Eda Yılmayan
Su seferberliğine acil çağrı
Hazırladığı belgesellerle Türkiye’yi bekleyen sorunlara dikkat çeken Tuluhan Tekelioğlu’nun son çalışması ‘Sular Bulanmadan’ izleyiciyle buluştu. İklim krizi ve en önemlisi de yanlış politikalar nedeniyle Anadolu coğrafyasını kurak günler bekliyor. Tarım havzalarında çiftçilerle görüşen Tekelioğlu, şehirlerde insanların su kıtlığından habersiz olduğunu, iktidarın ve muhalefetin de halkı bilinçlendirmek için yeterli önlemleri almadığını belirtiyor. Su krizinin birincil tanığı köylülerin yaşadıklarını öğrenmek, iyi tarım uygularını görmek ve uzmanlara kulak vermek isteyenler belgeseli Tuluhan Tekelioğlu’nun Youtube kanalından izleyebilir. Tekelioğlu’yla Türkiye’yi bekleyen su krizini konuştuk.
Sular Bulanmadan belgesiyle su kıtlığına dikkat çekiyorsunuz. Bu krizin birinci tanığı çiftçilerle görüştünüz. Sahada neler gözlemlediniz?
Sahadaki üreticilerle şehirliler birbirinden çok uzak bir hayat yaşıyor. Şehirliler sofralarına gelen ürünün arkasındaki emeği, alın terine değer vermeden, mesela koca bir meyveyi küçük bir çürük yüzünden çöpe atacak kadar pervasızca bir tüketim içinde. Oysa bir avokadoyu çöpe attığınızda 70 litre suyu da çöpe attığınızı biliyor musunuz?
Çekimlere 3 Haziran 2024’te, sıcak hava dalgasının ortalama 43-44 dereceyi gösterdiği hafta başladık. Türkiye’nin en zengin tarım bölgesi olarak bilinen Söke Ovası ve Büyük Menderes Havzası’nda su kıtlığının izini sürdük. Sahada gözlemlediğimiz şuydu: Kuraklık tarım arazilerini vurmuş durumda. Çiftçiler iklim krizinin olumsuz etkilerini, susuzluğun sonuçlarını en acımasız şekliyle yaşıyor. Büyük Menderes nehrinde su o kadar azdı ki, bazı tarlalardaki pamukların sulama idarelerinin kısıtlı su vermesi nedeniyle yandığına şahit olduk. İzmir’in içme su ihtiyacını karşılayan, İzmir’in en önemli su kaynaklarından biri olan Tahtalı Barajı’nda su seviyesi o kadar düşmüş ki, tüylerimiz diken diken oldu. Şu an Tahtalı Barajı’ndaki su oranı yüzde 13! Üreticiler tarımda yaygın olan vahşi sulama yönteminden çok acil damlama sulama yöntemine geçişin yapılması için yakarıyor adeta. Ama bu bir yatırım ve bu yatırım da çiftçiye bırakılmış. Su olmazsa, tarım olmaz! Devlet çiftçileri yalnızlığa terk etmiş! Sahada gördüklerim beni ağlattı. Şehir insanları su sanki sınırsız bir kaynaktan geliyormuş gibi vurdumduymaz bir şekilde su kullanıyor. Oysa sahadaki susuzluk yakında sofralarımızı da vuracak! Şehirliler musluklarından su akmayınca fark edecek içinde bulunduğumuz felaketi. Susuzluğa bir kala, çok acil su tasarrufuna gidilmeli.
Hangi bölgelerde çekim yaptınız?
Su kıtlığının izini önce Türkiye’nin en zengin tarım ve sanayi alanı olan Büyük Menderes Havzası’nda sürmeye başladık., Söke Ovası, Aydın, Manisa, Demirci’de çekimler yaptık. Yanlış tarım ve su politikalarının en somut örneği, Konya Karapınar’da çekimleri tamamladık. Orada gördüklerim bir korku filminin sahnesi gibiydi. Konya Ovası’nda açılan ve sayıları binleri bulan kaçak artezyen kuyuları yüzünden dev obruklar oluşmuş. Ve hâlâ bu obrukların yanında üretime devam ediliyor. Obruğun birkaç metre ilerisinde traktör tarla sürüyordu!
