Çalkantılara açık ikinci Trump dönemi

Sanırım seçmen psikolojisi günümüzde her yerde aynı. Seçmen önce kişisel önceliklerine ve ekonomik faydasına bakıyor. Ekonomik sorunlarla birlikte, göçmen krizi her ülkede seçim propagandalarının temelini oluşturuyor. Elbette kafalarda soru işareti yaratan suikast girişimleri sonrası dile getirilen “Mağdurum” söylemi de unutulmamalı.

ABD seçimlerinde de farklı bir şey olmadı. Ortadoğu’da yaşananlar, Rusya-Ukrayna savaşı, ABD’deki seçmenin önceliği değildi. Biden liderliğindeki Demokratların özellikle işsizlik konusunda başarılı olamaması, kevgire dönmüş Meksika sınırı, Kamala Harris’in Biden sonrasına hazırlandığı söylemlerinden çok uzakta kalması, melekelerini yitirmiş Biden’ın- sonradan vazgeçmek zorunda kalsa da- Trump’ın karşısına çıkmada inat etmesi, Demokratları yenilgiye götüren diğer önemli faktörlerdi.

Trump’ın ikinci döneminde Ankara-Washington ilişkilerinin nasıl seyredeceğine dair şimdiden kesin derin analizler yapmak doğru olmaz. Trump’ın ilk dönemini dikkate aldığımızda ilişkilerin inişli çıkışlı olduğunu görüyoruz. Hem Trump’ın hem de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın pragmatik özelliklerini unutmamak lazım.

2109’da ABD’nin Kuzey Suriye’deki varlığı ve terör örgütüne açık desteğine Türkiye’den çok sert tepki gelmesi sonrası Trump’ın, Erdoğan’a “Ülkeni ekonomik olarak mahvederim” söylemi ve bir devlet başkanına yakışmayacak düzeyde bir mektup göndermesiyle Erdoğan’ın yelkenleri suya indirmek zorunda kaldığını hatırlatmak gerekir.

İlişkilerde en zor başlıklardan birisi İsrail meselesi olacaktır. Trump’ın İsrail’e verdiği tam destek karşısında, Erdoğan’ın işi hiç kolay değil. Trump’la birlikte Netenyahu’nun da en mutlu günlerinden birini yaşadığı kesin. Filistin halkını çok daha zor bir dönem bekliyor. Aynı durum İran için de geçerli. Seçim sürecinde Trump’ın İran’ı açık şekilde hedef gösterdiği herkesin malumu.

Erdoğan’ın İsrail-Filistin sorunu ve İran konusunda pragmatik tutumu ne boyutta devreye girer ya da girer mi, merak konusu olacaktır. ABD’nin Irak ve Suriye politikaları ile Türkiye’nin güney sınırlarında terör örgütü PKK/YPG’ye desteğinde bir değişiklik olacağını kimse beklememelidir. S-400, F-35, Dağlık Karabağ gibi konuları da dikkate alırsak, kafa olarak iki lider birbirine yakın olsa da Trump’ın yeni döneminde de iki devlet arasındaki ilişkilerin çalkantılara açık olduğunu söyleyebiliriz.

Trump’ın zaferiyle birlikte Ukrayna’nın da işi zor. Trump, Putin’le olan yakın ilişkisine güvenerek savaşı bitireceğini söylüyor. Rusya, işgal ettiği topraklardan geri çekilmez. Kiev, Biden’dan gördüğü desteği Trump’tan göremez. Ukrayna’nın NATO kapısı önünde bekleyişi de Türkiye’nin 60 yılı aşkındır AB kapısındaki bekleyişine dönüşebilir. O yüzden Ukrayna lideri Zelenski için de zor günler kapıda.

Trump’ın, Rusya-Ukrayna savaşında tutum değişikliğine gitmesi halinde, bu Avrupa’yı ve NATO’yu da zor durumda bırakacaktır. AB içinde Trump’ın en iyi anlaşacağı liderlerin Macaristan Başbakanı Victor Orban ile aşırı sağcı İtalya Başbakanı Giorgia Meloni olacağını söyleyebiliriz.

Trump’ın seçimi, Avrupa’da güçlenen “korumacı, göçmen karşıtı aşırı sağcı popülist akımları” daha da cesaretlendirecektir. İlk döneminde ABD’nin NATO’nun yükünü çekme niyetinde olmadığını söyleyen Trump’ın ikinci döneminde de bu söylemini sürdürmesi şaşırtıcı olmaz. Trump, zafer konuşmasında “Çin’den daha iyiyiz” dese de yeni döneminde Pekin’le ticari ilişkiler öncelikli işlerinden birisi olacaktır.

Trump’la birlikte dünyanın zor bir sürece gireceği yorumları oldukça yaygın. Ancak ben, ABD’deki “müesses nizam” ve Batı’daki sağduyu sahibi güçlerin bu süreçte seyirci koltuğunda oturacağını sanmıyorum.

Trump görevi 20 Ocak’ta Biden’dan resmen devralacak. 20 Ocak’a kadar Biden yönetimini ise “Topal ördek”ten öte, “Ayakları, kanatları kırılmış, yerde sürünen ördek dönemi” diye tanımlamak daha doğru olur gibime geliyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Uğur Ergan Arşivi