İstanbul seçimi

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2017 yılında yaptığı bir konuşmada, "Kadim şehirlerin en önemli güzelliği, ana karakterlerini kaybetmeden yeniyi bünyelerinde eritmesi, özlerinden katarak yeniden yoğurmasıdır. İstanbul bu açıdan gerçekten müstesna bir şehirdir. Ama biz bu şehrin kıymetini bilmedik, biz bu şehre ihanet ettik, hâlâ da ihanet ediyoruz. Ben de bundan sorumluyum" demişti.

Aynı yıl yaptığı diğer bir konuşmada da  “40 kat, 100 kat bu tür binaları yapmak sizi medeni yapmıyor. Ama biz de bu tuzağın içine düştük. Onu da söyleyeyim” cümlesini kurmuştu.

Bu sözleri bir itiraf olduğu kadar bir pişmanlık ifadesi olarak da algılamıştık. “Betonu medeniyet sandım” diyordu adeta. Öyle düşünmüştük.

Meğer yanılmışız.

Çünkü aynı Erdoğan geçen yıl katıldığı bir televizyon programında bu kez "Belediye başkanlığımdan beri hep yatay mimariyi savundum. Dikey mimarinin karşısında olan bir Cumhurbaşkanı olarak artık vatandaşlarımız da bizim bu tezimizi kabul etti" dedi.

“Dediğime geldiler” diyordu yani.

Meydan boş tabii.

Karşısında oturan gazetecimsilerden hiçbiri “Ama bir itirafta bulunmuştunuz… Ben sorumluyum filan demiştiniz” diye üstelemeyi aklına getirmedi. Yahut belki getirdi de bir sonraki hafta yurtdışı gezisi vardı Cumhurbaşkanı’nın, uçağa davet edilmişlerdi. Şimdi o soruyu sorarak daveti tehlikeye atmanın âlemi yoktu.

Ama Erdoğan “Yatay mimari” filan dese de bildiğini okumaya devam etti… Her Allah’ın günü pıtrak gibi yükselmeye devam eden gökdelenler şahittir.

Akape baştan beri kentlerdeki, özellikle de İstanbul’daki imar rantından beslenen bir parti oldu hep. Erdoğan'ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu 1994 yılından 2019 yılına kadar İstanbul’da türlü imar hokkabazlıklarıyla üretilen rantın parasal değerinin 85 milyar dolar olduğu hesaplanıyor.

“İstanbul’u alan Türkiye’yi alır” lafı tam da buna işaret ediyor.

“Biz ekonominin kitabını yazdık” lafı da. Yazdılar da zaten. Kendi ekonomilerinin kitabını yazdılar.

Ülkenin ekonomisini, emeklilerine karınlarını doyurmaya dahi yetmeyecek bir maaştan fazlasını veremeyecek duruma  getirdiler. O ekonomiyi kastetmiyorlar herhalde. Onun kitabını yazma işini emekliye ihale ettiler.

2019 yerel seçimlerinde kaybettikleri İstanbul’daki rant düzenini sürdürebilmek için imar izinleri konusunda Çevre ve Şehircilik Bakanlığını yetkili kıldılar.

İktidarın İstanbul vizyonu bu işte.

İBB Başkanlığına rant düzeninin muhafızı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yapmış, Kanal İstanbul’un bayraktarı Murat Kurum’u aday göstermeleri niyetlerini apaçık ortaya koyuyor.

Bugün Ataşehir’i görünce içiniz sızlamıyor mu?

Hani daha 30 yıl önce “dutluk” olan Ataşehir’i?

Ya Fikirtepe - Göztepe - Caddebostan hattını? Maltepe’yi? Ümraniye’yi?

Gel bu tarafa Zeytinburnu - Ataköy hattını? Gayrettepe - Mecidiyeköy bölgesini? Ayazağa’yı? Maslak’ı?

Murat Kurum rant düzeninin tecessüm etmiş halidir. Rantın vesikalık fotoğrafıdır. Depremde on binlerin hayatına malolan imar barışlarının, maden izinlerinin altında imzası vardır.

Murat Kurum, Fikirtepe’dir. İliç’tir. Salda’dır. Ayder Yaylası’dır.

Murat Kurum’un Tozkoparan, Tokatköy, Fetihtepe’deki yurttaşlarımızın yüzüne bakacak hâli yoktur. Pendik’te kendisini protesto edenlere ise “Allah razı olsun” diyebilir ancak.

Ben Ekrem İmamoğlu’nu İstanbul’a kazandırdığı kreşlerden, öğrenci yurtlarından, kent lokantalarından, “anne kart”lardan, çocuklara sağladığı süt yardımlarından, uluslararası ödüllere hak kazanan “askıda fatura” programlarından, bütün engellemelere rağmen inşasını başardığı 65 kilometre metro hattından, yedi katına çıkarılmış sosyal yardımlardan biliyorum.

Ben o belediyeciliğe oy vereceğim.

Ben Fikirtepe’de insanın ruhunu ezen korkunçluğa değil, Feshane’yi, Taş Mektebi, Botter Apartmanı’nı, Yerebatan Sarnıcı’nı, Hasan Paşa Gazhanesini, Çubuklu silolarını ve restore ettiği daha başka yüzlerce tarihi eseri bizlere armağan eden İmamoğlu’na oy vereceğim.

Ben Ekrem İmamoğlu’na Tayyip Erdoğan’ı bir kez daha yenebilecek bir aday olduğu için oy vereceğim.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kaya Türkmen Arşivi