Ayşe Naz Hazal Sezen
Kolektif Narsisizm: Düşman var!
Narsisizmin nesnesi olarak kullanılan ulusal, ırksal, cinsel, dilsel veya siyasal ayrıştırmalar yerine nesne “insanlık” olursa, Müslüman, Yahudi, Hristiyan ve benzeri farklılıklar yerine öteki sadece insan olarak algılanabilirse, bu vatanın çocuklarıyız yerine dünya vatandaşlarıyız denilebilirse, kimsenin birbirine yabancı olmadığı ve herkesin aynı topluluğa insanlığa ait olduğu idrak edilebilirse yaralı yanlarımızı iyileştirmek için şiddete, savaşa ve düşmana ihtiyacımız kalmayacaktır.
“Deliler-normaller”, “beyazlar-siyahiler”, “Yahudiler-Ari Almanlar”, “homoseksüeller, heteroseksüeller”, “sağcılar-solcular”, “yerleşikler-göçmenler”, “Araplar, Türkler”, “Müslümanlar-Yahudiler” gibi farklılıkları bulunan gruplar karşı karşıya getirilerek düşmanlaştırmak yeniden faşizmin sesini gürleştiriyor. Tarihin karanlık dehlizlerine saklanamayacak katliamların hatırlatıcısı bu sesler grupların içinde tarih sahnesine çıkmamış gibi tekerrür ediyor. Ayrış(tırıl)mış grupların öteki grupları işit(e)meyecek kadar gürültücü olmaya eğilimi artmakta. Kendi sesi dışında diğer grupların sesini duyamayan topluluklar, sadece kendileriyle meşgul olmaya itilirken/kapılırken, toplumsal narsisizmin emareleri alenileşiyor.
Kolektif narsisizm, grup dışı nefretle çevrelenen grup içi sevgi biçimdir.
Toplumsal/Kolektif Narsisizm
Erich Fromm, örgütlü toplulukların varlığını sürdürebilmek için narsisist enerjiyle yüklenmeleri gerektiğinden bahsederken topluluğun ayakta kalmasının, topluluk üyelerinin yaşamları ölçüsünde, kendi hayatlarından daha çok topluluğa önem vermesine bağlı olduğu ve üyelerin kendi topluluklarının öteki topluluklardan daha erdemli, daha üstün, daha iyi olduğuna inandırılması gerektiğini iletir. Bu itikattı, kişinin kendi ait olduğu topluluğun üstün, öteki grupların ise kendilerinden daha aşağı olduğuna dair ortaklaşa öğreti sağlar; kişiler kendi topluluklarının istisnai olduğunu, lakin öteki toplulukların bunu yeterince idrak edemediği inancını taşırlar. Kolektif narsisizm, grup dışı nefretle çevrelenen grup içi sevgi biçimdir.
Topluluğu ayrıcalıklı kılan ve özel muamelenin hak edildiğine inanılmasında herhangi bir neden etkili olabilir; etnik köken, ırk, kültürel gelişmişlik, ekonomi, askeri güç, toplumsal travma ya da Tanrı’nın sevgisi… Mesela, dini bir grubun, kendisinin mensubu olduğu dinin mutlak hakikate ve Tanrı’nın sevgisine sahip olduğu inanışı, bu grubu ötekilerden ayrıldığı ve diğerleri tarafından yeterince anlaşılması inancını barındırır. Bu kolektif inanç, özsaygı ya da özgüvenden farklı olarak iç grubun daimî tehdit altında olduğu ve dış grubun tehditkâr ve düşman olduğu yargılarıyla köklenir. Benlik saygısının aksine önyargılardan, misilleme amaçlı saldırganlıktan ve öteki grubun acı çekmesinden hoşnut olmayı öngörür. Zira kolektif narsisist inancın/ideolojinin bir harbe girmesi için önce öteki grupların düşmanlaştırılması gerekir.
Üstün Biz
Toplum, bireylerin yaşadığı gibi narsisistleşme sürecini gelişimsel deneyimlememesine karşın narsisistik yaralarına temas edilmiş kişilerin gösterebileceği tepkilere benzer davranışlar sergileyebilir. Narsisistik yaranın dağlanması için “üstün biz” büyüklenmesine tutunarak kendilik imgesinin şişirilmesiyle doyum sağlamaya çalışılır. Bilhassa, yaşamın kendisine “enteresan” bir şey sunmadığı, ekonomik ya da kültürel açıdan yoksul kişiler, bir topluluğun üyesi olarak narsisistik kıvanç duyabilmek ve ayrıcalıklı hissedebilmek için diğer gruplara yönelik ideolojik, politik, dini, psikolojik ve benzeri manipülasyonlara daha açıktırlar. Zira o topluluğun parçası olmanın verdiği iftihar narsisistik zedelenmeleri telafi çabasıdır: “Her ne kadar yoksul, kültürsüz ya da eğitimsiz olsam da bu üst topluluğun bir parçası olduğuma göre BEN önemli bir kişiyim; A ırkına mensubum, B taraftarıyım, C cemaatinin üyesiyim…”
Kolektif narsisist inancın/ideolojinin bir harbe girmesi için önce öteki grupların düşmanlaştırılması gerekir.
