UMUDUN ADI: TÜRKAN SAYLAN

Çağdaş ve laik eğitimi sonuna kadar savunan cumhuriyetin aydın neferiydi Türkan Saylan. Aramızdan 12 yıl önce ayrıldı. Onun yetiştirdiği kardelenler bugün öğretmen, doktor, mühendis olarak aramızda. Tüm çocukların eğitim hakkı için savaştı, mücadele etti, asla pes etmedi, hiç durmadan çalıştı. 73 yıllık ömrüne büyük başarılar sığdırdı.

Türkiye’de kurduğu Lepra Hastanesi’yle cüzzam hastalarını iyileştirdi. Sadece onları iyileştirmekle de kalmadı. Toplum dışına itilmelerini önlemek için mücadele etti, onları yaşama kazandırdı. Dünyayı etkisi altına alan, ülkemizde hala yoğun bir şekilde devam eden koronovirüs hastalığına belki de Türkan Hoca’nın cüzzamla yaptığı mücadele bir örnek teşkil edebilirdi. Hayatta olsaydı eminim elini taşın altına koyar, uzaktan izlemek, değerlendirmek yerine salgının önlenmesi için bir doktor olarak neler yapabileceğine kafa yorardı.

Çocuklarımız okulsuz kalmazdı. Siyasi politikalar nedeniyle maalesef ülkemizde çocuklar okulsuz bırakıldı. Birçok ülke kademeli olarak okulları açarken Milli Eğitim Bakanı’nın da itiraf ettiği gibi Türkiye okulları en uzun süreli kapalı tutan ülke oldu. Türkan Saylan’ın öğrencileri Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği çatısı altında eğitimine devam ediyor. Ancak ÇYDD Genel Başkanı Ayşe Yüksel’le daha önce yaptığım bir mülakatta Yüksel, 2 bin kişilik burs kontenjanına Türkiye’nin dört bir yanından başvuru aldıklarını, sayının 41 bine dayandığını açıklamıştı.

Türkan Saylan tarikatların, cemaatlerin eline düşen öğrencilerin beyinlerinin nasıl yıkandığını, devletin öğrencilerin barınmaları için yurtlar açması gerektiğini hiç bıkmadan anlattı. Milli Eğitim Bakanlığı’yla işbirliği yaparak okullar, yurtlar açtı. Ancak bugün maalesef üzülerek ÇYDD gibi derneklerin Milli Eğitim Bakanlığı’yla iletişimlerinin dahi kalmadığını görüyoruz.

whatsapp-image-2024-05-18-at-11-10-29.jpeg

12 Eylül’le başlayan dinci gericileşme devletin tüm kurumlarına sızmış, tüm kadrolarını ele geçirmiş durumda. Ergenekon soruşturması kapsamında evi aranan cama çıkarak el sallayan Türkan Saylan’ın görüntüsü hala aklımızda (Türkân Saylan’ın el salladığı fotoğrafını koyalım) O dönem kalemini satanlar “Türkân Saylan’ın yönetimindeki kuruluş, çocukları fişliyor, üstelik darbeci kuruluşlarla da ciddi ilişkileri bulunuyor” diye yazmıştı.

Umudunu yitirmeyen, okuyan her kadının çalışması ve ülkesine katkıda bulunması gerektiğini savunan Türkân Saylan’ı büyük bir minnetle anıyoruz. Bu hafta Ayraç’ta Saylan’ı daha iyi tanımak, fikir dünyasının nasıl oluştuğunu anlamak, kişisel ve düşünsel mücadelesinin çocukluk yıllarından başlayarak şekillendiğini görmemizi sağlayan ‘Güneş Umuttan Şimdi Doğar’ kitabını ele alacağız.Türkiye İş Bankası Yayınları’ndan çıkan kitap Mehmet Zaman Saçlıoğlu’nun Türkân Saylan’la yaptığı bir söyleşi olarak yayınlandı.

“ANNEME ÇOK ACIRIM”

Türkân Saylan’ın annesi bir İngiliz. Dedesi mucit. Okumuş bir aileden geliyor. Kendi yaşam hikâyesini Cumhuriyet Kitap’tan çıkan At Kız kitabında da anlatıyor. “Annem İsviçre kökenli teknisyen bir ailenin kızı. Ben anneme çok acırım. Çünkü annem bir başka toplumdan gelip tüm hayatını burada ve bir Türk’ten daha fazla Türk olarak geçiriyor. Ticaret lisesine gidiyor, birkaç dil öğreniyor. Bu sarışın, mavi gözlü çok güzel genç kız İngiltere’de karşılaştığı bir Türk’le evleniyor. Türkiye’ye ünlü bir aileye gelin geliyor ve sekiz yıl evli kalıyor. O sırada babam anneme âşık oluyor. Babam Galiçya’da yaralanmış, Almanya’da tedavi görüp okumuş, kendi kendini yetiştirmiş parlak bir iş adamı.”

