Ayşe Naz Hazal Sezen
MANİPÜLATÖR MİSAFİR
… Ev sahibinin kişisel imkanlarıyla sunabildiği yatağın yaylarının esnekliğinden, ikram edilen suyun sıcaklığına kadar karşısındakini olumsuz eleştirirler. Onlara sorarsanız, bahsettikleri konukseverlerin kendilerini geliştirmeleri için zararsız tavsiyelerdir; alınacak ya da incinecek bir durum söz konusu değildir…
Manipülatör konuk cenneti arzulasa da en iyi bildiği yer; güvensiz, sevgisiz, kafa karışıklığı, korkuyla bezenmiş evdir. Sunulsa da cennet ayaklarının altına, cehenneme çevirmeden rahat edemez.
Ev sahibine karşı yoğun olumsuz eleştiri
Bazı insanlara denk geliriz; hoşgörü ve sevgiyle kucaklanmalarına rağmen karşısındakine neden yaralayıcı davrandıklarını anlayamadığımız kişilere. Kim olduklarından ya da olmadıklarından bağımsız, kendi varoluşlarıyla kabul edilmiş olsalar dahi saldırgandırlar. Davet edildikleri evlerin önce açık kapılarını eleştiri, sonra ona misafirperverlik sunanları tehlikeli zamanlarda kapıyı açık bıraktıkları için suçlarlar. -Eleştirdikleri açık kapı olmasa, sığınacak bir dam bulamayacaklarını düşünmeden yine de eve girerler.- Ev sahibinin kişisel imkanlarıyla sunabildiği yatağın yaylarının esnekliğinden, ikram edilen suyun sıcaklığına kadar karşılarındakini olumsuz eleştirirler. Onlara sorarsanız, bahsettikleri konukseverlerin kendilerini geliştirmeleri için zararsız tavsiyelerdir; alınacak ya da incinecek bir durum söz konusu değildir.
Zamanla içinde bulundukları evin iç işleyişine müdahale eder, konuk oldukları yerin hâkimi gibi davranır; ardından düzeni bozulan ve eleştiri yağmuruna maruz kalan ev sahiplerinin saldırganlaşmasına neden olurlar. Bu davetli misafir, davetsiz bir yabancıya dönüşür. Ev sahipleri, bu konuğu en başta neden yuvalarının içine aldıklarını sorgularken, yaşananlardan kendilerini mesul tutarlar. Bazı ev sahipleri kendi evlerinde yabancı, bazıları yetersiz, bazıları suçlu hissetmeye başlar. Güvenerek eve davet edilen konuk, yabancı birine dönüşürken, ev sahipleri “Acaba, benim başarısız misafirperverliğim yüzümden mi?” sorularıyla boğuşur.
Ev sahibini görmezden gelme
Ev sahipleri, yargılar ve olumsuz eleştiriler arasında neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlamaya çalışırken, bir anda kendi evlerinde değilmiş, orada yokmuş gibi hissedebilirler; zira, davetli girmiş ama yabancılaşmış konuk, istediğini alana kadar onları görmezden gelebilir. Duygusal saldıran konuk, içinde bulunduğu evin sahibini görmezden gelerek onu değersiz hissettirir ve evini/egosunu zedeler. Evin içinde istediği hizmet sunulana ya da arzuladığı şey gerçekleşene ev sahibini kadar görmezden gelerek, onun duygularını kamçılarlar. Bazen duygusal saldırıları fiziksel saldırıya da dökebilen bu konuklar, fiziksel olarak saldırmadıklarında da zarar verebileceklerine dair baskı oluştururlar.
Çarpıtılmış ifadeler
Zaman zaman yükselen sesler yan evlerden duyulduğunda, bu konuklar, kontrole gelen tüm komşuları tatlı dil, güler yüz ve çarpıtılmış ifadelerle kandırırlar. Misafir geldikleri evin ve çevresinin kontrol hakkının kendilerinde ve onların özel alanı olduğunu ima ederler. Artık giriş çıkışlar sınırlı olmalı ve onun kontrolünde gerçekleşmelidir. Zira bir başka misafirin varlığı, kendi sorunlu davranışlarının anlaşılmasına neden olabilir.
Bu konuğu evden çıkartmak artık güçtür. Ev sahiplerine yardımcı olabilecek komşuları uzaklaştırmayı ve onları yalnızlaştırmayı başarmış olmanın yanı sıra ev sahiplerini suçluluk, yetersizlik, başarısızlık duygularıyla kontrol altına almış ve kendisini misafir geldiği evden çıkartabilecek olan öz değeri yerle bir etmiştir.
Yerleşmiş konuğun ev sahibine karşı kullandığı:
“Kafanda kuruyorsun.”
“Çok hassassın.”
“Aşırı tepki veriyorsun.”
