Ayşe Naz Hazal Sezen

Ayşe Naz Hazal Sezen

EĞER’li Sevgi

EĞER örtük bir iş birliğidir. Çocuk, anne ve babasının değer yargılarını içselleştirir. Böylece sevilecek ve onaylanacaktır… İktidar/ebeveyn gücünü sürdürebileceği “eğer” anlaşmasını sunar. Farklı ve kendi olduğu için sevilmeme ihtimalinin ortadan kalkması adına tabi olunan bu iş birliği, çocuğun kendinden nefret etmeye başlaması anlamına da gelir. Kendi benliği içinde kabul görmemenin ve onaylanmamanın yarattığı acı, kendine dönük bir nefreti ateşler.

Bir başkasının sevgisiyle kendini onaylanmış hissetmek, insani gelişiminin koşuludur.*

Kabul görmesi ve onaylanması EĞER anlaşmasına bağlanmış çocuk, yetişkinliğinde de yanlış giden, hatalı olan her durum için kendini suçlu hisseder.

İşitilen cümleler:

Seni parka götürürüm EĞER uslu çocuk olursan.

Seni överim EĞER başarılı olursan.

Seni öperim EĞER üstünü başını temizlersen.

Seni okşarım EĞER dediğimi yaparsan.

Seni dinlerim EĞER benim istediklerimi dersen.

Seni öncelerim EĞER işlerimi bitirmeme fırsat verirsen.

Seninle oyun oynarım EĞER odanı toplarsan.

Seninle attaya giderim EĞER yemeğini yersen.

Seni severim EĞER benim istediğim gibi olursan.

İşlenen cümleler:

Topluma uyum sağlamazsam EĞER sevilmem.

Başarılı olmazsam EĞER sevilmem.

Herkes gibi olmazsam EĞER sevilmem.

Karşımdakine biat etmezsem EĞER sevilmem.

Düşüncelerimi açıkça beyan edersem EĞER sevilmem.

Başkalarını kendimden öne koymazsam EĞER sevilmem.

Söylenenleri sorgulamadan yapmazsam EĞER sevilmem.

İstenilenleri koşulsuz gerçekleştirmezsem EĞER sevilmem.

Kendim gibi olursam EĞER sevilmem.

Eğer’li sevgidir, kendi kendine yabancı bireyler yetiştirmenin muhtemel yolu. Bir şey ya da biri olduğu için sunulan sevgi, koşula bağlanmıştır: Seni sevmem için önce benim istediğim gibi ol, sonra topluluğumuzun istediği gibi. Yani, “kendin olma, özerkliğini reddet, kendi sorumluluğunu alma, ben senin yerine de düşünür, doğrusunu bilir ve yaparım!” denir. Henüz oluşma aşamasındaki kendilik hür biçimde bireyin kendi sorumluluğu ile biçimlenebilir ya da edilgen olanın kontrolünde kendini biçimlendirilmeye bırakabilir. Çocuk, kendini edilgen olana/iktidara/ebeveyne bıraktığı andan itibaren kendiliğini şekillendirmedeki sorumlulukların yükümlülüklerinden de kaçmış olur. Kendiliğini keşfederken yaşayacağı tüm iniş çıkışların mesuliyeti karşısındaki iktidarın/ebeveynin/edilgen olanın kontrolündedir.

EĞER örtük bir iş birliğidir. Çocuk, anne ve babasının değer yargılarını içselleştirir. Böylece sevilecek ve onaylanacaktır. İktidar/ebeveyn gücünü sürdürebilmek ister; karşısındaki EĞER istediği gibi olmaz ve kendi olursa, kontrol etmesi zorlaşır, gücünü kaybedebilir ve uyum sağlamak için sınırlarını esnetmesi gerekebilir. “Kendi olmasın, bizi değişime sürüklemesin, yeni olana alışmak zorunda bırakmasın, kontrolümden çıkmasın!” diyen iktidar/ebeveyn gücünü sürdürebileceği “eğer” anlaşmasını sunar. Farklı ve kendi olduğu için sevilmeme ihtimalinin ortadan kalkması adına tabi olunan bu iş birliği, çocuğun kendinden nefret etmeye başlaması anlamına da gelir. Kendi benliği içinde kabul görmemenin ve onaylanmamanın yarattığı acı, kendine dönük bir nefreti ateşler.