Saylan’ın sözünü ettiği annesinin ilk evliliği Cemil Topuzlu’nun oğlu ile olur.Topuzlu ailesi Türkiye’nin gelişmesinde önemli etkileri olan bir aile. Balolar, davetler oluyor ve aile de o davetlere katılıyor. Gerisini Türkân Saylan’dan dinleyelim: Annem bu balolardan birinde Atatürk’le karşılaşıyor ve dans ediyorlar. Cemil Topuzlu’nun torunu Cemalettin Topuzlu var; o da profesör. Zaman zaman karşılaşır, konuşuruz. Annem, Atatürk’le dans ettiğini, çok yakışıklı ve kibar bir adam olduğunu anlatırdı, mavi gözlerinin olağanüstülüğünden söz ederdi. Atatürk annemle dans ederken ona bir iltifatta bulunmuş. Ona “Çok güzelsiniz, tıpkı bir Limoge vazosuna benziyorsunuz” demiş.Türkân Saylan bu benzetemeye şaşırdığını çünkü Atatürk’ün annesine bir gül, bir kelebek kadar güzelsiniz demediğini söylüyor. “Limoge vazosunu tanıyor, ondaki zerafeti anlamış ve benzetmeyi bununla yapıyor” diye aktarıyor.

Babası ise Haydarpaşa’da tren yolunun üstünden geçen ilk köprüyü yapan kişi. Beş çocuklu bir aile olarak babaannesiyle birlikte Kandilli’de yaşıyorlar. Babaannesi babasına çok düşkün. Babasının annesine “Tilki kardeş” dediğini çünkü babaannesinin genellikle ortalığı karıştırdığını söylüyor. Türkân ve kardeşlerinin gözünde babaannesi bir otorite figürü. Kendi anlatımıyla “Annem öyle bir kaynanayla karşılaşıyor ki tam bir Osmanlı kadını” diyor. Annesi okumuş, eğitimli bir kadın olsa da kayınvalide ve eş baskısı altında hayallerinden de vazgeçiyor, peş peşe olan çocuklarını büyütüyor. Saylan annesinin yabancı kadın imajını kırabilmek için çok mücadele ettiğini evde kimse oruç tutmazken onun oruç tuttuğunu, Türkçe sözcükleri yanlış söylememeye gayret ettiğini aktarıyor. Ancak Saylan disiplinli ve programlı olmayı, her yere vaktinde yetişmeyi annesinden öğrendiğini söylüyor. Annesinin adı Lili, Türkiye’de Leyla olmuş. İngilizce, Fransızca, Almanca, İsviçre Almancası öğrenmiş, daktilo biliyor. Eşinin ölümüne kadar çalışmamış ancak eşini kaybettikten sonra çocuklarını okutmak için mücadele eden bir kadın.

SIRRI; EMPATİ YAPABİLMESİ

Türkân Kandilli Kız Lisesi mezunu. Kitapta arkadaşlarından, hocalarından uzun uzun bahsediyor. Aldığı eğitimin ona nasıl tıp fakültesinin yolunu açtığını, yakasında büyük bir gururla taşıdığı Tıp rozetini, arkadaşlarıyla yaptığı gezileri, özgür bir kız imajı çizmesini, annesinin otoritesini, kardeşleri arasındaki anlaşmazlıklarda ona hep “Sen ablasın idare et” denildiğini, birkaç dersinden kaldığı için doktor olmaktan vazgeçme kararını, daha sonra inatla yeniden kitaplarına sarılışını, 12 Eylül süreciyle üniversitelerde yaşanan değişimi, kardeşleriyle ilişkisini, yaptığı evlilikleri, evlatları Çağlayan ve Çınar’la ilişkisini, herkesin Türkan Annesi haline nasıl geldiğini okuyoruz.

Türkân Saylan’ın başarılı bir doktor olmasının arkasında empati duygusu yatıyor. “Karşımdaki insanın yerine koyarım kendimi hep. Böylece iletişim de daha iyi olur. Sancılı, ağrılı bir hasta varsa kendi ağrılı olduğum anları düşünürüm. Hastayla iletişimi böyle kurarım” diye aktarıyor.

