Eda Yılmayan
“Edebiyat alternatif tarih yazımıdır”
Yeni kitabında küçük umutlara sarılanların hikâyesini anlatan Gönül Kıvılcım, “Edebiyatın büyüsü tam da burada saklı değil mi? Benim için roman sınır aşmaktır. Kasabaya bir yabancı gelir, sınırları aşar ve kitap başlar. Edebiyat alternatif tarih yazımıdır bir yandan da unutturulanları, umudu hatırlatır” diyor.
“Ölümün eli kulağında / Ama yaşamanın da” dizeleriyle başlıyor Küçük Umutlar. Gönül Kıvılcım yeni kitabında umutsuzluğa inat okura Metin Eloğlu’nun dizeleriyle umudu hatırlatıyor.
Evlerin iç içe olduğu, mahallelinin birbirini tanıdığı bir semtte, Tophane’deyiz. Bakkal Hasan borç batağında, intiharın eşiğindedir. Karısı Asiye ve kızı evi ter eder. Küçük Umutlar’da Hasan’ın hikâyesiyle birlikte memletin bitmeyen sorunları bir bir önümüze dökülüyor. Memleket ahvalini roman örgüsü içinde tığ gibi işleyen Gönül Kıvılcım, yazar Leyla karakteriyle Gezi Parkı eylemlerine de göz kırpıyor. Hayatımızı saran şiddet sarmalı, yazdıkları nedeniyle yargılanan gazeteciler… Peki umut bunun neresinde diyeceksiniz? Kıvılcım ölümle kuşatılmış olduğumuzu hatırlatıyor ve ekliyor: Ama ben yanından geçtiğim bir çınarın, servinin, akasyanın, dokunduğum yaprakların, bacağıma sürtünen şefkate aç minik kedinin, pusetinden doğru gülücük atan daha yaşına ermemiş bebeğin, sıcakta tenimi yumuşatan içinde yüzdüğüm suyun bir mucize olduğuna inanıyor, okuru da ölümü kaçınılmaz gerçeklik olarak kabul ederken yaşama tutunmaya davet ediyorum.
Kıvılcım’la Küçük Umutlar’ın hikâyesini konuştuk.
Anlattığınız hikâye memlekete dair pek çok konuyu barındırıyor. Küçük Umutlar’ı yazarken temel çıkış noktanız neydi?
Edebiyat ve yüzleşme, yani bir romanın sayfalarında geçmişle, yaşadıklarımızla hesaplaşma bir yazar ve bir akademisyen olarak epeydir zihnimi meşgul ediyordu. Türk edebiyatını bir de buradan, Türkçe romanın gerçekliği ne kadar yansıttığı sorusu üzerinden okumayı akademisyenliğim sırasında denedim, makaleler yazdım. Romanımdaysa Leyla karakteri aynı sorunun üzerine gidiyor. Ülkece inanılmaz bir şiddet sarmalının ortasındayız. Eğer geçmişteki şiddetle yüzleşmezsek, ki buna soykırımlar da dahil, bugünü yeterince anlayamayız diyenlerdenim. İşte, son romanım Küçük Umutlar’da yazar Leyla Sabahattin Ali’yi ve onun hazin ölümünü bu yüzden hatırlatıyor bize. Bu nedenle Leyla Erbil unutulmaz romanı Tuhaf Bir Kadın’da takıntılı bir şekilde Mustafa Suphi meselesini deşer. Doktora tezimin konusu Tuhaf bir Kadın’dı, şunu gördüm, her yeni baskıya başka bir belge ekliyor Leyla Erbil. Yolların çatallandığı yerdedir o. Bir kadın olarak yeni rejimin kadınlara kazandırdığı haklarla övünürken Mustafa Suphi cinayetinde devletin elinin olduğunu fark ettikçe ayılır ve konuyu deştikçe deşer.
DICKENS’IN BÜYÜK UMUTLAR’INDAN KÜÇÜK UMUTLAR’A
Kitabınıza neden Küçük Umutlar adını verdiniz? Umudumuzu kaybettiğimiz pek zorlu süreçte küçük şeyleri umut etmek bize neyi anlatır?