“Olayları çok büyütüyorsun.”
“Bak bana ne yaptırdın?”
“Senin yüzünden böyle davranıyorum.”
“Anlattıkların çok saçma.”
“Bak, herkes bunun farkında.”
“Görmüyor musun, bana ihtiyacın var!”
“Sana değil, çevreye güvenmiyorum. Dışarı çıkma.”
“Evde kal, ben senin için çalışırım.”
“İkimiz için de yapılacak en iyi şey bu.”
“Gidersen kendime zarar veririm.”
“Şu an çocuk istemesen de ben aile olmak istiyorum; en azından deneyelim.”
“Şişmansın/zayıfsın/uzunsun/kısasın! Hadi ama alınma, sadece şaka yapıyorum.”
“Benim problemlerimi önemsemiyorsun. Hep kendi açından bakıyorsun”
“Kimse beni sevmiyor. Sen de.”
“Evet, evet. Sen hep haklısın zaten. Her şeyi sen bilirsin.” benzeri cümleleri ev
sahibinin gerçeği algılama becerilerini tıkar. Diğer bir yandan, ev sahibi kendini evinde daimî olarak savunma halinde bulur. Yapmadığı, düşünmediği şeyleri açıklamaya çalışır, kafası karışır ve kendiyle hep özür dilerken karşılaşır. Ev sahibi en sonunda siner; yetersiz hisseder ve konuğuna bağımlı hale gelir. Böylece konuk, bu evden çık(arıl)mayacağını garanti altına almıştır. Kendi isteklerini, ev sahibinin özgüvenini yıkarak ve öz değerini parçalayarak elde etmiştir. Kendi değişmemiş, çevresinin olumsuz yönde değişmesine neden olmuş ve en sonunda ev sahiplerinin bu değişimin kendi mesuliyetleri olduğu inancıyla suçluluk duygularını alevlendirerek başarıya ulaşmıştır.
Kapısı açık ev “ego/ben”
Kapısı açık “ev” bir metafordur: yeni bir ailedir, sevgidir, ben’liğimizdir. Konuk, haneye gelen bir damat/gelin, kalbe giren yeni bir ilişki ya da ben’liğe dahil olmaya hazır yeni bir aşk. Halbuki bu konuk, manipülatif bir misafirdir. Narsistik ihtiyaçlarını, konuğu olduğu evin sahibinin/aşkının/eşinin/arkadaşının duygu ve düşüncelerinin manipülasyonundan karşılayan biridir. Karşısındakinin mantığını kullanmasında zorlanmaya ve bilişsel bozulmalara yol açabilecek kadar duygusal baskı ve kısıtlamalar yaratan kişi; birlikte olduğu kişinin ben’liğini zedeleyen, evinde zelzele yaratan, dünyasını yıkan ve yine de ona kendini suçlu hissettirebilen kişilerdir.
Oysa ne kapının açık olmasında sorun vardır ne de sunulan konukseverlikte. Her şey yeteri kadar, kişinin elinden geldiğince sunulmuştur. Gelen, zaten en baştan sevilmiş, bir yuva, bir arkadaşlık, bir birliktelik kurma hayaliyle içeri alınmıştır. Saldıramasa, ev sahibini kalmak için manipüle etmese ve sindirmese de zati kalacaktır. Onun için eve yeni bir oda dahil edilecekken o harici kalmayı ama tüm eve sahip olmayı yeğlemiştir.
Cehennem en tanıdık yer
Halbuki, -muhtemelen- çocukluğunda sahip olmadığı eve kavuşma arzusudur onunki. Sevgi dolu bir evden değil, cehennemden gelmiştir. Başkalarının günahlarından yanmış, ihtiyaçları karşılanmadan korku içinde, kendini korumak için saldırmayı öğrenerek büyümüştür. Manipülatör konuk cenneti arzulasa da en iyi bildiği yer; güvensiz, sevgisiz, kafa karışıklığı, korkuyla bezenmiş evdir. Bu yüzdendir ki, sunulsa da cennet ayaklarının altına, cehenneme çevirmeden rahat edemez. Girdiği her gönlü kendini güvende hissettiği ve alışık olduğu karanlığa sürüklemek için manipüle eder. Evleri kendi öğrendiği huzursuzluğa kavuşana kadar devam eder.
Bilerek ve isteyerek mi yaparlar, bilinçdışı mı onları bu tavırlara sürükler, tartışılabilir. Ancak manipülasyonu anlamış olan ev sahibi, manipülatörünü bilerek ve isteyerek evde tutacak mıdır? Evin içinde tutmaya çalıştığı aslında kimdir? Başka tutamacı yok mudur yoksa öyle mi hissetmektedir? Ev sahibinin konuğunu neden eve aldığı değil, neden gönderemediği düşünmek gerek.