Kendini deneyimlemek

Çocuk artık kendisi olmak ile tabi olmak zorunda hissettiği iktidarın istediği olma arasında bölünme yaşar. Kendisi olmak; kendini keşfedecek deneyimler edinmek, bazen düşmek, başarısız olmak, üstünü kirletmek gibi özgürlükleri tatmak ister. Lakin toplumda ve bir parçası olan ailede özgürlük itaatsizliktir, hoşnutsuzluk yaratır ve güç dengesini bozar. İktidar/ebeveyn özgür, kontrol edemeyeceği “birey” istemez ve onu “eğer” ile kendine bağımlı hale getirir. Farkında ya da farkında olmadan kullandığı tüm eğer’lerin iç dünyada işitilen biçimidir: Seni severim EĞER benim istediğim gibi olursan.

Eğer ile koşullanan çocuklar ilerleyen yaşamlarında “gerçeğe uygun” ve “normal” kabul edilen, aşırı uzlaşmacı kişiler olarak görülebilirler. Kendi rahatsız oldukları durumlarda dahi başkalarını rahatını önemserler ve kendilerinden fedakârlık yaparak diğerlerini öncelerler. Yetişkinlik hayatlarında, ihtiyaç duyulduğu anda herkesin yanında olmak için çabalayan, sürekli dinleyici rolü almasına karşın kendini duyuramadığını ve anlatamadığını hisseden bireylere dönüşmeleri yüksek ihtimaldir. Toplum tarafından ideal olarak sunulan ve kendileri rahatsız olmasına rağmen uzlaşmacı olmayı belleyen yapılarının altında görünür olabilme çabası yatar. Zira, ideal olan olmadıkça görülemeyeceklerini öğrenmişlerdir. Çok iyi olurlarsa EĞER, sevileceklerdir.

Suçluluk

Kabul görmesi ve onaylanması EĞER anlaşmasıyna bağlanmış çocuk, yetişkinliğinde de yanlış giden, hatalı olan her durum için kendini suçlu hisseder. Derin bir suçluluk duygusu benliği çevrelemiştir. Temel inanca dönüşen EĞER anlaşmasına göre o, başarılı olmadığı, iyi para kazanamadığı ya da önemli biri olamadığı gibi sebeplerden sevilmemiştir. İdeal olan olursa sevileceğine inanmıştır, sevilmiyorsa ideal olan olamamıştır. Her şey onun suçudur, kendilik nefreti büyümüş ve bütün benliği sarmıştır. Diğer bir yanda ise ailesinin ve toplumun belirlediği ideale ulaştığı halde yetersiz ve sevilmediğini hissedenler vardır. Tüm eğer’leri yerine getirmiştir, ancak eksik hissetmektedir. Zira koşulsuz sevilmeyi deneyimlemediğinden eğer anlaşması olmadan kendini sevmeyi bilemez ve hala kendi gibi olduğu tüm anların yüzünden suçluluk hisseder. 

Bireyin, kendini olduğu gibi değil, görünmesi gerektiği gibi göstermeye çalışırken, dış görünüm ve varoluş biçiminin denk düşmemesi yoğun kaygıya neden olur. Bir yandan kendine olan saygısını koruma ihtiyacı, diğer yandan -iktidara biat ederek- kabul görme ve sevilme ihtiyacı çatışır. Kendi iç yaşamından kopmuş olmanın sonucu, iç dengesizlik ve yoğun çaresizlik hissidir. Eğer’li sevgi, kendimizle ve başkalarıyla sevgi ilişkisi kurmamızın önünde engeldir; içimizdeki bahar kışa, bereketli topraklar çöle dönüşür. İdeal, sağlıklı ve normal sanılan/denilen/öğretilen EĞER, kendimizi kendiliğimizden ayıran koşullu sevgi öğretisidir. Bu öğretide sevgi hak edilmelidir. Oysa, bir başkasının sevgisiyle kendini onaylanmış hissetmek, insani gelişiminin temel koşuludur.*

*Arno Gruen

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ayşe Naz Hazal Sezen Arşivi