“EKMEK BABAYSA ANNE SUDUR”
Gündem çok yoğun ve maalesef çok hızla değişiyor. Belgesel sizce yeterli ilgiyi gördü mü? Gösterimin ardından size yerel yönetimlerinden ya da partilerden ulaşan siyasiler oldu mu?
Filmimizi hayata geçirirken yaşadıklarımız, tanık olduklarımız, beni, ekibimi çok üzdü. “Sular Bulanmadan", yaşayacağımız felaketi önceden görmemizi sağladı. WWF Türkiye, Ege Orman Vakfı, Tema, TABİT Akıllı Köy, Karaoklar Çiftliği, AXA Türkiye’ye filmimizde yer alan, kalpten konuşan üreticilerimize, bilim insanlarına teşekkür ederim. Ekmek babaysa, anne sudur! Türkiye su zengini bir ülke iken tarımdaki yanlış su yönetimi ve üzerine gelen iklim krizi, kuraklık etkisi nedeniyle su kıtlığı yaşayacak bir ülke konumuna geldi. Herkesi su farkındalığına ve su krizine çözüm için elimizi taşın altına koymaya davet ediyoruz. Ben gazeteciyim. Gündemin yoğunluğu, çok yakında yaşayacağımız su kıtlığı felaketine dikkat çeken, konunun tüm tanıklarıyla, tüm taraflarıyla, acı gereğin birebir gösterildiği belgesele duyarsız kalmayı gerektirmez. Medyamız İstanbul barajlarında su kalmayınca, Susuzluk gündem olunca, ilgi gösterecek. O zaman da iş işten geçmiş olacak. Belgeselimiz “Sular Bulanmadan” acil su seferberliğine çağrıdır! Çok acil harekete geçilmeli. Devlet, yerel yönetimler, medya, kamu spotlarıyla su tasarrufunu aynen COVİD döneminde olduğu gibi insanların içselleştirmesini sağlamalı. Filmimiz İzmir’de gösterilecek. İzmir Büyükşehir Belediyesi ilgilendi. Ekrem İmamoğlu ile ayak üstü görüşmemizde, su tasarrufu konusunda çalışmalara başladıklarını dile getirdi. Filmimizin galasına katılamadı ama çiçek göndererek destek verdi. İstanbul Bakırköy Belediyesi, Tema ile Eskişehir’de de bir gösterim planlandı. Köy kooperatiflerinden, sivil toplum örgütlerinden çok dönüş geldi. Film çarpıcı gerçekleri gözler önüne seriyor. Zaman kaybetmeye gerek yok.
İklim krizi ve bununla birlikte bizi bekleyen su kıtlığı sorunu siyasilerin gündeminde mi?
6 Şubat depreminden bir hafta önce, Emine Erdoğan öncülüğünde Su Verimliliği Seferberliği başlatılmış ama devam etmemiş. Su bir kişinin himayesine bırakılamayacak kadar mühim bir mesele. Suyu en çok tüketen yüzde 75 oranla tarım sektörü. Üreticiler çok acil modern sulama yöntemlerine geçmek istiyor. Filmimizi izleyenler su meselesini her açıdan görecek. Öncelikle bundan böyle daha az su ile üretimi en verimli şekilde nasıl yapabiliriz? Devlet damlama su yöntemine geçişi hızlandırmalı ve alt yapı yatırımını çiftçiye yıkmamalı. Susuzluk küçük üreticiyi çaresiz durumda bırakıyor. Küçük üreticiler bu nedenle tarım yapmayı bırakma noktasına gelmiş durumda. Muhalefetin de filmimizi izlemesini isterim. Çünkü merak içindeyim. Bizim sahada gördüklerimizi muhalefet liderleri bilmiyor mu? Neden hâlâ tarımdaki krizden, bölgede yaşanan su krizinden bihaberler? Neden hâlâ acil su seferberliğine çağrı yapmıyorlar?
“GERÇEK GÜNDEM
TOPRAĞIMIZ, GIDAMIZ, SUYUMUZ OLMALI!”
