Eda Yılmayan
TÜRKİYE’NİN İLK MÜZESİNİN KURUCUSU OSMAN HAMDİ BEY
Türkiye’nin ilk müzesi ve alanında dünyanın en iyileri arasında gösterilen İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ndeki pek çok sayıda eserin taşınmasıyla ilgili tartışma büyüyor. Geçtiğimiz günlerde Cumhuriyet Gazetesi’nden Hazal Ocak’ın yaptığı haberle eserlerin kapatılan Atatürk Havalimanı’na taşınacağını öğrendik. ( Uzmanlar eserlerin taşınmasının yanlış ve riskli olduğunu belirtiyor ve depolama için Darphane Binası’nın kullanılabileceğini söylüyor. Ancak hükümet gelen tepkilere gözünü, kulağını kapatıp bildiğini okumaya devam ediyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı yaptığı açıklamada eserlerin Atatürk Havalimanı’nın yanı sıra Maltepe’de oluşturulacak “depo müzelere” götürüleceğini belirtti. Ancak hangi eserlerin taşınacağı ve müzenin halen depo olarak kullandığı tarihi darphane binalarının neden boşaltılacağına ilişkin sorular yanıtsız kaldı. Bakanlığın taşınmayla ilgili deprem riskini de gerekçe göstermesi şüpheleri artırdı. İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat ise tartışmaya yeni bir boyut katarak müzenin depo olarak kullandığı darphane binalarının, Cumhurbaşkanlığı bürokratlarına ofis yapılacağını öne sürdü. Türkiye’nin gözbebeği gibi koruması gereken İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ndeki durum belirsizliğini koruyor. Tarihine, kültürüne, toprağına sahip çıkmayan toplumların köksüzlüğü hepimizi ilgilendiren temel bir mesele olmalı. Ortalığın vatan, millet edebiyatından geçilmediği ülkemizde ne yazık ki ulusal değerlerimizin en önemli unsuru olan kültürel mirasımız, İstanbul Arkeoloji Müzeleri yok ediliyor. Bu yazıda sizlere o kültürel mirası bırakan Osman Hamdi Bey’i anlatacağım. Osman Hamdi Bey’le ilgili araştırma yaparken ilk durağım Pera Müzesi oldu. Müzede Osman Hamdi’nin meşhur ‘Kaplumbağa Terbiyecisi’ tablosunu ve diğer eserlerini yeniden gördüm. Yazıda yararlandığım kaynaklar Ethem Eldem’in ‘Osman Hamdi Bey İzlenimler 1869-1885’ kitabı, Pera Müzesi’nin yayınladığı sergi kitabı ve Emre Caner’in tarihi kaynaklardan yola çıkarak bir roman gibi yazdığı ‘Kaplumbağa Terbiyecisi’ oldu. Ayrıca Mimar Sinan Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’nden Doç. Dr. Esma İgüs’e Osman Hamdi’yle ilgili verdiği bilgiler için teşekkür ediyorum. Mustafa Cezar’ın yayınladığı ‘Sanatta Batı’ya Açılış ve Osman Hamdi’ kitabı da bir Osmanlı aydınını tanımak için önemli bir kaynak. OSMAN HAMDİ’NİN HAYATINA BABASININ ETKİSİ Osman Hamdi Tanzimat dönemi yenileşme ortamının yetiştirdiği bir Osmanlı aydınıydı. Onun aydın kimliğinin oluşmasında babasının etkisi büyüktür. Babası İbrahim Edhem Paşa sadrazamlığa kadar yükselen, kültürlü, Almanca ve Fransızca bilen bir devlet adamıydı. Sakız Adası’ndaki isyanda ele geçirilen, İstanbul’a getirilip köle olarak satılan çocuklardan biridir. Kaptan-ı Derya Hüsrev Paşa onu satın alır. Himayesine aldığı dört çocuğu Sultan Mahmud’a takdim eder ve onları padişahın izniyle Fransa’ya eğitim almaları için gönderir. Edhem Paşa, tarihe adını altın