Aytuna Tosunoglu

Aytuna Tosunoglu

Asıl olana geri dönüş!

Ticaret kurallarının değiştiği, küresel bir dünyada din adına gittiğin, savaştığın aslında bir Amazon paketiyle AliExpress paketinin etki alanlarının yayılması için yaptığın savaştır ve ne Allah’la ne Tanrı’yla ne Buda’yla ne Elohim’le bir ilgisi yoktur. Eski zamanlarda yoktu, şimdi de yok. Basit düşünelim, lütfen.

Abartmaya gerek olmadan düşünmek lazım bu hayatta… Asıl olan ve ilk olan anlaması en kolay olandır. Kaynaklar “Türk” kavminin Anadolu’ya yerleşmesini 1071 yılıyla başlatır. Yani, on birinci yüzyılın son yarısında Selçuklu gelir, yanında bir de dini inanç (İslam) getirir, savaşır. Sonra da topraklara üzerinde yaşayanlarla birlikte sahip olur. Selçukluların gelmesi ve yerleşmesiyle bugün de Anadolu topraklarını kendisine yurt edinmişler için Türkiye Cumhuriyeti’ne kadar getirir, bizi. Ama hepimizin soyu Selçuklulara dayanmıyor. Anadolu 1071 yılına

gelene kadar doğusunda, batısında, kuzeyinde ve güneyinde Filistinlilerden tut Likyalılara, Hititlerden tut Pamfilyalılara ve daha birçoklarına uzanan kavimlere mensup insanları bağrına basmış. Her bahar toprağın uyanması gibi yeni bebeler doğmuş, üremişler. Bir araya geldikçe başka “diyarların” kadınları ve erkekleri başka

“diyarların” kadın ve erkekleriyle yakınlaşmamış mıdır? Ya da kim iddia edebilir, bir tane bile aşk yaşanmadığını?

Baharda yeni bebekler…

KAZANAN KİM OLA Kİ?

Ermeniler milattan önce altıncı yüzyıldan itibaren Anadolu topraklarındalar. Yani Selçuklu, “Ben geldim, yanımda İslam’ı da getirdim, hadi bakalım Kelime-i Şahadet edin ki sizi öldürmeyeyim” demeden çok önce gelmişler (Lütfen yanlış anlamayalım: Belli bir dinin hegemonyasını kurmak için tarih, radikal Hristiyanların Yahudilere,

radikal Katoliklerin Ortodoks Hristiyanlara, radikal Yahudilerin Müslümanlara, radikal Müslümanların Alevi Müslümanlara ve Hristiyanlara vs. karşı gerçekleştirdiği korkunç eylemlere sahne oldu. Tarih zaten din uğruna kafa kesme, ciğer sökme, kazığ geçirme gibi olaylar silsilesi ile dolu. Abartmadan düşünceye davet dedim, yazımın

başında: Bu dünyada neye inanırsan inan herkes “ötekini” yönetmek, tahakküm altına almak, alamadığını kovmak, sürmek, doğal zenginliklerine çökmek, mülklerine konmak, vergiye bağlamak için kesiyor, kan döküyor). Papalık Avrupası zihnini bulandırdığı şövalyelerini Müslümanlık Ortadoğu’da yayılıyor diye “Tanrı” uğruna

şehit olmaya gönderdiydi, biliyorsunuz. Yolda giderken, Ortodoks Hristiyanlarının Bizans’ına, başkenti Konstantinopolis’e uğrayıp yağmaladılar, Aya Sofya Kilisesi’ninkutsallarını çaldılar, kadınlara, erkeklere tecavüz ettiler. Sonra da yollarına devam edip haritanın güneyinde “Haçlılar geliyor, din elden gidecek” diye “Allah” uğruna şehit olmak için bekleyenlere daldılar. Sonraki dalış denemeleri yani sefer sayısı 9 tanedir ve aralıklarla iki yüz yıl sürmüştür. Kimin kazandığının bir önemi var mı? Günümüzde neyi değiştirmiştir ki… Ticaret kurallarının değiştiği, küresel bir dünyada din adına gittiğin, savaştığın aslında bir Amazon paketiyle AliExpress paketinin etki alanlarının yayılması için yaptığın savaştır ve ne Allah’la ne Tanrı’yla ne Buda’yla ne Elohim’le bir ilgisi vardır. Eski zamanlarda yoktu, şimdi de yok. Basit düşünelim, lütfen.

TAHAKKÜM

Kürtlere gelince, bazı kaynaklar 1100 yılı civarı Anadolu’ya geldiler demekte. Ama varlıkları çok daha öncesine ve Ortadoğu topraklarına dayanıyor. Hatta İslam’ın yayılması başlayınca -ama daha Anadolu’da İslam yokken- bazı Kürt kavimler Bizans

İmparatorluğuna bazısı Sasani İmparatorluğuna göç etmişler, onların koruması altına girmişler. Kürtler kendi bildikleri doğrultuda yaşamak için, özgür olmak için halihazırda kurulu devletler, birlikler bünyesinde kendilerine yer bulmuşlar diyebiliriz belki de. Birinin tahakkümü altına girmektense… Çok eski zamanlardan bahsettiğimin

altını çizerim. Elinde güç olanın “güçsüz”ü tepelediği bir tarihten söz ediyorum. Güç el değiştirdiğinde tarafların konumu değişir ancak tek bir şey değişmiyor. Hep bir “tepelenen” yani dayak yiyen, ölen var. Bu durumu moda terimle sürdürülebilir kılmak hangi endüstrinin işine yarıyor diye sorsam vatan haini olur muyum?

SENTEZ

Arap dünyasının aksine, Anadolu’da İslam halihazırda var olan ve köklü olan Tengri inancıyla Şamanizm geleneğinden etkilenerek yayıldı. Hem de hiç hızla filan yayılmadı. Yerel adetler, ritüellerle uyumlu hale gelmiş bir İslam kabulü var. Akademik çalışmalar bunu gerçekliğe dayandırarak anlatıyor. Arap yarımadasında İslam’ın hızlı yayılmasının aksine Anadolu halkları (çok sayıda halk grupları olduğu için böyle yazdım) İslam dinini yavaş yavaş kabullenmiştir. Bu kabullenişte bir takım sosyo-politik faktörler önemli rol oynamıştır. Fakat mevcut manevi uygulamalar, ritüeller Anadolu’daki İslam inancını şekillendirmiştir. Ortaya çıkanın kesinlikle Arap İslam’ıyla bir ilgisi olmamıştır. Binlerce yıldır bizde var olan, Anadolu topraklarına özgü olan çoğulcu ve oldukça hoşgörülü inancın günümüzde geldiği nokta üzerinde hepimizi düşünmeye davet ediyorum. O zaman belki yirmi küsur yıldır iktidarda olan düşünce sisteminin ve aynı kalıptan çıkıp yolda elenenlerin kurduğu mini partilerin amacı hakkında ortak bir fikre sahip olabiliriz. Umarım oluruz da asıl olana geri döneriz. Bir daha da bu topraklarda hiçbir politik parti din sosuna bulaştırılmış parti programları, kamusal alan uygulamaları, söylemleriyle ortamı kirletmez.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aytuna Tosunoglu Arşivi

Narin

28 Eylül 2024 Cumartesi 10:45