Suyun en fazla kullanıldığı alan tarım sektörü. Daha önceki belgeselinizde sağlıklı gıdaya erişimin önemine dikkat çekmiştiniz. Her iki çalışmayla birlikte değerlendirdiğinizde tarımda öncelikli atılması gereken adımlar neler?
İki belgesel için kırsalda, tarım bölgelerinde, üreticilerle bir arada geçirdiğimiz zamanda çok acı şeylere tanıklık ettim. Gerçek gündem toprağımız, gıdamız ve suyumuz olmalı! Su kıtlığı 25 su havzamızı vurmak üzere. Yarısı çoktan kurudu bile. Nehirlerimizde var olan sularımız da ne yazık ki zehirli. Büyük Menderes Nehri’nden tekstil fabrikalarından suya karışan, suyu maviye, yeşile boyayan zehirleri görmek, Büyük Menderes’ten sulama birliğinden ürün sulamak için tahsis edilen suyun ne kadar kirli olduğunu gördük. O kirli sudan mahsul sulayan çiftçinin kendi çocuğuna yetiştirdiği ürünü içme suyu ile suladığına şahitlik ettik. Barajların tepesine çıkıp, olmayan suyu belgeledik. Tarımdaki yanlış politikalar nedeniyle oluşan obrukları yerinde gördük ve belgeledik. Hayatında her alanında bugün yaşadığımız kaosun tarımda da yaşandığına şahit olduk. Seferberlik tarımdan başlamalı. Atatürk’ün söylediği gibi,
Köylü yeniden Milletin Efendisi olmalı. Tarımda acil seferberlik şart!
“KONYA’DA SULU TARIM YAPILMASI İNSANLIK SUÇU”
Kontrolsüz açılan artezyen kuyularla yer altı sularının çekilmesi bir yandan da susuzluk Anadolu coğrafyasında dev obrukların oluşmasına sebep oluyor. Siz obrukları yakından da gördünüz, belgeselinizde de görüntüler var. Yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşları çiftçiyi bu konuda bilinçlendirmek için birlikte hareket ediyorlar mı?
Bir gazeteci ve belgeselci olarak görevim belgelemek ve tarihe not düşmek. Ne yazık ki Konya’daki obruk oluşumları devam ediyor. Mısır üretimi durmalı. Planlı bir şekilde mısır, şeker pancarı, ay çiçeği gibi çok su isteyen ürünlerin üretiminin Konya gibi kurak ve susuz bir tarım bölgesinde üretilmeye devam edilmesi, bence insanlık suçudur.
Bir söyleşinizde Konya Ovası’nda 600 obruk oluştuğunu söylemiştiniz ve üniversitelerde obruklar üzerine çalışan bilim insanları olduğunu öğreniyoruz. Konya Ovası nasıl bu hale gelmiş?
İlkokul kitaplarında bile okutulur. Konya Ovası kurak ve susuz bir iklime sahiptir. Yağış yok denecek kadar azdır. Bu bölgede Sümerler zamanından bu yana tahıl yetiştirilir. Türkiye’nin tahıl ambarı olarak bilinir. Ancak ne yazık ki 2008 yılında, iktidarın desteğiyle Konya’da susuz tarımdan sulu tarıma geçilmiş. Büyük baş hayvancılık başlamış ve en çok su isteyen mısır, şeker pancarı üretimi için devlet çiftçiye teşvik vermiş. Hayvan yemi olarak, bölgeye hiç uygun olmayan, çok fazla su isteyen mısır, şeker pancarı ekilmiş. 90’lı yıllarda 15 metre derinlikten su çıkarken, bugün 150 metreden suyu çıkaramıyor üretici. Su olmadığı için kaçak açılan artezyen kuyularının sayısı binleri bulmuş. Konya Ovası’nın yapısı kireçli bir toprak. Yer altı sularından çekilen sular nedeniyle Karapınar Bölgesi’nde toprak çökmesiyle dev obruklar oluşmuş durumda. Obruklar can güvenliğini tehdit edecek düzeyde. Ne yazık ki dev obrukların yanında hala mısır üretiminin sürdüğüne tanık olmak, içimi acıttı. Ne yazık ki bugün hepimiz halk olarak suyu yönetemeyen iradenin hem faili hem mağdurlarıyız.