Ayşe Naz Hazal Sezen
Göç: Bitmeyen Bir Hikâye
Yerküre üzerinde yuva arayan milyarlarca canlı göç ediyor; kuşlar, böcekler, kurbağalar, balinalar, ren geyikleri, yarasalar, insanlar… Yeni bir ev arıyor insan, yeni bir yaşam; kendini ya da ailesi göçe sürükleyen koşullardan, bir öncekinden daha iyisini arıyor. Milyarlarca insan göçüyor, lakin göç hala gündelik yaşamda arka planda bırakılan bir olgu.
Hâlbuki, politik, ekonomik, eğitim, sağlık veya savaş göçü derken, göç dünyanın gündeminde manşet haber niteliği taşımalı. Tercih edilmiş göç, mecburi göç, geçici göç, iç göç, dış göç, beyin göçü, yaşam biçimi göçü, emeklilik göçü… Envaiçeşit göç ve göçmen biçiminin tanımlanmasına karşın göç sonrası, göçmenlerin karşı karşıya kalabileceği psikolojik, sosyal, ekonomik veya kültürel değişimler hakkında bilgilendirilmemesi, manşet haberin son sayfada yayımlanmasına benziyor. Yerküre üstünde sayısız kişi veya topluluk mütemadi ve tedrici göç ederken, ilgi sadece belli grupların üzerinde toplanıyor ya da odak süratle başka temaların üzerine kayıyor. Oysa, göç sadece bugünün hikayesi değil; bugünün, yarının ve dünün hikayesi.
Göç sadece bugünün hikayesi değil; bugünün, yarının ve dünün hikayesi
“…Arkadaşlıklar, dostluklar, aşklar geride kalırdı. Bizimle ilgili tüm sıfatlar değişmiş, tüm yüklemler yerini terketmiş, adımızın önündeki veya arkasındaki her şey bambaşka bir diyara göç etmiş olurdu sonunda. Bir zamanlar hayatımızın tamamını kaplayan insanların hikâyelerinden, bizi tanımlayan ifadelerinden günün birinde uzak kalıyorduk ve en acısı da buydu. Çünkü ayrılık, sadece bir insandan değil, artık içinde olmadığımız bir hikâyeden de mahrum kalmak demekti.” Kemal Varol- Babamın Bağlaması
Göç toplumu etkileyen biricik bir öykü
Avcı ve toplayıcı atalarımızdan bu yana gıda kaynaklarına, iklim koşullarına bağlı veya ibadetleri için yer değiştirmeleriyle aşina olduğumuz göç hikayemiz, 4. yüzyılda Kavimler Göçü ile Orta Asya’dan kıtanın batısına ve Avrupa’ya kıtasına, 15. yüzyılda keşfedilen Yeni Dünya’ya (Amerika ve Okyanusya kıtaları), Sanayi Devrimi’nin 18. yüzyılda İngiltere’den Avrupa ülkelerine yayılmasıyla kırsaldan kente, bugün de bir yaşam biçimden başka bir yaşam biçimine geçerken anlatılmaya devam ediyor. Toplumsal ve kişisel tarihimiz göç hikayeleriyle dolu. Göç üzerine yapılmış akademik çalışmaların sayısı da hayli yoğun, zira çalışma yapılabilmek ihtiyaç duyulan sahadaki göçmen sayısı her gün artıyor. Yine de toplumsal, siyasal, ekonomik, kültürel değişimlerin nedeni olabilen; coğrafyadan, iktisat bilimlerine, tarih, psikoloji, felsefe, mimari gibi birçok alanın da araştırma sınırlarına giren göç hakkında en çok enformasyona sahip olan araştırmacılar, en az bilgiyeyse göçmenler ve göçmenlerle birlikte yaşayanlar sahip görünüyor. Şayet bu bilgilerin sınırları ölçekler benzeri çalışma sınırlarına dayanıyorsa; zira göçmenlerle yaşamaya başladığınızda öğrenilecek şeylerden biri de muhtemelen göçün etkilerinin ölçeklerle tahayyül edilemeyecek kadar geniş, derin ve biricik olduğudur.
Göçün olası psikolojik etkileri
Göç üzerine yapılmış araştırmalar, göçmenlerin yaşayabilecekleri psikolojik süreçler hakkında çeşitli teoriler ortaya koyabiliyor. Her bireyin benzersiz deneyimini bir yana koyarsak, sıklıkla karşılaşılabilecek problemleri listeleyebiliyor. Mesela, kültürel uyum ve kimlik sorunlarıyla karşılaşılabilir, kimlik kaybı hissine maruz kalınabilir. Dil engelinin getirebileceği entegrasyon ve iletişim problemleri sosyal etkinlikleri kısıtlayabilir, iş bulmayı zorlaştırabilir veya hizmetlere erişimi engelleyebilir. Önyargıyı seven zihnimiz, göçmenleri ayrımcılık ve ırkçılık ile sınayabilir; bu önyargılar, muhacirlerin kendilerinden şüphe duymasına, özgüvenlerinin zedelenmesine, kaygı problemlerine ve depresyona kadar sürükleyebilir. Göç, yanında sosyal izolasyon ve yalnızlığı potansiyel olarak taşır. Yerleşik sosyal ağların kaybı ruh sağlığı sorunlarını tetikleyebilir. Kendi başına çatışmalı bir süreç olan göç, özellikle göçün niteliğine bağlı olarak yoğun stresli ve travmatik etkilere sahip olabilir.
