Uğur Ergan
TURAN EROL’DAN ANILAR
Deprem acısının enkazı üzerimizdeyken, geçen hafta bir hüzünlü haber de sanat dünyasından geldi. Geçen ekim ayında öğrencilerinin “Hocaların Hocasına Saygı” adı altında sergi açtıkları, Ankara-Çankaya’da bir caddeye adı verilen akademisyen ve ressam Prof. Dr. Turan Erol’un çok sevdiği eşi Türkan Erol’la aynı gün içinde iki saat arayla vefatı sanat dünyasını yasa boğdu. Birbirinden hiç ayrılmayan, ileri yaşlarına rağmen fırsat buldukça elele sergi gezen Erol çifti, bu dünyaya da birlikte veda etti.
Turan hocanın vefat haberini duyunca, onunla o zaman çalıştığım Hürriyet gazetesinde yayınlanan oldukça uzun röportajı yapmak için gittiğim Or-An’daki atölyesi gözlerimin önüne geldi. Atölyenin duvarlarına yaslanmış Bodrum, doğup büyüdüğü Milas, Ankara, kömür pazarları, gecekondular gibi kompozisyonları içeren resimlerini uzun uzadıya hayranlıkla izlemiştim.
Tam 10 yıl önce yaptığımız söyleşide, “Ben ilkokul 4. sınıftayken Milli Eğitim Bakanlığı bir yarışma açtı. Yarışmayı kazanan öğrenciler arasında ismimi görünce çıldırdım sevincimden. Hasan Ali Yücel bana katalog imzalayıp gönderiyor, düşünebilir musunuz? Böyle bir Türkiye rüzgarı içinde yetiştik biz” cümleleri dökülmüş ağzından.
Sanatçı da, sanatsever de, onun, üzerine şiirler yazılmış mavisine, beyazına aşık. Aynı söyleşide, ismiyle anılan maviyi sorduğumda, “Evet doğru, bir Turan Erol mavisi var. Hatta sevgililer mavi gözlü eşini tanımlarken bile ‘Turan Erol mavisi gözler’ tanımı da yapıyorlar diye duydum, ne derece doğru bilemem. Ama Turan Erol mavisi üzerine şiir yazıldığı doğru” demişti.
Yazıyı yazarken sevgili Faruk Bildirici’den gelen mesajına iliştirdiği 2011’de yaptığı röportaj, İlhan Berk’in şiirinden alıntıladığı “Turan Erol beyazı karıyor. Kendi beyazını. Önünde bir göğün” dizeleriyle başlıyordu. Ruhi Su’nun “İnsan ve Emek” şiirindeki, “Benim memleketimde bugün kırk elli bin liradır resmin metrekaresi ve dillere destandır canım Turan Erol beyazıyla Bodrum mavisi” mısraları, Turan Erol resimlerindeki beyazla birlikte mavinin de önemini ortaya koyar nitelikte.
Turan Erol’la ilgili yazıyı, bu büyük hoca ile 2013 Şubat’ında yaptığım röportajdan bazı bölümleri alıntılayarak bitirmek istedim:
“Türkiye’de bir plastik sanat hayatı vardır. Heykel biraz uyuşuk olsa da, resim alanı inkar edilemez bir varlıktır artık. Dünyanın neresinde olursa olsun Türk sanatçıları kendilerini gösterdiler. Türkiye’de gerçek, üretken ve yaratıcı sanatçılar var. Tabii ki bu boyuta gelmesinde bizim kuşağın rolü çok büyük. Cumhuriyet’in çok yeni olduğu günlerde, ortaya çıkmaya çabalayan, görülelim diye çalışan bir kuşaktık. Sanatla birlikte Atatürk devrimlerini, Cumhuriyet’i de öğrendik. Cumhuriyet rüzgarının içinde yetiştik. Türk resminin dünyaya varolduğunu göstermeyi biz Atatürkçülük, Cumhuriyetçilik gibi bir ideal olarak benimsedik. Şimdi bunlar söylenmiyor. Bugünkü kuşak bunları kalıplar içinde buluyor. (…) Resim öyle oturup kağıt kalem alınıp yazılan bir şey değil ki… Edebiyattan farklı bir şey. Malzeme gerektiren masraflı bir çalışma. Hem bu masrafı karşılayabilmek, hem de yaşayabilmek için çok çaba sarfettik. Karşılığını da gördük. Mesela benim Ankara’daki evim, hemen üstündeki atölyem, Bodrum’daki yazlığım, Kuzguncuk’taki evim… Bunları hep resimle yaptık. Sadece ben değil, resimde bir şeyler yapmış olan sanatçılar karşılığını gördü. Türk halkı karşılıksız bırakmadı emeğimizi.”