Boray Acar
Yine Makûs Muhalefetsizliğimiz…
Üç yılı aşkın bir süre oldu sanıyorum, yine bu köşe için “Makûs Muhalefetsizliğimiz” adı altında 4 bölümden oluşan bir yazı dizisi hazırlamıştım. Genel çerçeveyi muhalefetin, “iktidar eleştirisi” dışında etkin bir politikayı halkın önüne koyamayışı, siyasi ufkun iktidarın ve yeni müesses nizamın belirlediği sınırların dışına çıkamayışı, içinde yaşadığımız toplum için önemli olan lider karizmasının eksikliği gibi konular çiziyordu. Geçen zamanda köprünün altından çok sular aktı; bir genel, bir yerel seçim atlattık. Bu süreçte becerilen şeyler olduğu gibi, hâlen daha becerilemeyen şeyler, aşılamayan engeller, güçlü lider profilinin eksikliği gibi sorunlar devam ediyor.
Yerel seçim sonuçları önemli bir dönüm noktasıydı. Beklenmeyen bir başarı elde edildi edilmesine de bu sonuçlarda tepki oyları haricinde sandığa gitmeyen seçmen kesiminin de büyük etkisi oldu. Özellikle Suriye’deki Baas rejiminin devrilmesi sonrasında “Bu pazar seçim olsa...” diyerek başlayan anketlerde iktidar partisi yine birinci parti olarak görünüyor. Diğer partilerin etkisi, seçim mühendisliği vesaire bir yere kadar, herkesin güvenebileceği bir heybesi var.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun demokratik yollarla parti yönetiminden uzaklaşması, buna “kurtulmak” da diyebiliriz, CHP için çok önemliydi. “Kurtulmak”tan kasıt demonize etmek veya kötülemek değil. Senelerdir, üst üste ve sayısını unuttuğumuz kadar seçim kaybetmiş olması bile kurtulmak istemek için neden olabilir. Ki lider karizmasının olmayışı, toplumla samimi iletişim kuramamış olması gibi eksiklikler de cabası… Sonunda, Altılı Masa ve kazanabilecek adaylarla seçime gitmek yerine kendi adaylığını dayatması sonunu getirdi. Olması gereken de buydu. Tayyip Erdoğan’ın partisinin lideri olarak yarıştığı bir zeminde sürpriz(!) adaylarla ortaya çıkma modeli denenmiş ve başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Ancak; Kemal Bey biraz da yakın çevresinin gazıyla bu profile uygun olmadığını göremedi, son dönemdeki hareketlerine baktığımızda hâlen daha göremediğini anlıyoruz.
Kılıçdaroğlu gitti de ne oldu? Yine Erdoğan’ın karşısına çık(a)mayacak birisi, Özgür Özel, partinin başına geçti. Belki partinin başına geçme şartlarından birisi de buydu. Zira ilk demeçlerinden birinde “İki santraforumuz var, birisi Cumhurbaşkanı adayımız olacak” demişti. Şimdi o iki santrafor aynı karede birlik pozları vermelerine rağmen potansiyel rakip hâline getirildiler ve zımnen buna dair mesajlar veriyorlar. Bu durum seçmen desteğinin azalmasıyla köşeye sıkışan iktidar için de oldukça elverişli bir hava oluşturuyor. Liderlik üstünde çokça durduk ama neticede olayları derinlemesine analiz etme kabiliyetine sahip olmayan toplum vasatı için lider figürü çok önemli bir faktör. Ve hâlihazırda ana muhalefet partisi, Erdoğan’ın karşısına çıkaracağı, ülkeyi yönetmeye namzet kişiyi partinin başına getirmekten aciz…
Tabii daha önemli mesele muhalefetin siyasetsizliği… Ülkenin hâline rağmen iktidarın karşısına sağlıklı bir alternatif model konamıyor. Özel’in geçtiğimiz haftaki “kırmızı kart” hamlesinin rüknünde de bu siyasetsizlik yatıyor. Görev süresinin kısıtlanması gibi, toplumu büyüleyen, AKP’nin alameti farikası mega projeler(!) gibi, ekonomi modeli gibi, Kürt sorununa meselenin derinine inerek yaklaşmak gibi, iktidara gelindiğinde uygulanacak sosyal politikalar gibi, ülkeyi yönetecek kadro gibi meseleler üstüne etkili bir iletişim dili kurulmadı, kurulamıyor. Girişimlerin çoğu o veya bu nedenle akim kalıyor, sübuta erdirilemiyor. Hani Can Atalay’ın yasal hakkının ilga edilmesi üstüne bir miting düzenlenecekti de Gazze olaylarının patlaması üstüne iptal edilmişti, işte bunun gibi… Ya da sönük bir takım eylemler oluyor; geçtiğimiz haftaki asgari ücret ve emekli maaş artışları üstüne yapılan ve toplum genelinin haberinin bile olmadığı türde girişimler... Ahmet Türk’ün makamına kayyım atanıyor, yanına ilk giden lider Özgür Özel. Ama arkası gelmiyor. Çünkü iktidarın adımları takip ediliyor, devlet fikrinin incinmemesi önemseniyor, müesses nizam partisi hüviyetinden sıyrılınamıyor. Kürt sorununun çözümündeki rolü Bahçeli’ye kaptırmaları dramasının başat nedeni de budur...
Girişimlerin bir kısmı da doğal olarak iktidar tarafından engelleniyor. Ekrem İmamoğlu, Belediyeler Birliğiyle bölgenin imar ve kalkınmasına katkıda bulunmak amacıyla Şam’a gidileceğini açıklamıştı ve doğru bir hareketti. Haberi okuduğumda “İnşallah gidebilirler” demiştim. Üstünden iki gün geçmeden yeni Şam yönetimi geziyi iptal ettiğini açıkladı. Bu kararın El Şara’ın, İmamoğlu’yla ilgili duygularından kaynaklanmadığını biliyoruz.
Velhasıl muhalefetin işi özellikle de bu anlayışla hiç kolay değil. Erdoğan, 4. dönem türkülerini söylemeye başladı bile…