harflerle yazdıran, kuduz aşısını bulan Pasteur ile aynı sınıftadır. Hatta ikisi arasında kıyasıya bir rekabet vardır. Edhem zeki bir çocuktur, kıl payı olsa da Pasteur’u geçmeyi başarır ve sınıf birincisi olur. Ödülünü İmparator III. Napolyon’un elinden alır. Maden mühendisi olarak memlekete döner. İKİNCİ OKULU: LOUVRE MÜZESİ Osman Hamdi, İbrahim Edhem Paşa’nın en büyük çocuğudur. Kendisi gibi oğlu da Paris’te Institution Barbet’te okur. Oğlunun Paris’te hukuk okumasını ister ancak onun en büyük tutkusu resimdir. Hukuk eğitimi alırken bir yandan da sanat atölyelerine katılır, önemli hocalarla çalışır. Osman Hamdi hukuk eğitimini yarıda bırakır. Onun için ikinci bir okul da Louvre Müzesi olur. Çağdaş Fransız ressamlarını takip eden Osman Hamdi, aradığı ilham perisini bulur. Jean Leon Gerome’nin öğrencisi olur. Paris’te konuşulan genç bir Türk ressam haline gelir, gazetelerde kendisiyle ilgili haberler çıkmaktadır. Ancak babası artık memlekete dönmesini ister. Gerome ile iletişimi uzun yıllar devam eder. Hatta daha sonraki yıllar Salda kazıları sırasında bir kavanoza koyduğu kızıl toprağı boya olarak kullanması için hocası Gerome’ye gönderir. İstanbul’a dönerken yanında Fransa’da evlendiği Agarite ve kızı Fatma da vardır. Resim yapma hayallerini bir kenara bırakmak zorunda kalır, babasının isteğiyle Bağdat’a vali olarak atanan Midhat Paşa’nın yanında Bağdat Vilayeti Yabancı İşler Müdürlüğü yapmaya başlar. İkinci evliliğini yine bir Fransız kadınla yapar. 1867 yılında Viyana’da düzenlenen ‘Milletlerarası Paris Sergisi’nde’ Maria ile tanışır, birlikte İstanbul’a dönerler. İlk eşi Agarite küçük kızını alarak Fransa’ya döner. Büyük kızı Fatma onunla birlikte kalır. Maria ile mutludur ve üç çocuğu daha olur. MİDHAT PAŞA’YA HAYRANLIĞI Osman Hamdi, Midhat Paşa’nın memleket sevdasına hayrandır. Ahmed Midhat Efendi’yle de Bağdat’ta görev yaptığı sırada tanışır. Paris sonrası Bağdat’ın havasına, insanına alışamaz. Ahmed Midhat, Osman Hamdi’nin kültürüne hayrandır. Onunla yaptığı sohbetlerden etkilenir ve önerdiği kitapları alıp, okumaya başlar. Ahmed Midhat’a adını veren Midhat Paşa’dır. Osman Hamdi o dönem yakın dostluk kurduğu Ahmed Midhat’ın daha sonraki yıllar Midhat Paşa’ya yaptığı haksızlığı, padişahtan yana olan tutumunu beğenmez, onu gördüğünde konuşmak istemez. Osman Hamdi Paris’te medeniyeti, Bağdat’ta kendisini tanır, olgunlaşır. Yabancı Yayınlar Müdür Muavini olarak İstanbul’a gelir ve Fransız tiyatro geleneğine uygun piyesler yazar. ‘İki Karpuz Bir Koltuğa Sığmaz’ isimli piyesi Osmanlı tiyatrosunda oynandığı gece ailesiyle birlikte temsili izler.Aynı yıl yazdığı ‘Uçurtma’ isimli oyunu da Beyoğlu’ndaki Fransız Tiyatrosu’nda oynanır. ARKEOLOJİ DÜNYASINDA SÖZ SAHİBİ OLUYOR Osmanlı topraklarında yapılan kazılar bilimsel bir çalışmadan ziyade bir yağmaya dönüşür. Osmanlı ise bu eserleri toprağın altındaki değersiz taşlar olarak kabul eder. Troya’yı tahrip eden, tarihe Schlieman Çukuru olarak geçecek boyutta kazı alanına zarar veren Schlieman’ın tek gayesi Kral Priamos’un hazinelerine ulaşmaktır. Hedefine