Boray Acar
Suriye ve Ötesi…
Esad’ın laisizminden(!) dem vurarak bugün yaşananları karalayan, sınırımızda Afganistan kurulacağını söyleyerek Baas rejiminin yıkılmasının iyi olmadığını zımnen dile getirenler var ki halleri acınası... Lamı cimi yok; Esad, halkını katleden bir diktatördü. Her diktatör gibi korkaktı, toprağında direnmeyi bile göze alamadı, kaçarak Rusya’ya sığındı. Muhtemelen bundan sonra Suriye’de İslami baskı rejimi hâkim olacaktır. Coğrafi gerçekler ve tarihi süreç dikkate alındığında, bu yolun demokrasiye çıkmayacağı açıktır.
Türkiye açısından; HTŞ’nin Suriye’deki hâkimiyeti ne hüsran ne de zaferdir, sadece bir vakıadır. Şimdi bölgesel stratejiyi bu vakıa üstüne kurmanın, anın heyecanına kapılıp geçmişte yapılan hataları tekrarlamamanın vaktidir. Burada Türkiye’nin yeri elbette hafife alınamaz. Ancak, gelinen noktanın salt Erdoğan iktidarının stratejik aklının ürünü olduğunu iddia etmek de düpedüz aymazlık olur. Zira Türkiye, savaşın ekonomik ve sosyolojik etkilerine maruz kalan ülkelerin başında gelmektedir. Ensar edebiyatı ile sayısı tartışma konusu olan sığınmacıları ülkeye dolduracak şartları oluşturan, fakat entegrasyonları için doğru sosyal politikalar üretmeyerek ülke sosyolojisini bozan da diplomasi yerine savaşı önceleyerek muhalif cihatçı paramiliter grupları topraklarımızda palazlandırıp Suriye’ye göndererek bölgeyi kızıştıran da savaş ekonomisinin ağırlığını halkının sırtına yükleyen de bugünün iktidarıdır. Ortaya çıkan sonucun iktidarın işine gelmesi, geçmişte yapılan bu hataları yok saymamızı gerektirmediği gibi iktidar sahiplerinin siyasi dehasına da işaret etmez...
Kendileri de bu neticeyi öngöremediler. Öngörmüş olsalardı, kısa bir süre önce, Esad’la görüşmeye hazır olduklarını söylemez, “Dostumuz Putin”den bunun için aracılık etmesini istemezlerdi. O nedenle süreci doğru okuyamadıkları saikiyle muhalefetle alay ettiklerine bakmayın. Kendileri de son günlere kadar bu minvalde şeyler söylüyorlardı. Tüm istihbarat araçlarını elinde bulunduran iktidar bu durumdayken muhalefetten yüksek feraset bekleyemezdik.
Tabii olay iktidar nezdinde üst perdeden sahiplenildi. İbrahim Kalın’ın hâlihazırda terör örgütleri listesinde olan HTŞ’nin lideri Colani ile şehir turu atması ve Emevi Camii’nde namaz kılması ile “Buralar bizden sorulur” mesajı verildi. İstihbarat örgütleri için iletişimin sınırı olmaz. Ancak; adı üstünde istihbaratın başının, istihbaratın ontolojik maksadına muhalefet ederek, üstelik taşlar yerine oturmadan bu denli görünür olmasının doğruluğunu ve yanlışlığını zaman gösterecek.
Gelelim bölgesel faktörlere... Esad’ı çökerten en önemli etken hamisiz kalmasıdır. Rusya ve İran’ın bölgeden elini çekmesi Esad’ın çevresindeki koruma kalkanlarını kaldırdı. Rusya, Ukrayna savaşında 600 bin asker kaybetti ve Kore’den asker kiralama noktasına geldi. Bu güç kaybı sonucunda Rusya, kendisi için tarihi anlamı olan sıcak denizlere inme emelini ertelemiş gibi görünüyor. Bu durumu “Rusya, Trump iktidarıyla anlaştı”, “Ukrayna’nın vereceği tavizlere karşılık bölgeden çekildi” gibi yorumlayanlar var, onu da zaman gösterecek.
Diğer bir koruma kalkanı olan İran, Gazze soykırımı sürecinde İsrail eliyle yeterince yıpratıldı. Psikolojik duvar yıkıldı, kâğıttan kaplan imajı ortaya çıktı. Belki her şey planlı bir stratejinin ürünüydü, çünkü İran güvenilmemesi gereken bir unsur. Tarihi süreçte, kavgalı göründükleriyle arka planda el sıkıştığı biliniyor.
Sanırım; Bahçeli, süreci iktidardan daha doğru okudu. Kürtlere, PKK’ya ve DEM Parti’ye yaptığı çağrıların arkasındaki sır perdesi de böylece aralanmış oldu. ABD bölgeden tam manasıyla çekilmediği takdirde -ki çekilse de güç kaybederek de olsa- Kürt gerçeği varlığını sürdürüyor. Yeni yapıda bir paylaşıma gidilmemesi veya bir anlaşma sağlanmaması çatışmaların devam edeceği anlamına gelebilir. Dolayısıyla, çatışmanın tarafı olmaktansa uzlaşma masasının tarafı olmak makuliyeti yüksek bir seçenek gibi görünüyor. Tabii uzlaşının şekli Türkiye açısından belirleyici olacaktır. Hakan Fidan’ın Blinken ile olan görüşmesindeki vurguları da bu konudaki hassasiyeti ve yönelimi ortaya koyuyor.
Suriye’nin güneyini işgal eden ve stratejik hedefleri bombalayan soykırımcı İsrail başta olmak üzere çok sayıda aktörün olduğu bir zeminde bundan sonra ne olacağı kestirilemez. Umarız; geçmişten ders alınarak benzer hatalar tekrarlanmaz, yeni göç dalgaları yaratılmaz, zaten çökmüş olan ülke ekonomisine yeni yükler getirilmez, iç politikaya çıkar devşirmek gibi basit hesaplar güdülmez ve diplomatik akıl ile hareket edilir…