İki Farklı Türkiye

102 yıllık cumhuriyet tarihinin 23 yılında tek başına iktidar olan Erdoğan için kafasında bitmeyen bir “eski Türkiye” var. Kendisine destek vermeyenler, kendisiyle hizalanmayanlar hep “eski” Türkiye’nin temsilcisi oluyor. Nasıl oluyorsa oluyor, “Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karara uymuyorum, saygı da duymuyorum” diyen, kendisinin de üç kez başvurduğu AİHM için “AİHM kararlarını tanımıyorum” diyen kendisi ise “yeni” Türkiye’nin temsilcisi oluyor!


Ve aynı Erdoğan, Ekrem İmamoğlu’na ve Halk TV’ye yapılan siyasi operasyona itiraz edenlere “Türk milleti adına karar veren yargıya kimse ayar veremez” diye doğrudan ayar veriyor!

Şurası artık netleşmiştir:
İki farklı Türkiye var. Biri Erdoğan’ın “güllük gülistanlık” Türkiyesi, diğeri de 31 Mart seçim sonuçlarına da yansıdığı gibi hukuksuzluğa, adaletsizliğe ve yoksulluğa itiraz edenlerin, “hak, hukuk, adalet” isteyen çoğunluğun Türkiyesi!

Çoğunluğu kaybeden Erdoğan Türkiyesi’nde her yerde çürüme var.
Çeşitli hamlelerle gündemi değiştirerek çürüme gizlenmeye çalışıyor olsa da çürümenin kokusu bazen Soma’da, bazen Adana Aladağ’da, bazen de Bolu’daki otel yangını cinayetinde karşımıza çıkıyor.

Ve biz bunları ve sorumlularını konuşmak yerine gazetecileri konuşmak zorunda kalıyoruz!

Çünkü iktidar kendi yarattığı sistemin bir sonucu olan ekonomik krizin, yoksulluğun, eşitsizliğin siyasi sorumluluğunu gizlemek için faturayı hep başkasına kesiyor.
Hem de her yol ve yöntemi kullanarak;
Gizli tanıkla, kumpasla, yalanla, kes kopyala yapıştır iddianamelerle…
Kendisiyle hizalanmayan herkese tam bir “Cadı Avı” başlatıyor...
İBB Başkanı İmamoğlu’na ardı ardına jet hızıyla davalar açıyor...
Ümit Özdağ’ı Cumhurbaşkanına hakaretten alıyor, halkı kin ve düşmanlığa tahrik gerekçesiyle tutukluyor. Ayşe Barım’ı sanatta tekel oluşturuyor diye alıp hükümeti yıkmakla suçlayıp tutukluyor.


Halk TV operasyonu da bu “Cadı Avı”nın bir parçası. RTÜK üzerinden alınamayan sonuç, operasyonlarla alınmaya çalışılıyor. Televizyonun ekran yüzleri, Barış Pehlivan, Seda Selek, Serhan Asker ve Kürşad Oğuz adeta televizyon stüdyosu basılarak gözaltına alınıyor, televizyonun Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş tutuklanıyor!
Evet şurası kesin; İktidar siyasallaşan yargı üzerinden farklı isim ve çevrelere yaptığı gözaltı ve tutuklamalarla geniş yığınları korkutmak ve bıktırmak istiyor, ancak bu hamlelerin asıl nedeni belli ki Gezi’den bu yana hiç bitmeyen kendi korkusu!


1876-1908 Abdülhamit dönemi, 1957-1960 Menderes dönemi ve son yılların Erdoğan dönemi birbirine çok benziyor. Hukuk devre dışı, jurnaller ve gizli tanıklar artmış, basın baskı altında!

Bilinen ve test edilmiş iki önemli gerçeklik var:
Birincisi, hukuksuzluk ve onun yarattığı adaletsizlik hep öfke biriktirir ve derinleşen yoksullukla buluşan bu öfke sandıkta iktidar devirir!
İkincisi, Uğur Mumcu’ların ayak izini sürenler korkmaz, yılmaz, susmaz!
Çünkü onlar onlarca yıldır rüzgara karşı yürüyorlar!
Şimdi ”kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz” diyenlerin başlattığı yürüyüşü büyütme ve toplumsal vicdanla buluşturma” zamanıdır.
Türkiye örgütlü kötülüğü değil, hakkı, adaleti, huzuru ve gelir dağılımında adaleti hak ediyor!
Türkiye iki farklı Türkiye’yi değil, laik demokratik tek bir Türkiye’yi hak ediyor!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Necdet Saraç Arşivi