Antakyalı bir okurum Küçük Umutlar’ı sosyal medyada şöyle tanıtmış: “Bunca eziyetin ve adaletsizliğin ortasında umuda sarılanları, gelecek güzel günlere inananları selamlıyor.” Altı yılda yazdığım yeni romanım Küçük Umutlar, Charles Dickens’ın Büyük Umutlar’ına göz kırpar. Çok sevdiğim ve başkalarıyla bağlarımızın öneminin altını çizen bir eserdir Dickens’ın romanı. Pip, bir gece yarısı mezarlığa gittiğinde oraya saklanan hapis kaçkınıyla yolu kesişir ve hayatı değişir. Bizi var eden bağlar romanımdaki bakkal Hasan karakterinin dönüşümünü de derinden etkiliyor. Her bölümde bunu gözeterek, adım adım ilerledim, Hasan’ı başkalarına ve ötekileri de Hasan’a mecbur eden bağları gündeme getirdim. Çünkü insanın kırılganlığı burada ortaya çıkıyor, başkalarıyla olan bağlarımızda.
Borç zinciri de böyle bir bağ. Sadece ben borçlu değilim, ben borçluysam krizdeysem bu zincirleme olarak bütün toplumu etkiliyor. Birileri şiddet görüyorsa ve ötekiler göz yumuyorsa bu da en nihayetinde tüm toplumun bedel ödemesiyle sonuçlanıyor.
Toplum tahakküm altındayken umut edebilir mi? Umut etmek unutturulabilir mi?
Edebiyatın büyüsü tam da burada saklı değil mi? Başka bir dünya kurmanın mümkün olduğunu göstermesinde. Ben karşılaştırmalı edebiyatçıyım. Benim için roman sınır aşmaktır. Kasabaya bir yabancı gelir, sınırları aşar ve kitap başlar. Anna Karenina’nın kocası onu aldatır, sınırları aşar, hikâye tetiklenir. Küçük Umutlar’da bakkal Hasan mecazi olarak sınırı geçer, borçlarından ve yalnızlığından dolayı intiharı hayal eder. Ama yazar Leyla romanıyla başka bir yolun olduğunu gösterir ona. Edebiyat alternatif tarih yazımıdır bir yandan da unutturulanları, umudu hatırlatır.
Kitabınıza Metin Eloğlu’nın “Ölümün eli kulağında / Ama yaşamanın da” dizeleriyle başlıyorsunuz. Vakit inadına yaşama yer açma vakti mi? Küçük Umutlar’da anlatmak istediğiniz hikâyle Metin Eloğlu’nun dizeleri nasıl örtüşüyor?
Epeydir ölümle kuşatılmış bir durumdayız. Ama ben yanından geçtiğim bir çınarın, servinin, akasyanın, dokunduğum yaprakların, bacağıma sürtünen şefkate aç minik kedinin, pusetinden doğru gülücük atan daha yaşına ermemiş bebeğin, sıcakta tenimi yumuşatan içinde yüzdüğüm suyun bir mucize olduğuna inanıyor, okuru da ölümü kaçınılmaz gerçeklik olarak kabul ederken yaşama tutunmaya davet ediyorum.
Kitapta anlattığınız karakterler arasında bir şair ve bir yazar da var. Tophaneli bakkalın borç sarmalını, mahalleliyi okurken bir yandan da yolumuzu başka eserler belirliyor. Sevgi Soysal, Leyla Erbil, Sabahattin Ali, Tomris Uyar, Füruzan, Pınar Kür, Ahmet Hamdi Tanpınar… Ya da Paul Lafargue’nin Tembellik Hakkı kitabına rastlıyoruz. Okurun ilgisini çekiyor bu tür bağlantılar. Neden özellikle bu yazarlar?