BURHAN FELEK’TEN GAZETECİLİK EĞİTİMİ

Türkân Saylan tıp okurken başka bir fakülteye daha yazılır, gazeteciliği tercih eder. Büyük bir arkadaş grubuyla Burhan Felek’in derslerine girer ama tıp eğitimindeki yoğunluk nedeniyle gazetecilik eğitimine devam edemez. Edebiyata meraklıdır. Arkadaşlarıyla birlikte Nazım Hikmet, Oktay Rıfat, Melih Cevdet Anday gibi şairlerin şiirlerini okur ama en çok sevdiği, fotoğraflarının arkasına dizelerini yazdığı şair Orhan Veli’dir. Arkadaşlarıyla yaptığı bir ada gezisinde çekilen fotoğrafın arkasına Orhan Veli’nin ‘İnsanlar’ şiirini yazar.

Her zaman, fakat, bilhassa

Beni sevmediğini

Anladığım zamanlarda

Görmek isterim seni de

Annemin kucağından

Seyrettiğim insanlar gibi,

Küçüklüğümde…

ÜNİVERSİTE YAŞADIĞI TOPLUMU AYDINLATMALIDIR

Türkân Saylan’ı akademik dünyaya kazandıran Prof. Dr. Orman Yemni’dir. Ondaki azmi, çalışkanlığı fark eden Yemni, onu bırakmak istemez. Türkân Saylan kitapta akademik dünyayı ve içinin nasıl boşaltıldığını şu sözlerle anlatıyor. Amerikalıların “Mentor takes me everwhere” diye bir deyimleri vardır. Bir insanın hayatta yükselmesi için yol gösteren, nasihat eden, bilgili insanlara gereksinimi vardır. Birisinin ona güvenmesi, önünü açması, başarıyı kolaylaştırır. Benim mentorum Prof. Dr. Osman Yemni idi. Başasistanlığım sırasında Osman Hoca beni araştırma yapmaya yönlendirdi. Bir vaka vardı ve hastanın dahiliye ile de konsültasyonu yapılacak, buradan bir yayın üretilecekti. Dahiliyeye gittim ve bir profesörle karşılaştım. Profesöre durumu anlattım bana baktı ve ünvanımı sordu. Başasistan olduğumu söyleyince, “Bir profesör ile bir başasistan ortak yayın yapamaz” dedi. Daha sonra İngiltere için başvurduğum burs sırasında profesörle karşılaştık. O da sırada bekliyordu. Bilimsel yayında eşit olmayan akademik düzeyimiz burs başvurusunda eşitlendi.

Türkân Saylan’a göre üniversite sadece bilimsel yayın yapan bir yer değil, yaşadığı toplumu aydınlatan bir yapı olmalıdır.

Haftanın çok satanlar listesini D&R, idefix, hepsiburada, Remzi Kitabevi, Penguen Kitapevi ve BKM Kitap listelerinden yola çıkarak derledik.

  1. Büyük Bir Aşk Hikâyesi, Susanna Tamaro
  2. Deli Tarla, Şermin Yaşar
  3. Empedokles’in Dostları, Amin Maalouf
  4. Ben Kirke, Madeline Miller
  5. Şeker Portakalı, Jose Mauro De Vasconcelos

İSTANBUL NASIL GEZİLİR

Haldun Hürel

Kapı Yayınları

Sanat Tarihçi Haldun Hürel İstanbul’u tanımak isteyen okurlara bir kültür kitabı sunuyor. ‘İstanbul Nasıl Gezilir’ isimli eserinde Hürel, tarihi yarımadadan surların dışındaki Eyüp’e, Kınalıada’dan Burgaz ve Sedef Adası’na, Heybeliada’dan Büyükada’ya bizleri engin bir yolculuğa çıkarıyor. Beyoğlu, kıyı kıyı Rumeli yakası, Kadıköy, Pendik, Üsküdar, Büyük ve Küçük Çamlıca, Bulgurlu, Dudullu, Çengelköy, Beykoz, Vaniköy, Galata, Yeşilköy, Zeytinburnu, Pendik, Tuzla gibi sur içi İstanbul’un dış yörelerini hem okuyoruz hem de kitapta yer alan fotoğraflarla semtleri tanıyoruz.