ulaşır. Osmanlıları da Troya ve Homer’le ilgili en küçük bir bilgiye sahip olmamakla suçlar. Bir yanda Bergama Sunağı’nı keşfederek ülkesine götüren Alman arkeolog Humann bir yanda Troya’yı kazan Schlieman. Osman Hamdi, Edhem Eldem’in de aktardığı gibi tüm bunları takip eder ve onlara karşı rüştünü ispatlamaya çalışır. ( Osman Hamdi Müze-i Hümayun Müdürlüğü’ne getirilir. Aslında bu yetki onun tam da hayallerini gerçekleştireceği bir yer olur. Maarif Nezareti’nin gündeminde güzel sanatlar eğitimi verecek bir yüksekokul kurma fikri vardır. 1882 yılında kurulan Sanayi-i Nefise Mektebi’nin yöneticisi Müze Müdürü Osman Hamdi Bey olur. Zor günler yaşayan Osmanlı’nın kültür sanat vizyonunun belirlenmesi artık onun elindedir. Daha önce tanıştığı mimar Alexander Vallaury’den akademi binasını yapmasını ister. Vallaury daha sonra Sanayi-i Nefise Mektebi’nin mimarlık bölümünün başına geçer. Vallaury İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin, müzeye daha sonra eklenen binaların, Pera Palas Oteli’nin, Osmanlı Bankası binasının, Büyükada’daki Rum Yetimhanesi’nin ve başka önemli eserlerin de mimarıdır. ARKEOLOJİ MÜZESİ BİNASININ SIRRI Osman Hamdi Arkeoloji Müzesi’nin binasını gören herkesin büyülenmesini ister. Vallaury’e Ağlayan Kadınlar Lahiti’ni gösterir. Lahdin üzerinde görülen sütunlar ve çatının arkeoloji müzesinin binasında olmasını hayal eder. Vallaury Arkeoloji Müzesi’nin büyüleyici girişini işte bu lahitten esinlenerek inşa etmiştir. Atina Arkeoloji Enstitüsü kendisine şeref üyeliği beratını verir. Bu aldığı tek onur ödülü de olmayacaktır. Prusya Kralı Wilhelm de onu kraliyet nişanıyla ödüllendirir. Fransız hükümeti tarafından Legion d’honneur nişanına lâyık görülür. Dünyanın en köklü eğitim kurumlarından biri olan Oxford Üniversitesi Osman Hamdi Bey’e fahri doktora ünvanı verir. Müzecilikteki 25.yılını dünyanın dört bir yanından gönderilen tebrik mektuplarıyla kutlar. OSMAN HAMDİ’NİN NEMRUT ÇIKARMASI Osman Hamdi Arkeoloji Müzesi’ndeki eserleri genişletmek ve uluslararası anlamda müzenin tanınmasını ister. Berlin Müzesi’nin Nemrut’la ilgilendiğini öğrenir, onlardan hızlı davranır. Kazılara Sanayi-i Nefise Mektebi’nin heykel hocası Osgan Efendi ile birlikte katılır. Nemrut Dağı’nda yatık vaziyette duran heykelin üzerindeki Edhem Eldem’in anlatımıyla adeta “Önce ben geldim, burası bizim” düşüncesinin bir yansımasıdır. Osgan Efendi ile kazı sonuçlarını özetlediği Nemrut Dağı Tümülüsleri isimli bir kitap hazırlar. Fransızca yazdığı kitabın kopyalarını, Avrupa’nın bütün müzelerine ve arkeoloji enstitülerine gönderir. Kitap bilim dünyasında heyecanla karşılanır ve uluslararası anlamda Osman Hamdi’nin de artık bu işin içinde olduğunun göstergesi haline gelir. ÂSÂR-I ATİKA NİZAMNAMESİ Emre Caner’in kitaptaki anlatımıyla Osmanlı İmparatorluğu tarihinde daha önce hiç yapılmamış yeni bir fetih hareketi başlatır. Bu hareket toprağın derinliklerine uzanan bir fetihtir. Osman Hamdi’nin en önemli arkeolojik kazısı 1887-1888'de gerçekleştirildiği Sayda Kral Mezarlığı (Lübnan) kazılardır. Bu kazılar sırasında dünyaca ünlü İskender Lahidi’ni bulur. Arkeolojik kalıntılarla ilgili 1874’te hazırlanan nizamnamenin üzerinden on yıl geçmiştir. 