Çünkü onlarla var oldum. Çünkü kurmaca ve gerçeklik hep iç içe. Hakikati yazarken hangi hakikatten söz ediyoruz? Anlatı aslında yeni bir gerçeklik kuruyor ve geçmişi bize anlatıldığı gibi hatırlıyoruz. Tanpınar geçmişi nasıl anlattı, Sevgi Soysal nasıl anlattı? Kitabımda da andığım bu yazarlar kendi dönemlerinin öne çıkan isimleri. Herkes kendi gerçekliğini anlatıyor ve öyle bir an geliyor ki katarsis gerçekleşiyor, okur veya izleyici anlatıya inanıyor, filmi izleyip gözyaşı döküyor, romanı okurken bir karakterin aşk acısı burnumuzun direğini sızlatıyor. Peki metne mesafelenip okuduklarımıza, metinlerde yaratılan geçmişe farklı bir gözle bakabilir, gerçekliği sorgulayabilir miyiz? Yazar Leyla kütüphanesinin önünde durup ben bu kütüphanenin neresindeyim sorusunu soruyor Küçük Umutlar’da. Bu aynı zamanda, ben bir kadın olarak bu gerçekliğin, bu edebiyatın neresindeyim, nasıl konumlanıyorum demek.
YAZAR YAŞADIĞI TOPLUMDAN SORUMLU DEĞİL Mİ?
Yazarlara da bir eleştiri getiriyorsunuz. “Eser ve yazar birbirinden sorumlu mudur? Yazar sorumlu özne değil midir?” diyorsunuz. Yazar sizce sorumlu özne mi? Türkiye’de durum nedir?
Diyorum ki, yazılanlar ve anlatılanlar arasında bir uçurum var/vardı. Bu nedenle birinci kısımda söz konusu eksikliğe dikkat çekmek için Yazılamayanlar başlıklı bir bölüm başlığı koydum. Neleri yazamadık, niçin? Nereye kadar devlet sansürü nereye kadar oto sansür işledi? Ya da kayıtsızlık mıydı aydının kenar mahallelere, yoksullara, iç savaşa arkasını dönmesinin nedeni? Ceberut devletin rolü inkâr edilemez. Yazan hapse tıkılmış, gerçeğe değinen, mücadele edenler, ağır bedeller ödemiş, öldürülmüş. Bu döngüyü kırabilecek miyiz? Ve gerçekliği anlatırken üslup kaygısını elden bırakmadan yazabilecek miyiz? Şilili yazar Alejandro Zambra’nın Eve Dönmenin Yolları örneğin, sıkı bir dönem eleştirisidir, ama aynı zamanda harika bir post modern metindir. Gözümüze gözümüze sokmadan, bir çocuğun, ki bu çocuk yazar olur sonra, gözünden anlatır dönemi. Küçük Umutlar’da Zambra’ya da selam var. Birinci kısmın sonuna doğru, ülkeden gitmek-gitmemek ikilemini yaşayan yazar Leyla’yı anlattığım bir bölümün başlığı böyle, Eve Dönememenin Yolları.
Edebiyatta yakın dönem Türkiye tarihini anlatan eserler var mı? Yoksa daha bireysel hikâyelere mi sıkışmış durumdayız?