AT KIZ

Türkan Saylan

Cumhuriyet Kitapları

Olumsuzluklardan yılmayan, hep çözüm üretebilen, gerçek zenginliğin insanların iç evrenlerinden kaynaklandığına inanan bir bilim kadınıdır Türkan Saylan. Yaşamından 17 yıllık bir kesiti At Kız kitabında kaleme alıyor. Hayatına dokunan Sütçü Ayşe Hanımlar, Terzi Fofo, Bahçevan Zizo ve onlardan öğrendikleri ve uyguladıklarını aktarıyor.

TÜRKAN

Ayşe Kulin

Everest Yayınları


Binlerce cüzamlıyı iyileştirirdi ve onları yaşamın içine kattı. Kız çocukları başta olmak üzere binlerce çocuğun okula gitmesini sağladı. İnançlarından, ilkelerinden hiçbir zaman ödün vermedi. Ayşe Kulin kitabında çağdaş ve laik eğitimi sonuna kadar savunan, mücadele eden, hiç bıkmadan, yorulmadan çalışan Türkan Saylan’ı anlatıyor.

OBUR ZİHİN Yiyeceklerle İlişkimizin Evrimi

John S. Allen

Yapı Kredi Yayınları

Evrimsel biyoloji alanında çalışan antropolog John S. Allen, Obur Zihin kitabında yeme ve düşünme biçimimizin insan türünün kendine özgü doğal tarihini yansıttığı fikrinden yola çıkarak yiyeceklerle ilişkimizin evrimini araştırıyor.

Çıtır yiyecekleri neden çok severiz? Samoalı yolcular Yeni Zelanda’dan uçakla dönerken beraberinde en fazla hangi yiyeceklerden götürürdü? Yiyeceğin hayatımızda oynadığı rol, kalorilerin ve besin öğelerinin ötesine nasıl geçti? Allen, modern biyoloji ile evrimi harmanlıyor ve okuyucuyu yiyeceklerin derin anlamını düşünmeye davet ediyor.

TÜRKAN SAYLAN

Belkıs Aydın

Nota Bene Yayınları

Neden kız çocuklarına hep prenseslerin masalları anlatılır? Neden o masallarda prensesleri prensler kurtarır? Ve bu prenseslerin hepsi zayıf, uzun boylu, ince belli, uzun saçlıdır. Oysa gerçek hayat; nasıl yaşayacağına, ne yapmak istediğine kendisi karar vermiş ve her biri birbirinden farklı görünen kadınların heyecan verici hikâyeleriyle dolu. Bu kadınlar prenseslere benzemezler. Çünkü birileri tarafından kurtarılmayı beklemezler. Note Bene Yayınları’nın hazırladığı “Bizim” AntiPrensesler serisiyle çocuklar cesur kadın hikâyelerini okuyacak. Türkan Saylan’la ilgili hazırlanan kitap serinin ilk yayını.

AYASOFYA KONUŞTU

Füsun Çetinel

Günışığı Kitaplığı

Öyküleriyle ve yazarlık atölyeleriyle tanınan Füsun Çetinel, yazdığı ilk çocuk romanında, duygu ve gizem dolu bir serüvenin kapısını aralıyor. ‘Ayasofya Konuştu’ kitabında kültür tarihimizin en önemli anıtlarından Ayasofya Müzesi’nin sırlarla dolu olduğunu keşfeden bir çocuğun öyküsünü anlatıyor.

HAYALPEREST

Pam Munoz Ryan ve Peter Sis

İthaki Çocuk

Biyografi, şiir ve öykünün ustaca harmanlandığı bu kitapta, her iki yazar da okuyucuyu hayal gücünün derinliklerine çağırıyor. Neftali, çocukluğundan beri gizemli bir sesin çağrısını işitiyordu. Mahallesindeki çocuklar sataştığında, babası onunla dalga geçtiğinde veya kendinden şüphe ettiğinde bile bu çağrıyı duymazdan gelemiyordu. Gür çam ormanlarında, engin ve korkutucu okyanusun kıyısında, dinmek bilmeyen Şili yağmurunda, daima bu sesi işitir ve takip ederdi.

BÜYÜKANNEMİN SARI KEÇİSİ

Şafak Okdemir

Çınar Yayınları

Şafak Okdemir, ‘Büyükannemin Sarı Keçisi’ kitabında dağların ve suların sesini duyanların etkileyici hikâyesini anlatıyor. Yörükler. Dağlarda konargöçerler. Bütün yolları bilirler. Keçileriyle birlikte yürürler. Çan sesleri şarkı olur, gökyüzüne tırmanır. Büyükannemin Sarı Keçisi, doğanın ve yaşamın hakkını verenlerin kitabı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eda Yılmayan Arşivi