Narsisizme dair
Psikanalitik açıdan narsisizm, bir bakım verene muhtaç olan ve sınır tanımayan dürtü açlığı duyan öznenin, onu mütemadiyen doyurması arzulanan ötekiyle arasındaki gerilimden etkilenir. Ego’nun bu gerilimden kurtulabilmesi için kendisini güçlü, iyi, özgür ve sevilen hissettiren öteki ve ötekilere ihtiyaç duyar. Bu açıdan narsisizm patolojik bir olgu değil, ego’nun bileşenidir; sevme, özgüven ve özsaygıyla bağlantılıdır.
Kendi yapısını oluşturmaya başlayan özne ötekini aynasına muhtaçtır, kendini ancak ötekinde bulabilir. Aynanın kaybedilmesi ben’in tüm yaralarıyla, zedelenmeleriyle baş başa kalmasına neden olur. Eğer burada öteki ile empati, sınır koyma, sınır aşıldığında kaygı, utanma, suçluluk duyma kapasitesi gelişmemişse, politik, dini ya da farklı ideolojiler “narsisistik yaraları” deşerek ve artan acının hassasiyeti kullanarak yaraların sebebi düşmanlaştırdığı ötekiler ilan edebilirler. Bu noktada, E.Fromm, topluluk narsisizmini görebilmenin bireysel narsisizmi görebilmekten daha güç olduğunu, lakin bireysel narsisisizm gibi doygunluğa ihtiyaç duyduğunu belirtir. Topluluk bu ihtiyacı giderebilmek için genellikle kendisini özdeştirebileceği, narsisizmini yansıtabileceği, hayranlık duyabileceği kendisinin büyüklüğünden şüphe duymayan bir lider arzular. Zira kendini unutulmuş, önemsiz ya da aşağılanmış hisseden gruplar bu liderle özdeşleşerek değerlenirler.
Narsisist Büyük Önderler
Özdeştirilerek iktidara getirilen narsisist büyük önderler toplumu manipüle edebilmek ve için “kutuplaştırma”- başka bir ifadeyle, bölme-splitting olarak bilinen psikolojik savunma mekanizması- yöntemini kullanırlar. Yalanlar, saptırmalar veya uydurmalarla oluşturulmuş bir gerçeklik, yoksulluk ve kalıcılığa dair korku ve kaygı içindeki toplulukları kötülüğü öteki gruba boca etmeye sevk eder. Öteki topluluğun değersizleştirilmesi ve ahlaksızlaştırılması zedelenmiş narsisizmin öfkeyle, öçle veya saldırganlıkla kapatılarak iyileştirilmeye çalışılmasıdır. Aşırı narsisist ve ötekine karşı kışkırtılmış topluluklar yeni savaşlara gönüllü hale gelir…
Halbuki, olgunlaşma için; yani sorunları şiddet ya da saldırganlıkla değil, iletişimle çözebilmek, barışı sağlayabilmek ve koruyabilmek için hem bireysel hem toplumsal narsisizmin nesnesinin değişmesi gerekir. Egonun bileşeni narsisizmden kurtulmak ya da onu yok etmeye çalışmak çatışmaları ve savaşları durduramayacaktır. Yani, grubun kendi narsisizmini yansıttığı liderleri değiştirmek, grupları dağıtmak çözüm olmayacaktır; zira özdeşim yapılabilecek yeni önderler ve gruplar süratle bulunabilir.
Nesnemiz “insanlık” olmalı
Narsisizmin nesnesi olarak kullanılan ulusal, ırksal, cinsel, dilsel veya siyasal ayrıştırmalar yerine nesne “insanlık” olursa, Müslüman, Yahudi, Hristiyan ve benzeri farklılıklar yerine öteki sadece insan olarak algılanabilirse, bu vatanın çocuklarıyız yerine dünya vatandaşlarıyız denilebilirse, kimsenin birbirine yabancı olmadığı ve herkesin aynı topluluğa insanlığa ait olduğu idrak edilebilirse yaralı yanlarımızı iyileştirmek için şiddete, savaşa ve düşmana ihtiyacımız kalmayacaktır.
Hulâsa, karşımızdakini bizden olduğu için değil, bilhassa bizden olmadığı için sevebildiğimizde barış dünya sahnesinde başrolü alabilir. Düşmanımızın niteliğinin, bizim ailemizden, klanımızdan, dinimizden ya da ulusumuzdan olmamasına rağmen insan olduğu görebildiğimizde ortada ne düşman kalacaktır ne de savaş…