Yakın dönemle son yirmi yılı kast ediyorsanız, bilemedim. Ama daha öncesini, mesela Yavuz Ekinci Rüyası Bölünenler’de anlatıyor, Murat Uyurkulak Tol’da. Sonra İstanbul İstanbul’la Burhan Sönmez, Ağlayan Dağ Susan Nehir’le Ayşegül Devecioğlu, Aşı ile Ebru Ojen seksenleri, darbeyi ve sonrasını, zihinlerdeki bir sınırın öte tarafını yazanlardan ilk aklıma gelenler. Keza Elif Şafak Baba ve Piç’de, Sema Kaygusuz Yüzünde Bir Yer’de, Sepin Sinanlıoğlu Hoyrat’ta cumhuriyetin diğer yaralarını yazıyorlar. Son dönemde kadın hikâyeleri revaçta, buna da kesinlikle ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Gerçekleştirdiğim atölyelerde katılımcılara daha güçlü kadın karakterler yaratmanın yollarını anlatıyorum. Her gün iki üç kadın ölürken kadın meselesi bence kamuoyunda daha geniş yankı ve tepki bulmalı. Kadınlar uyutulmuyor, direk alınlarından vuruluyor, ya da parçalara doğranıyor, yakılıyor. Küçük Umutlar’da bunun bir adım ötesine gittim, yakın dönemde yaşadığımız sıkışmışlığımızı, kutuplaşmayı, bizi kadın ve erkek olarak pençesine alan ablukayı, bildiğimizi söyleyememeyi, yani yaşadığımız şizofreniyi bir mahalle üzerinden anlattım. Çekirdek fikir çok basitti aslında. Tophane’de, karşı apartmanların odanızın içine görecek kadar yakın olduğu dar bir sokakta, seyyar satıcıların sattığı çürük çarık domateslerin, onları seçmeye inen yoksul kadınların, sokaktaki dayanışmanın ve baskının, yeni gelenlerle eskiler arasındaki çatışmaların hikâyesini yazmak. Önce İBB Kültür AŞ’nin hazırladığı İstanbul Öyküleri derlemesi için “Romantik Bir İstanbul Yazı” öyküsünü yazdım, o da Tophane’de geçiyor. Sonra bakkal Hasan doğdu, bakkalın karısı Asiye, şair Veysi, yazar Leyla, Küçük Umutlar geldi.
Son olarak Tophaneli Hasan’ın duyduğu bir ses var. Ona “Acı çekeceksin” diye fısıldıyor. Neden?
Oyunlu bir metin Küçük Umutlar. Roman içinde roman var ve gökyüzünden gelen bu ilahi ses üst kurmacanın romanda başladığı nokta olarak okunabilir. Yazgılar iç içe, metinler de. Öte yandan Gönül Kıvılcım’ın ana izleklerinden biri olan kader, insanın kaderine boyun eğmesi ya da eğmemesi burada da devam ediyor. Kaderi Hasan’a “acı çekeceksin” derken, o kaçış olarak intihar fikrine sarılıyor. Ama…. Olmuyor. Kurgu gerçeği tamamlıyor. Yazar Leyla’nın da katkısıyla ölümün karşısında yaşam kazanıyor. Nasılını anlamak isteyenler kitabı okuduğunda görecek bu sorunun cevabını.
Yazar Hakkında
Boğaziçi Üniversitesi'nde ekonomi eğitiminden sonra yüksek öğrenimini Norveç'in Bergen Üniversitesi'nde kitle iletişim dalında yaptı. Norveç'te yaşayan Türklerin haber izleme alışkanlıklarını ele alan master tezini 1990 yılında bitirdi. Gazetecilik hayatına Berlin'de Aktüel dergisi muhabiri olarak başladı. 1992-1996 yıllarında Alman radyosu ve televizyonunda çalıştı. Her ikisi de Köln'de bulunan Almanya'nın Sesi Radyosu ve Köln Radyosu için sosyal içerikli röportajlar yaptı. 1993-1996 yılları arasında Alman televizyonu WDR'de program yapımcısı olarak görev aldı. Kıvılcım, yurda döndükten sonra Kanal 6'da yayınlanan Haberaktif programında ve Radikal gazetesinde muhabirlik yaptı. Daha sonra bir süre NTV Radyo'da cumartesi günleri Kahvaltı Sohbetleri programını hazırladı. Yabancı televizyonlar için belgesel türünde çalışmalarına devam eden Gönül Kıvılcım, son olarak ARTE Kültür Kanalı'na Karadeniz'de kirlilik sorununu ve Türkiye'de çocuk yaşta evlenmeleri ele alan belgeseller çekti. 1998'den sonra edebiyat alanında çalışmalarına ağırlık veren Kıvılcım’ın kaleme aldığı denemeleri Radikal 2 ve Öküz dergisinde yayımlandı. 1998'den sonra edebiyat alanında çalışmalara ağırlık veren Kıvılcım'ın Kasaba ve Yalanlar, Jilet Sinan, Parçalı Aşklar, Yaşayan Tanıklarla Karaköy, Suç Sarayı, Babamın En Güzel Fotoğrafı, Uğultular, Küçük Umutlar isimli kitapları bulunmaktadır. Kıvılcım’ın ayrıca Bir Kadını Öldürmek ve Can Yeleği isimli tiyatro metinleri de vardır.