21 Şubat 1884’te ‘Âsâr-ı Atika Nizamnamesi’ yürürlüğe girer. Bundan böyle Osmanlı topraklarının üstünde ve altında bulunan tüm eserler kayıtsız şartsız devletin olacaktır. Tarihi değeri olan tek bir madeni para bile yurtdışına çıkartılmayacaktır. Yabancı kazı ekiplerinde müzeden bir görevli yer alacak buluntular kazı defterine günbegün kaydedilecektir. Bergama Sunağı’nın Almanya’ya götüren Humann, Schliemann’a yazdığı bir mektupta şunları söyler: “Eskiden sadrazamın bir kalem oynatmasıyla her şey halloluyordu. O zaman ne devlet müzesi vardı ne de Hamdi Bey, biz iki kez Türklerin üçte birlik payını yirmi bin franga satın almıştık. Şimdiyse her şey Hamdi Bey’e bağlı. O istemezse işler ilk masadan öteye gidemiyor…” AÇ TIRTIL Eric Carle Mavi Bulut Yayıncılık Çocuk kitapları yazarı ve illüstratörü Eric Carle ‘Aç Tırtıl’ kitabıyla pek çok çocuğun yaşamına dokundu. Rengarenk sayfaları, eğlenceli çizimleriyle çocuklar hayaller kurdu. Kitap 1969 yılında yayımlandığından bu yana pek çok ödül aldı, 62 dile çevrildi ve 46 milyondan fazla sattı. Türkiye’de Mavi Bulut Yayıncılık tarafından basılan kitap çocukları minik bir tırtılın büyüme yolculuğuna götürüyor. DÜNYAYI GEZMEK İSTEYEN HOROZ Eric Carle Mavi Bulut Yayıncılık Bir horoz, iki kedi, üç kurbağa, dört kaplumbağa, beş balık... On beş arkadaş birlikte buluşup dünyayı gezmek isterse ne olur? Peki uykuları gelirse ne yaparlar? Ya karınları acıktığında... Eric Carle’ın eşsiz çizimleriyle ‘Dünyayı Gezmek İsteyen Horoz’ kitabında çocuklar için renkli bir dünyanın kapıları aralanacak. OSMAN HAMDİ BEY’İN HAZİNESİ İstanbul Arkeoloji Müzeleri Lider Hepgenç Final Kültür Sanat Yayınları Pandemi döneminde en çok özlenen şeylerden biri de müze ziyaretleri. Sıcak havaların tadını dışarıda çıkarmak isteyenler arttığında size önerimiz ilk fırsatta Osman Hamdi Bey’in kurduğu Arkeoloji Müzesi’ni ziyaret etmeniz. Final Kültür Sanat Yayınları tarafından hazırlanan kitapla müze hakkında, sergilenen eserlerle ilgili bilgi sahibi olabilir, kitabı bir rehber kitap gibi ziyaretiniz sırasında yanınızda taşıyabilirsiniz. OSMAN HAMDİ BEY Nihan Güner Pırıl Çocuk Ortada ne okul binası ne sanat öğretmeni ne de öğrencisi vardı. Sahip olduğu tek şey inancı ve sabrıydı. Doğru işler yaptığını biliyordu. Hiçbir zorluk Osman Hamdi Bey’i durduramadı. İlk Türk arkeolog, ilk Türk müze müdürü, ilk güzel sanatlar okulunun kurucusu, en önemli Türk ressamlardan biri olmuştu. Nihan Güner’in kaleme aldığı ‘Osman Hamdi Bey’ kitabıyla çocuklar ömrünü sanata adamış Kaplumbağa Terbiyecisi’yle tanışacak. KÜRT DOSYASI Uğur Mumcu
24 Ocak 1993'te Ankara'da Karlı Sokak'taki evinin önünde arabasına konulan bombayla katledilen Uğur Mumcu’nun Kürt Dosyası kitabı yarım kalmıştır. Mumcu kitabının ilk bölümünde Abdullah Öcalan'ın gençlik dönemi, üniversite hayatı ve evlilik sürecini anlatırken, ikinci kısımda cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren yaşanan Kürt isyanları ve sosyal durumları işler.
