Boray Acar
Kim Bu Tuzu Kurular?
Geçtiğimiz hafta Devlet Bahçeli’nin vites artırarak sürdürdüğü tutumunu sahiplenen Sırrı Süreyya Önder, makamında ettiği ve basına yansıyan sözleri ile gündem oldu. Bahçeli’nin tavrının tuzu kuru cenah tarafından eleştirildiğini, “Ölü helvası senin evinde kaynamıyorsa lezzetli gelir...” darbımeseliyle süsleyerek dile getirdi. Bunun üzerine düzeyli eleştirilere maruz kaldığı gibi, küfür kıyamet saldırılara da uğradı.
Bu hadiseden maada Önder’in geçmiş pratiğinin ve cezaevinde geçirdiği yılların diyeti dahi hakaretamiz sözleri sahiplerine iade etmek için kâfidir. Ancak; herkes her zaman doğruyu söylemez, Önder de bu defa baltayı taşa vurmuş olabilir ve itibariyle üstünde durulması da gerekmektedir.
Bahçeli’nin tutumuna karşı şaşırmaktan ve sorgulamaktan daha normal bir şey olamaz. Yani senelerdir ayrışmayı körükleyen, devlet büyüğü edasıyla adeta adam asmaca oynayan, suç örgütü liderlerini makamında ağırlayan bir şahsiyeti kırk yılda bir doğruyu gösterdiği için kabullenemeyiz. Çıkışlarına gizemli anlamlar yüklemek ve her halükarda vatanın ve milletin yararına tavır aldığı gibi bir kabulle hareket etmek de rasyonel aklın ürünü olamaz. Zaman içinde gözümüzün önünde cereyan eden gerçekleri, sırf birileri öyle istiyor diye görmezden gelemeyiz. Birkaç sene öncesine kadar Bahçeli ve partisi nezdinde DEMP çizgisindeki parti/partiler açılmamak üzere kapatılması gereken hücre evi(!), partinin/partilerin mensupları ise itlaf edilmesi gereken haşere sürüleri(!)ydi. İnanmayan, Bahçeli’nin yardımcısı Semih Yalçın’a sorabilir. Şimdi bu “haşere sürüsü” ne oldu da “eli sıkılacak muhataplar” ve “terör kilidinin anahtarı”na dönüştü?
Milletin bu sorunun cevabını bilmeye hakkı var. Hiçbir şey sebepsiz olmaz, değil mi?
Eğer akıllarına sonradan bir şey gelmediyse toplumu olan biten hakkında aydınlatmaları icap eder. Bölgesel çıkarlardır, konjonktürdür vs. her ne ise dillerinin altındaki baklanın ne olduğunu bilemiyoruz. Karşı da çıkmıyoruz, “Sizden gelecek iyilik Allah’tan gelsin” falan da demiyoruz; sadece bilmek istiyoruz. Doğal olarak altının doldurulmasını bekliyoruz. Bunu tatmin olmak veya köşeye sıkıştırmak için değil, barış girişimine yönelik altyapının sağlamlığından emin olmak için istiyoruz. Daha düne kadar, bu çıkışın AKP’nin onayı ile yapılıp yapılmadığı tartışılıyordu. Boşuna da değildi, iktidar partisinden gelen çatlak sesler böyle düşündürüyordu. Sonunda Erdoğan çıkıp bir açıklama yaparak, “Genel mutabakatla hareket ettiklerini” ifade etti. Ancak yine detaya girmedi, Türkiye’nin en önemli sorununun çözümüne yönelik somut bir şey söylemedi, çevresinden dolanmayı tercih etti. Muhtemelen bu temkinlilik hâli, çözüm süreci dönemine denk gelen 2015 seçimlerinin sonuçlarından edinilen deneyim nedeniyle terk edilmiyor.
DEM Parti çizgisindeki partiyi tarihinde görülmemiş bir oy oranına yükselten Selahattin Demirtaş’tan neden söz edilmiyor? Eğer mesele, örgütle bağ kurarak bölgesel balans ayarı yapmak ise ayrı… Ama Kürt halkı ile uzlaşma zemini yaratmak ise Demirtaş’sız bir çözüm şüphe uyandırıyor. Bilmek istiyoruz, şüphe duyuyoruz, samimi bulmuyoruz, hatta inanmıyoruz diye –ki inanmamak için yeterince sebep var– “tuzu kuru” olmuyoruz. Gerçi, senelerdir süregelen menfi tutumun üstüne sebebini bilmediğimiz bir tavır değişikliğine ağzı açık ayran budalası gibi atlamaktansa sorgulayarak tuzu kuru olarak anılmak da evla olabilir. En azından yarın bir şeyler başlatıldığı kadar kolay ve mesnetsizce bitirilirse, “Hay Allah! Yine kandırıldık.” demek durumunda kalmayız.
Bu arada tuzu kurudan kasıt savaştan, kandan ve emperyalist batıdan beslenirken Kürt halkını da bu oyuna alet eden Kandil’deki savaş baronları ise söylenenlerin tamamını çöpe atmaya ve özür dilemeye de hazırız. Düşünme yeteneğini kaybetmiş etnik milliyetçi unsurlardan söz ediliyor ise yine aynı taahhüt bakidir.
Ayrıca; bu kapanma hâli, bu “biz bize yeteriz” tavrı Kürt halkına ve Kürt siyasi hareketine iyi gelmiyor. Muhsin Kızılkaya yakın geçmişteki bir yazısında, “bizim dilimizi bilmeyen bizim derdimizden anlamaz” kabilinden laflar etmişti. Haksızlık etmek istemem ama alt metinde bir mesaj vermeye çalıştığını hissetmiştim. Bugün dünyanın öbür ucundaki Arapça bilmeyen duyarlı insanlar İsrail’i lanetliyor ve Filistin halkına ağlıyor. Sorunu kapanarak, dışlayarak, tuza ekmeğe atıfta bulunarak veya birilerinin gizemli çıkışlarına tutunarak değil toplumsallaştırarak ve genele yayarak çözebiliriz.
Gazetemizin kurucusu Yavuz Oğhan’a, CHP Genel Merkez İletişim Koordinatörlüğü görevinde başarılar diliyorum…