*******************************************************************
Haftanın Kitapları
Memoria
Şebnem İşigüzel
Everest Yayınları
Beş yaşında bir çocuk günün birinde Karılar Tekkesi’ne emanet edilir. Ancak çocuk erkektir. Bitik bir imparatorluk, işgal, savaş, gezginler, erotik maceralar, kabadayılar, mezarlık, ölüler, diriler, tekke karıları, eli kulağında Cumhuriyet... Tekkeleri kapatılmasın da evsiz kalmasınlar diye Mustafa Kemal Paşa’yı ikna etmeye çalışan tekke karılarının mücadelesi… Şebnem İşigüzel son romanı Memoria’da tarihin kapılarını aralıyor ve yüz yıl öncesinin hikayesini anlatıyor.
Alacakaranlıkta Gazetecilik
Türkiye’de Neoliberal Medya Düzeninin Kuruluşu
Güventürk Görgülü
İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları
Güventürk Görgülü Alacakaranlıkta Gazetecilik kitabında 1980’lerin ikinci yarısından başlayarak 1990’lı yılların ve 2000’lere uzanan Türkiye’nin medya düzenini anlatıyor.
Kitabın ilk bölümünde, liberalizmin “Bırakınız yapsınlar” ilkesinden, neoliberalizmin “Neyin nasıl yapılacağına biz karar veririz” anlayışına geçişinin, nasıl ve hangi şartlarda gerçekleştiği tartışılıyor. İkinci bölümde dünyada ve Türkiye’de medya endüstrisinin neoliberal norm ekseninde nasıl yeniden yapılandırıldığının tarihsel arka planı sunuluyor. Üçüncü ve son bölümde ise neoliberal medya düzeninin inşası sırasında gazetecilerin yaşadıkları; haberin, gazeteciliğin ve çalışma koşullarının nasıl değiştiği gazetecilerin gözünden aktarılıyor.
Robot Resimler Albümü
İsmail Afacan
Mahal Edebiyat
İsmail Afacan, Adımlar Sağanak şiir kitabının ardından Robot Resimler Albümü’nü yayımladı. Duru, özgün anlatımını şiirlerine yansıtan Afacan’ın kitabı Mahal Edebiyat’tan çıktı.
Çocuk ve gençlik kitapları
Afet’in Ay Macerası
Özlem Özdemir
Kırmızı Kedi Yayınları
Cumhuriyet kadınlarını yazan, sergiler düzenleyen ve çektiği belgesellerle ödüller alan Özlem Özdemir çocuklar için yeni bir kitap kaleme aldı. Yıldızları ve uzayı merak eden Afet uzayda yaşam olup olmadığını öğrenmeye çalışır. Afet’e NASA’da çalışan ilk Türk kadını Dilhan Eryurt da eşlik eder.
Akasyalı Meydanın Çocukları
Hatice Demir
Resimleyen: Cem Bilge
Günışığı Yayınları
Eğitimci, yazar Hatice Demir, çocuklar için yazdığı ilk kitabında, okurlarını bir köy meydanına, yaşlı bir akasya ağacının gölgesine götürüyor ve geçmişte saklı bir hikaye gün yüzüne çıkıyor. Çocukların sesleriyle şenlenen roman sevgi, anlayış, yardımlaşma temalarını işliyor.
Çok Satanlar
1. Rezonans Kanunu, Pierre Franckh
2. Hyunam-Dong Kitabevi, Hwang Bo-Reum
3. Nakano Eskici Dükkânı, Hiromi Kawakami
4. Beni Gözünüzde Büyütmeyin! Gülse Birsel
5. Salkım Sokak No:3, İclal Aydın
6. Hayat En Çok İyileri Kırar, Acar Baltaş