Göç prosedürleri nedeniyle göçmen aileler birbirlerinden ayrı düşebilir, yeniden bir araya gelmek için yoğun mücadele vermeleri gerekebilir. Finansal olarak sahip olunan imkanların kaybedilme riskinin yanı sıra yeni yaşam koşulları içinde ekonomik zorlanmalar yaşanabilir. Göçmenler, topraklarından ayrılırken kendi kültürlerini, normlarını, değerlerini de taşırlar. Gittikleri yerdeki kültüre uyum sağlamaya çalışırken, kendi değerlerini de dengelemek gerekir. İki kültür arasındaki bu sıkışma, ikisine de ait olamama hissiyle de sonuçlanabilir. Göç, yeni bir başlangıç gibi görünüyor olsa da kayıp ve kederi de içinde barındırır. Bu hususta göçün niteliği önemli değildir; her zaman arkada birileri ve bir şeyler bırakılır. Harici gözlerin kayıp olarak algılamadığı bu değişimler, göçmen için yaralayıcı, yalnızlaştırıcı ve anlaşılmamış bir yas süreci olabilir.
Göçmeden önce ne yapmalı?
Göçmenlerin yaşayabileceği olası psikolojik sorunlar hakkında bilgilere rahatlıkla ulaşılabiliyor. Benzer biçimde, göç sürecine başlamadan neler yapılması gerektiği hakkında arama motorlarında bilgi edinilebiliyor. Göçmenlerin, göç sürecini kolaylaştırmak için gidecekleri yer hakkında araştırma yapmaları ve bilgi toplamaları, resmî belgelerinin eksiksiz olması, kültürel normları ve gidecekleri yerin dilini öğrenmek için kurslara katılmaları tavsiye ediliyor. Finansal planlamanın iyi yapılması, sigorta ve sağlık sistemi hakkında bilgili olunması, kalacak yer ayarlanması hususunda maliyet, konum ve erişilebilirliğin göz önüne alınması öneriliyor. Bahusus, tüm yasal yükümlülükler ve mali hususların bilincinde olduğunuzdan emin olmak için işin ehline danışmayı es geçilmemesi öğütleniyor.
Olasılıkları öğrendik, ya sonra?
Duygusal, zihinsel, finansal hazırlığın ardından göç kaynaklı doğabilecek sorunların da farkında olunduğuna göre geriye sadece göçmenin başarılı entregrasyonu kalıyor! Başarılı entegrasyon nedir? Yalnızca yeni yaşama uyum sağlamak, dil öğrenmek, para kazanmak, kültüre adapte olmak mı; yoksa bu yeni yaşam tarzını içselleştirmek, benimsemek, sevmek ve bir parçası haline gelmek mi? Performansa dayalı entegrasyon göstergelerinde birçok göçmenin geçer not aldığı görülebilir. Lakin duygusal, zihinsel ve sosyal süreçlerinde görünenin ardında bir buzdağı yatıyor.
Göç kitapçıklarda anlatıldığı gibi değil!
Bilgilendirme kitapçıklarında, başvuru formlarında, göçmen sorunları araştırmalarında belirtilmeyen adaptasyon labirentinde kendini kaybetme noktasına gelen göçmene, zihinsel sağlığı için profesyonel destek alması öneriliyor. Lakin bu desteğe nasıl ulaşabileceği hakkında çoğunlukla yeterli bilgi ya da imkân temin edilmiyor. Karşılaşılabilecek problemler hakkında malumat veriliyor; ancak devasından bahsedilmiyor. Aksayabilecek ihtimallerden söz ediliyor; işler gereği gibi gitmediğinde hangi yollara başvurabileceğinden bahsedilmiyor. Kimse, ev arayışındaki göçmenlere daha kendisiyle tanışılmadan sırf adı farklı olduğu için ırkçılığa maruz kaldığında ne yapabileceği anlatmıyor, mesela. Hastanede gittiği ülkenin dilini konuşamadığında tedaviyi reddeden doktora karşı ne yapabileceğinden söz etmiyor. Sosyal çevre oluştururken çevresinde göçmen istemeyen komşulara rağmen nasıl güvenli hissedebileceğini öğretmiyor. Yeniden bebek adımlarıyla dünyayı keşfetmenin yaratacağı yorgunluk ve tükenmişlik yok sayılabiliyor. Göçmenin, yaşamındaki olumlu sayılabilecek yeniliklere rağmen bir yas sürecine de girdiği ihmal ediliyor.
Göçmen, kimliğini kaybetmeden uyum sağlama çabası içindeyken nelerle karşılaşabileceği hususunda akademik, prosedürel, siyasal, hukuki yahut psikolojik bilgiye sahip olsa da göçtüğü sokağın gerçekliği bu bilgilerle örtüşmeyebilir. Böyle durumlarda göçün türü fark etmeksizin göç alan yerde çalınabilecek bir kapı, destek alınabilecek bir yapı ve herkes tarafından görülebilir olması gerekir. Farklı toplulukların uyum içinde yaşayabilmesi için göçle mücadele değil, göçmen ve göçmen olmayan herkesin göç hakkında vukuflu olması gerekir; zira, göç bireysel değildir. Topraklarımızdan nasıl ayrıldığımız, vardığımız topraklarda nasıl karşılandığımız, sadece kişisel tarihimize değil, toplumun tarihine de yön verebilir…