SAKINCALI PİYADE
Uğur Mumcu
UM:AG Araştırmacı Gazetecilik Vakfı
Uğur Mumcu ‘Sakıncalı Piyade’ kitabında 12 Mart 1971 muhtırası döneminde yaşanan olayları anlatır. Aziz Nesin, Uğur Mumcu’nun kitabıyla ilgili “Ellerin dert görmesin Uğur Mumcu! Sakıncalı Piyade’yi yazdığın için. Eline sağlık, ağzına sağlık, canına sağlık. Kendi yazdıklarıma gülemem, ama senin yazdıklarını gülerek okudum. ‘Acı acı gülmek’ deyimi vardır ya, işte öyle acı acı güldüm” demişti.
BALIKÇI VE OĞLU
Zülfü Livaneli
İnkılâp Yayınları
Zülfü Livaneli, ‘Balıkçı ve Oğlu’ kitabında Ege balıkçılarını ve hayal kurmaktan mahrum bırakılan göçmenleri anlatıyor. Son yılların en can yakıcı ve büyük dramı “göçmenliği” balıkçı Mustafa, Mesude ve Samir bebek üzerinden okuyoruz. O güne dek sıcak evlerinde televizyondan izledikleri haberlerden aşina oldukları ölü insan bedenleri ve yarı ölü bir bebek evliliklerinin tam ortasına düşerek bir bomba etkisi yaratıyor; aile ilişkilerini bambaşka bir çehreye büründürüyor. Balıkçı ve Oğlu, Ege’nin tarihinden bugününe, balık çiftliklerine ve rant hırsıyla dağlara, kıyılara saldıran şirketlerin yarattığı ekolojik yıkıma da ayna tutuyor.
‘AÇ TIRTIL’IN’ BABASI ERIC CARLE’I KAYBETTİK
Minik bir tırtılın büyüme hikâyesiyle çocukları renkli bir dünyaya götüren Eric Carle yaşamını yitirdi. Anlattığı eğlenceli hikâyelerin yanı sıra renkli çizimleriyle okuyucuyu gökkuşağı gibi rengarenk bir evrene götüren Carle dünyanın en sevilen çocuk yazarlarından biri haline geldi. Aç Tırtıl kitabı 1969 yılında yayımlandığından bu yana pek çok ödül aldı, 62 dile çevrildi.
Haftanın çok satanlar listesini D&R, idefix, hepsiburada, Remzi Kitabevi, Penguen Kitapevi ve BKM Kitap listelerinden yola çıkarak derledik.
- Hayat Kaybettiğin Yerden Başlar, Miraç Çağrı Aktaş
- Veba Geceleri, Orhan Pamuk
- Var mısın? Doğan Cüceloğlu
- Empedokles’in Dostları, Amin Maalouf
- Söylenmemiş Sözler, İclal Aydın