tutuyor”

Oyunculuk ve yazarlık birbirini nasıl tamamlıyor, besliyor?

Yazarlık ve oyunculuk, birbirini besleyen iki yaratıcı ifade biçimi. Yazarlık, kelimeler aracılığıyla bir dünyanın inşasını sağlarken, oyunculuk bu dünyaya hayat veriyor. Yazarken, karakterlerimin iç dünyalarını derinlemesine keşfediyor ve onların düşüncelerini, duygularını kelimelerle şekillendirmeyi deneyimliyorum. Oyunculuk ise bu duyguların bedensel bir ifadeye dönüşmesini sağlıyor, yazı da soyut olanı somutlaştırıyor. Böylece yazarlık, karakterlerin içsel gerçekliğini derinleştirirken, oyunculuk o gerçekliği görünür kılıyor. Her iki sanat dalı da birbirine ayna tutarak, insan deneyiminin farklı yönlerini ortaya koymamı sağlıyor.

“Sanat, sadece yetenek değil aynı zamanda çalışmanın ve deneyimlerin birleşiminden doğan bir süreçtir”

Çok iyi oyuncusun, çok iyi yazıyorsun her iki alanda da başarılı ve yetenekli olmayı nelere, neye bağlıyorsun?

Teşekkür ederim, nazik sözlerin için. Başarı da çok göreceli bir kavram aslında ama arzu ettiğim yerde olmamı sürekli öğrenmeye ve kendimi geliştirmeye duyduğum bitmek bilmeyen meraka bağlıyorum. Hem yazarlıkta hem de oyunculukta, hayatı gözlemlemek, her deneyimden imgeler çıkarmak önemli bir yer tutuyor. Sabır, disiplin ve tutkuyla işime yaklaşmak, bu iki alanda da derinleşmemi sağladı. Sanat, sadece yetenek değil aynı zamanda çalışmanın ve deneyimlerin birleşiminden doğan bir süreçtir.

img-20240822-wa0034.jpg

“Bu karakterler, bana insan ruhunun çeşitli halleriyle tanışma fırsatı verdi”

Oynadığın her karakter hayatımızda kaldı ve unutulmadı. Sen bütün o karakterleri düşününce senin hayatında nasıl bir iz bırakıyor ve kalıyor?

Oynadığım her karakter aslında hayatımda bir iz bırakan ayrı bir yolculuktu. Her biriyle birlikte farklı dünyalar keşfettim, farklı insanları anladım ve kendi iç dünyamda yeni derinlikler buldum. Bu karakterler, bana insan ruhunun çeşitli halleriyle tanışma fırsatı verdi. Bazıları içimde bir yerlere dokunarak beni dönüştürdü, bazıları ise yaşanmışlıkların ve duyguların yansıması olarak hafızamda yer etti. Onlar sadece ekranda ya da sahnede değil, benim kişisel yolculuğumda da hep bir yerlerde kalmaya devam ediyor.

“Kara Dut dizisinde Rezzan Velioğlu karakterini canlandıracağım”

Yeni proje hangisi, bu sefer nasıl bir karaktere hazırlanıyorsun?

Bu sene de Tims&B Produktion ile anlaştık. Atv de yayınlanacak Murat Saraçoğlu yönetmenliğinde ‘Kara Dut’ dizisine başladım. Rezzan Velioğlu karakterini canlandıracağım; Alp’in dünyası bir tanecik oğlunun etrafında dönen annesi. 50’lerinde son derece estetikli, son derece bakımlı, son derece cemiyet kadını ve son derece anne Rezzan. Seyircilerime dış görünüş ve iç dünyası ile sürprizlerim olacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mutlu Hesapçı Arşivi