Necdet Saraç
SİLAHTAN DEMOKRATİK SİYASETE
Bahçeli’nin “Devir değişmiş zincir kırılmıştır’”, Netanyahu’nun “yeni düzen”, Aliyev’in “yeni dünya düzeni” dediği dönem bizim niyetlerimizden bağımsız olarak başlamış durumda. Varlıklarını bir süre daha koruyacak olsalar da silahlı örgütler dönemi geride kalıyor...
Kuşkusuz otoriter yapılar sürdükçe silahlı örgütler de biçim değiştirerek var olmaya ve vekalet savaşlarının kullanışlı bir parçası olmaya devam ederler ama etki alanları daralır, “yeni dönem” HTŞ, PKK, YPG, Hizbullah, Hamas gibi örgütlerin dönemi olamaz!
Niyeti ne olursa olsun Bahçeli’nin Öcalan çıkışı Türkiye’de siyaset yapma alanını genişletti. Tartışmayı Bahçeli’nin ya da Erdoğan’ın samimi olup olmaması üzerinden başlatmak bir şey ifade etmiyor. Samimiyet testi yapılsa iktidar bloku kesinlikle sınıfta kalır ve liste Ahmet Özer, kayyımlar, Selahattin Demirtaş, Can Atalay diye uzayıp gider…
Erdoğan henüz açıkça konuşmamış olsa da iktidar blokunun bu hamlesi ister Erdoğan’ı ömür boyu seçtirme hesabı olsun, isterse DEM’i de arkasına alarak yeni bir Anayasa hesabı olsun, bu hesap silahların yerini siyasete ve hukuka bırakmaktan daha önemli olamaz!
Olası bir çözümün 50 yıllık şiddeti ve terörü bitirecek olması ihtimali bile çözüme ve sonuç almaya odaklanmayı gerektirir. Üstelik bu hamlenin yalnızca “iç cephe” ile sınırlı olmadığı, “dış cephe” ile de doğrudan bağlantılı olduğu ayan beyan ortada.
Türkiye’de olduğu gibi, Suriye’de ve genel olarak bölgede Kürtler önemli aktörlerden biri olduğu için ABD, AB, İsrail, Suudi Arabistan ve HTŞ, yarın ne olacağı bilinmese de bugün itibariyle Kürtlerin tasfiyesinden yana değiller.
Laf düzeyinde Kürtlerin tümüyle tasfiyesini isteyen iktidar bloku da bunu görüyor. Suriye’de istikrar sağlanmadan Türkiye başta olmak üzere bölgede istikrar ve normalleşme olmaz. Terör ve şiddet bütünüyle bitmez ve hep diken üstünde oluruz. “Kadife el içinde demir yumruk” söylemleri bu gerçeği değiştirmez!
Çok açık ki, bugüne kadar çözümsüzlük siyasi alanda otoriterleşmeyi, ekonomik alanda da eşitsizliği ve yoksullaşmayı büyüttü, Kürtler içinde tepkiyi örgütledi.
Meclis açıldığından bu yana ısrarlı ve kararlı bir şekilde “Öcalan gelsin Meclis’te konuşsun” diyen Bahçeli risk alıyorsa, bu konuda halen konuşmayan Erdoğan ve Bahçeli’nin niyetlerinden bağımsız CHP ve bir bütün olarak muhalefet de açıktan risk alabilmeli! Çatışma değil çözüm önerileri öne çıkmalı.
Samimiyet testinde sınıfta kalacağı kesin olan iktidar blokunu test etmek yerine bugünün sorusu nettir: Çatışmanın devamını mı istiyoruz barış mı?
“Her ikisi de” demek, “bekleyelim görelim” demek CHP gibi yerel seçimlerin birinci partisi olan ve ilk seçimlerde iktidar isteyen bir alternatif partinin işi asla olamaz!
Bu yüzden CHP cesur olmalı, çözüm için risk almalı! Çok açık ki, alternatif olmanın ve iktidarın yolu, başka bir Türkiye’nin yolu buralardan geçiyor.
Öcalan’ı meclise davet eden Cumhur İttifakı çözüm için demokrasi demiyor, “benimle hizalanın” diyor, CHP ise 1989 Kürt Raporu’ndan bu yana hep “demokrasi” diyor!
Bu yüzden CHP başta olmak üzere, çözüm isteyen bütün çevreler, sol sosyalist partiler, barolar, meslek odaları, sendikalar, akademik dünya, aydınlar daha cesur olmalı, iktidar blokunu da zorlamak ve başka bir zemine çekmek için demokrasi, hukuk, adalet temelinde çözümü öne çıkarmalı!
Bu çerçevede Özgür Özel’in İmralı Heyeti ile görüşme sonrası “Barışa yönelik adımlarda siyasi çıkar, pazarlık beklentisi olmaksızın bütün vatandaşların umutlarını güçlendirmeyi önemsiyoruz. Demokrasiye varız, katkıya hazırız” şeklindeki açıklaması bu anlamıyla önemli ve değerlidir. Çünkü mesele Kürtlerin desteğini alarak Erdoğan’ı seçtirmenin daha ötesine geçmiş durumda. AKP ve MHP’nin niyetlerinden biri bu olsa da bu oyunu muhalefet bozmalı!
“Bu iktidar blokundan demokrasi çıkmaz” demek de, bu “Kürtler bizi satar” demek de ya da “biz iktidara gelince bu sorunları çözeceğiz” demek bir şey ifade etmiyor, çünkü asıl soru şu: Bütün eleştirilerde haklı olabilirsiniz ama sizin çözüm öneriniz nedir?
9 Ocak 2025, İstanbul
Necdet Saraç