Necdet Saraç
Yurt dışında oy patlaması
İki haftadır Avrupa’da seçim çalışmalarına katıldım. Son birkaç gündür ise özellikle Almanya’da Köln, Düsseldorf, Essen ve Münster’de oy kullanma merkezlerinde hem siyasi parti temsilcileriyle hem oy kullanan yurttaşlarla hem de Seçim Kurulu Başkanları da olan Başkonsoloslarla görüştüm, esnaf ziyaretleri yaptım.
Ziyareteler sırasında bir yandan, “Yurtdışında yaşayanlar oy kullanmalı mı, kullanmamalı mı” tartışmalarına tanıklık ederken, diğer yandan da yurtdışında oy kullanmada rekor artışlara tanıklık ettim. Geçen dönem, yani 2018’de yurtdışında oy kullanma oranı yüzde 50 iken bu yıl bu oranının yüzde 60-65’lere doğru yükselmesi sürpriz olmayacak gibi duruyor. Nitekim ilk 6 günde oy kullananların sayısı 900 bine yaklaşmış durumda. Oy kullanma işleminin 9 Mayıs’a kadar Başkonsolosluklarda ya da Başkonsoloslukların seçim için kiraladıkları özel alanlarda kurulan sandıklarda, sonrasında da 14 Mayıs akşamına kadar gümrük kapılarında devam edeceğini hesap edersek, yurtdışında oy kullananların sayısının 2 milyonu aşacağını söylemek mümkün olur…
OY KULLANMAK CEFALI BİR İŞ
Oy kullanmak için “cefa çekmenin” kaçınılmaz olduğu bir ortamda binlerce insan sandıklara koştu. 1 milyon 500 bin seçmenin olduğu Almanya’da kurulan “seçim merkezi” sayısı yalnızca 16. Alman devleti daha fazla yerde sandık kurulmasına hem seçmen sayısının 2018 seçimlerine göre ciddi artış göstermemesini hem de güvenliği gerekçe göstererek izin vermemiş. Toplam 16 merkezde oy kullanmak için seçmen, örneğin Bavyera Eyaleti’nde bazen 200 kilometre yol gitmeyi göze almak zorunda. Bu mesafe bazı yerlerde düşse de oy kullanmak için birçok yerde minimum 40-50 kilometre gitmeden oy kullanmak mümkün değil…
Bu gerçek oy kullanma isteğini ortadan kaldırmıyor. Nitekim oy kullanmaya yerinde tanıklık etmek için Köln Başkonsolosluğu’na doğru gittiğimizde yağmura rağmen yüzlerce metrelik kuyruklar oluşmuştu. Oy kullanma sırasının 2-3 saatte ancak geldiği bir ortamda insanlar yağmura rağmen ısrarla beklemeyi ve oyunu kullanmayı tercih ediyordu. Aynı uzun kuyrukları hem cumartesi pazar tatili hem de 1 Mayıs tatili nedeniyle yalnızca Almanya’da değil, Türk seçmenin çok olduğu Hollanda, Fransa ve İngiltere gibi ülkelerde de gördük…
Oy kullanma merkezine gitmek için araç (otobüs, minibüs) gerekli olunca devreye doğal olarak para da giriyor. Bu yüzden siyasi partiler seçmeni sandığa taşımak için araç kiralıyorlar. Bu konuda da en fazla “olanak” kuşkusuz iktidar partisi AKP’de. AKP’li seçmeni sandığa taşımak için partinin 6 milyon euroluk bir bütçe oluşturduğu iddiası her yerde konuşuluyor. Nitekim AKP’liler özellikle DİTİB camilerini de merkeze alarak “vızır vızır” sandığa seçmen taşıyorlar...
CHP, YSP, İYİP, SP gibi partiler de AKP’nin maddi gücüyle yarışma şansları olmasa da kendi yerel olanaklarıyla araç kiralayarak sandıklara seçmen taşıyorlar. Partiler için iş seçmeni taşımakla da bitmiyor, sabah 7’den akşam 24’e kadar çalışan sandık görevlilerine, müşahitlere yemek ve içecek taşımak da başka bir zorunlu görev. Bu konuda da AKP diğer partilere göre önde! Yani parasız saadet olur mu bilemem ama parasız siyaset yurtdışında bile olmuyor!
OY PATLAMASININ NEDENİ?
Yurtdışı sandıklarında “oy patlamasının” en önemli nedenini tereddütsüz Türkiye’de yaşanan aşırı kutuplaşma olarak söylemek mümkün. 21 yıllık AKP iktidarının söylemleriyle gerdiği ortam sandığa yansımış durumda. Geçen haftaki gözlemlerimde de yazdığım gibi yurtdışında partiler kuşkusuz konuşuluyor ama asıl olarak öne çıkan başlık “kimin Cumhurbaşkanı” olacağında düğümleniyor!
AKP-MHP bloğunun yarattığı kutuplaşma ve gerilim oy kullanma sıralarına yansımasa da sandığa katılıma yansıyor. Oy kullanmalarda zaman zaman yaşanan gerilimler, hem konsolosların hem de parti temsilcilerin duyarlı olması nedeniyle kısa sürede ortadan kalkıyor.
Sandık görevlilerinde AKP ve MHP temsil edilirken, sandık başkanları da genellikle memur statüsündeki imamlardan oluşuyor, CHP de sandıkta muhalefeti temsil ediyor! Yeşil Sol Parti bütün sandıklarda; İYİ Parti, SP ve TİP de birçok sandıkta müşahit bulunduruyor. Muhalefette DP, DEVA, Gelecek Partisi görünür değilken, Cumhur İttifakı’nda da YRP, DSP, HÜDAPAR görünür değil!
Yurtdışında da yarış Türkiye’de olduğu gibi asıl olarak Erdoğan ile Kılıçdaroğlu arasında. Siyasi söylemlerle beslenen dini ve milliyetçi duygular geniş bir kesimi Erdoğan etrafında birleştirirken, temsil kabiliyeti güçlü, demokratik ve modern Türkiye isteği ise diğer kesimi Kılıçdaroğlu etrafında birleştiriyor.
Sandıklara katılımın artması AKP çevrelerinde “Erdoğan’a artan destek” olarak yorumlansa da benim gözlemim, 2018 seçimlerinde sandığa gelmeyip, şimdi gelenlerin önemli bir bölümü tercihini Kılıçdaroğlu’dan yana yapacak!
2018 seçimlerinde yurtdışında yüzde 64 oy alan Erdoğan’ın bu kez bu oranı koruyamayacağını ve Kılıçdaroğlu’nun bu farkı önemli ölçüde kapattığını söylemek mümkün ancak Kılıçdaroğlu’nun yurt dışında da öne geçmesinin yolu yine seçmenden geçiyor. Değişim isteyenler son 6-7 günü iyi değerlendirip, “cefayı ve parayı göze alıp” sandığa giderlerse Kılıçdaroğlu yurt dışında da yurt içinde de seçimi birinci turda önde göğüsler!