
Ümit Sezgin
Faydasız Kilisenin Papazı…
Zor maçtı, psikolojik olarak zordu. Oyuncular için, tribünler için, Mourinho için zor maçtı. Trabzon iyi olduğu veya Fenerbahçeliler yorgun olduğu için değil, üç gün önce Galatasaray karşısında alınan mağlubiyet sonrasında zor maçtı.
Zaten tatsız, keyifsiz başladı ilk yarı. Yalandan bir iki önde mücadele sonrası psikolojik sıkıntı net biçimde görüldü. Yalnız takımda değil tribünlerde bile genel bir durgunluk hakimdi.
Mourinho 4’lü defansa dönmüş, sol beke Mert Müldür’ü yanına sol stopere de Djiku’yu koymuştu. İlerde de Balkanlıları tercih etmiş, Dzeko ve Tadiç’i ilk on bire almıştı ama Kostiç yedeklerde bile yoktu, sol açıkta Maksimen vardı. Dzeko-Tadiç tercih nedenlerinden biri muhtemelen böyle keyifsiz durumlara alışkın tecrübeleriydi. Nitekim iki oyuncu da çok günlerinde olmasalar bile özellikle Tadiç sürekli arkadaşlarını hareketlendirmeye çalışıyordu.
Fenerbahçe ilk 45 dakika en büyük sıkıntıyı sol kanadında yaşadı. Maksimen’in pek de destek vermediği Mert, uzun toplarda çoğu kez yalnız kaldı. Oradan sık sık arıza sinyalleri geldi. Nitekim ilk yarının uzatma dakikalarında kaleciden gelen bir uzun topa Djiku ve Mert müdahale edemeyince Fenerbahçe devre arasına mağlup girdi.
Yenilen bu gol muhtemelen günün beklenen ateşleyicisi oldu. Öncelikle Mourinho harekete geçti, genel alışkanlığının aksine devre arasında hamle yaptı. İkinci yarıya başlarken Djiku’yu çıkardı, yerine stopere Amrabat’ı kaydırırken, Talisca’yı Dzeko’nun yanına ileriye aldı.
Muhtemelen soyunma odası konuşmaları da hayli ateşliydi ki, oyuncular ikinci 45’e çok daha istekli, hevesli, ilerde basarak ama en önemlisi kanatları kullanarak başladılar. Ve daha 50. dakikada sağ kanattan inen Osayi ceza sahasına girerken düşürülünce, hakem Mehmet Türkmen faul düdüğünü çaldı. İlk yarıda bir elle oynama pozisyonunda hakemi çağırmayan VAR, bu kez devreye girerek faulün çizgi üzerinde olduğunu belirledi. Böylece orta hakemi çağırmadan penaltıyı verdirdi.
Ve Talisca resitali başladı. Önce penaltıyı atıp beraberliği yakaladı Talisca. On dakika sonra Dzeko’nun ortasında ceza sahası içindeki karambolde Skriniar ikinci golü attı. Talisca gecenin adamıyım dedi, peş peşe iki gol daha atarak sonucu belirledi. Attığı goller benim gibi “nerede eski Talisca?” diye hayıflananları mutlu edecek türden ustaca vuruşlardı. Bu kez de dilimize “Yahu üç gün önce Galatasaray karşısında neredeydin?” sorusu takıldı.
Fatih Tekke’nin dediği gibi ilk yarı Fenerbahçe’nin bu yıl oynadığı en zayıf ilk yarıydı, maçın geneli de Trabzon’un bu yıl en mücadeleci ve aklı başında oyunuydu. Ancak futbol böyle bir şey, bazen her şeyi doğru yapsanız da Talisca gibi günündeki bir rakip oyuncu her şeyi alır götürür. Ama Fatih Tekke doğru yolda burası net.
Zirvede fark 3 puana düştü ama umutlanmak zor. Galatasaray’a saçma sapan yenilip ölüyü dirilttikten sonra mucize beklemekten başka çare kalmıyor. Anadolu’da bir laf vardır, en kibar haliyle “Faydasız kilisenin papazı neye yarar?” derler, bu galibiyet bu sözü hatırlattı.