YOKSA İNANDIN MI PEREIRA?

Dün başka bir Fenerbahçe izledik. Farkı yaratan oyunculardı. Sosa gerçek bir Arjantinli gibi oynadı. İrfan Can, Allah günah yazmasın Alex gibiydi kimi zaman. Berisha bir Alman milli takım santraforu ne yaparsa eksiksiz yaptı. Mert Hakan bile sızlanmayı bırakıp top oynadı. Pereira mı? Sadece sakatların yerine elindekileri koydu ve seyretti. Zaten bu takıma inanmıyor ki…

“Gazozu kaçmış” derlerdi böyle maçlara eskiden tribünlerde. Üç maçta toplam iki puan almışsın, bir iddian neredeyse kalmamış. Üstelik saçma sapan puanlar kaybettiğin için herkesin ağzının tadı kaçmış, taraftarın Hoca’ya güveni zedelenmiş, kimi oyuncular günah keçisi haline gelmiş. Keyfi mi kalmış?

Aslında futbolcular için fırsat maçlarıdır bunlar. Böyle bir maç alırsın, bahar gelir. Kuşlar, kelebekler, öpücükler…Daha dün nefret kusan gazete sayfalarında çiçek bile açar.

Zor mu böyle bir maç almak? Zor elbet. Önce kendine güveneceksin. İyi de “Bu takımın Avrupa’da kupa alacağına inanan mı var?” diyen bir Hoca’yla hangi takım ruhu oluşacak, hangi oyuncu kime güvenecek? Aramızda kalsın, maç öncesi ne kadar düzeltmeye çalışırsa çalışsın, artık Pereira’nın da gazozu kaçtı. Bu laf unutulmaz, bu saatten sonra neresiyle kuş tutar bilmem.

Antwerp maçına bol sakatla çıktı Fenerbahçe. Valencia’nın yokluğu ürkütücüydü, gerisi kenardakiler için fırsat. Altay’ın bir süre dinlenmesi gerekiyordu ve Berke’nin de şans bulması. Körün değneği kontenjanında yer alan Gustavo’nun yokluğuna üzülen yoktur şu sıralar. Artık kimsenin sakatlığına inanmadığı ve umursamadığı Mesut Özil’in yokluğuna sevinen milyonlar arasındayım.

Yine “kazanmak zorunda olduğumuz bir maç” diyerek çıktılar sahaya ve enteresandır bu kez ilk 5 dakikada saçma bir gol yememeyi başardılar.

İlk dakikadan itibaren farkını hissettiren İrfan Can Kahveci, “madem erken gol yemedik, bari atalım” diyerek Mert Hakan’ı ceza sahası önünde topla buluşturdu. Mert Hakan neyin hırsıyla vurdu bilinmez ama ayağına sağlık, kaleci sadece seyredebildi. Bu golden sonra oyunun tamamen hâkimi oldu Fenerbahçe.

Aslında kötü oynayan yoktu ama kimi oyuncular ayrı bir güzel oynadılar.

Mesela “İrfan Can zaman zaman Alex gibiydi” dersem çarpılır mıyım? Allah affetsin, Alex gücenmesin ama İrfan Can oynadığında aynı keyfi veriyor bize…

Sosa enteresan oyuncu… Kimi maç “benim burada ne işim var” der gibi dolaşıyor sahada, ama Antwerp karşısında “ben bu oyunu oynarım arkadaş” dedi her hareketiyle. Sosa, Mert Hakan ve Ferdi Kadıoğlu da İrfan Can’a ayak uydurunca Antwerpli oyuncular da bizim gibi izlemek zorunda kaldı.

Berisha da ilk yarıda tam aranan santrafordu. Top aldı verdi, kaleye sırtı dönük oynadı, defansa pres yaptı ve önemlisi her gol pozisyonunun içinde vardı. Nazar değmesin.

İlk yarı üç attılar beş kaçırdılar. Lafın gelişi değil, gerçekten birebirde kaçan gol sayısı beşti

İkinci yarı Fenerbahçe’nin gol iştahı kaçmıştı, Antwerp’in ise umudu kırılmıştı.

Pereira da 65. Dakikadan itibaren pazar günü oynanacak Kayseri maçını düşünerek değişikliklere başladı. Önce İrfan Can’la Mert Hakan’ı aldı kenara sonra Ferdi’yi. Rossi’nin oyuna girer girmez direğe takılması meşhur Fenerbahçe şanssızlığıydı. Zaten ikinci yarı da kaçan 4 golle tamamlandı.

Sonuçta Fenerbahçe Kadıköyde alması gereken galibiyeti aldı. O maçta yenen erken gol takımı bozmuştu bu maçta ise atılan erken gol Antwerp’e kapanma şansı vermedi. Böylece Fenerbahçe çok daha rahat oynayabildi. Darısı Olympiakos maçına.

Tribünlerin Muhalefet Şerhi: TARAFTARLIK İNANMAKTIR / İBRAHİM CAN

Son altı maçında bir galibiyeti olan Fenerbahçe yine aynı dizilişle sahaya çıktı. Tek bir fark vardı, oyuncu tercihleri. Güzel futbolu, rahat galibiyeti getiren de buydu. Takımın neredeyse hepsi topla oynamayı seven ve pas becerisi yüksek oyunculardan kurulmuştu. Berisha ve Ferdi her zamanki gibi harika bir maç çıkardı. İrfan Can kim olduğunu hatırladı ve MHY de geldiğinden beri en iyi futbolunu oynadı dün akşam. Ben dahil bütün taraftarların hem oyuncuları hem de teknik direktörü bir maçta göklere çıkarıp bir maçta yerin dibine sokmaktan vazgeçmesi lazım. Yani dün MHY mükemmele yakın oynadı ama haftaya kötü oynayabilir, ya da Pereira’nın dün akşam kazanması onu çok iyi bir hoca yapmaz.

Baştan söyleyeyim, tribünler olarak Hoca’ya takık değiliz. Aldığı sonuçlara, hatalarına rağmen hala kredisi var. Ama inançsızlığı üzüyor bizi. Dün, geçen hafta yaptığı hatayı düzeltmeye çalışırken “Dünyadaki en iyi takım biz değiliz. Bu sorumluluğu omuzlarımıza yüklememek gerekir” deyiverdi. Hey Allahım, bu arkadaş taraftarlığı bilmiyor. Taraftarlık inanmaktır. Bu inanç seve seve taşınan, hem de sadece omuzda değil yürekte taşınan bir sorumluluktur. Gerçek taraftar Fenerbahçe’nin dünyanın en büyük, en iyi takımı olduğuna yürekten inanır. “Belki bu dönem iyi top oynamıyoruz ama en büyük biziz” der can-ı gönülden. Boşa mı yazdık biz dağlara taşlara “En Büyük Fenerbahçe” diye…

Neyse mutsuz bir hafta geçirdik, hayatın tadı tuzu kalmamıştı. Bu akşamki galibiyet geleceğe dair ne kadar umut veriyor bilmem ama en azından pazar gününe kadar huzurlu ve keyifliyiz. Pereira Allah aşkına şu kadroya hiç dokunma. Kayserispor karşısına bire bir aynısıyla çık. Kaybetsen bile kızmayacağız sana söz, bize inan.

Ah be diyorum, Valencia ve Pelkas penaltıları atmış olsaydı, şimdi 9 puanımız vardı. Ah bu Fener şanssızlığı…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ümit Sezgin Arşivi