Eda Yılmayan
TÜRKİYE’NİN MAKSIM GORKI’Sİ
Zekeriya Sertel, Sabahattin Ali için “Türkiye’nin Maksim Gorki’si” der. Aziz Nesin ise onu öykü yazmak için yaşayan bir adam olarak tanımlar.
Sabahattin Ali’nin öldürülmesinin üzerinden 73 yıl geçti. Dün, 2 Nisan Cuma günü ölüm yıldönümüydü. Kızı Filiz Ali bugün hâlâ babasının ölüm nedenini ve gerçek mezarını öğrenmek, ondan kalan eşyaları almak için mücadele ediyor.
Sabahattin Ali’nin kitaplarının yanı sıra Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz’la birlikte çıkardıkları Markopaşa dergisinde yayınlanan yazıları da bir aydının memleket sevdasına ışık tutuyor. Edebiyat eleştirmeni Hikmet Altınkaynak, Markopaşa Yazıları ve Ötekiler isimli kitabında Sabahattin Ali’nin yazılarını topladı. Bu eserden yola çıkarak Sabahattin Ali’nin ölüm yıldönümündeMarkopaşa Dergisi’neve Ali’nin 17 Mart 1947 tarihli ‘ADALET’ yazısına yer veriyorum.
ANLAT DERDİNİ MARKOPAŞA’YA
Markopaşa; Sabahattin Ali’nin Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz gibi Türk edebiyatının önemli yazarlarıyla birlikte çıkardığı dönemin önde gelen hiciv dergisidir. Adı ise Osmanlının önemli hekimlerinden, hastalarını dinleyen, onlara duyarlı davranan bir paşadan Markopaşa’dan gelmektedir. Markopaşa hastalarına o kadar nazik davranırmış ki derdine şifa bulamayanlar bile onun yanından mutlulukla ayrılırmış. Günümüzde de kullanılan ‘Anlat derdini Markopaşa’ya’ sözleri hastalarını büyük bir sabır ve özenle dinleyen bu paşadan geliyor.
2. Abdülhamit dönemi siyasetinin oyalama yöntemi bu simgeyle anılır olmuş. Markopaşa dergisinin yazarları ilk sayıda “Hakkınızı Helal Edin Dostlar” adlı gülmece yazısına yer vermişler. O kadar çok baskıya uğramışlar ki Markopaşa başlığının altına şöyle bir not düşmek zorunda kalmışlar: “Markopaşa, Yazarları Hapiste Olmadığı Zaman Çıkar”.
SABAHATTİN ALİ’NİN KALEMİNDEN ‘ADALET’
Geçenlerde vefat eden çok kıymetli yargıtay başsavcısı, bir gün şöyle demişti:
“Bir memleketin ordusu bozuk olabilir, harbe girmedikçe bu meydana çıkmaz; maarifi bozuk olabilir, bunun acısı da ancak aradan bir nesillik bir zaman geçince kendini gösterir; iktisadiyatı bozuksa, millet uzun seneler süren bir sefalet içinde sürüklenir gider. Ama bir memlekette adalet bozulursa, halk adalete inanmamaya başlarsa, anarşi hemen kendini gösterir, herkes hakkını kendi aramaya kalkar ve o insan cemiyeti derhal dağılmaya, batmaya mahkûmdur.”
Henüz bu hale gelmedik. Henüz bu memlekette kanunlardan ve vicdanlardan başka hiçbir şeyden emir almayan hâkimlerimiz var.
…
Namuslu insanlar yalnız bu adalette kendilerine bir destek görüyor, bu boğucu hava içinde ona güvenerek bir parça rahat nefes alabiliyorlar.
…
Hunharca katledilen Sabahattin Ali bugünü görseydi aynı şeyleri yazmazdı elbet. Adalete güvenin sarsıldığı, emir eri gibi çalışan hâkimler, savcılar gece yarısı baskınlarıyla evlerinden alınan aydınlar, gazeteciler, sokaklarda tekmelenen, aşağı bak nidalarıyla baskılanan gençler… Bu toprakların kaderi maalesef değişmiyor.