Uğur Ergan
Sabri Akça'dan geride kalanlar
İki yıl önce kaybettiğimiz Sabri Akça’yı yakından tanır, atölyesini sıkça ziyaret ederdim. Atölyeye adımınızı atar atmaz Sabri hocanın üretkenliğini görürdünüz. Onun fırçasından çıkmış resimler daha atölyenin girişinde sizi karşılardı. Atölye içinde nereye adım atsanız, hepsi birbirinden güzel suluboya, akrilik ve yağlıboya çalışmalar önünüze çıkardı.
Sabri Akça, bugünlerde Türkiye’nin gündemine yeniden oturan terörü ve onun aldığı canları, dul bıraktığı genç kadınları, evlat acısı yaşattığı anaları dert eden ve eserlerine taşıyan bir sanatçıydı. Akça’nın eserlerinde çoğunlukla kar altında bir Anadolu köyünü ve karla kaplı yollarda yol gözleyen, geleneksel kıyafetli kadınları görürsünüz. Kimi zaman bu kadınlar resmin ön planında karşınıza çıkar. Gözyaşlarını içlerine dökercesine hüzünle bakarlar size. Bazılarında yanağına süzülmüş gözyaşı da görürsünüz. Eserlerinde siyah beyaz tonlara ağırlık veren Akça, bununla hem Beşiktaşlı olmasını hem de Anadolu kadınının çektiği acıları yansıtmak istemiştir. Bir sohbetimizde şunları söylemişti Sabri hoca:
“Türkiye 40 yıldan bu yana terör belasıyla yaşıyor. Kaç anne askere gönderdiği kuzusunun kokusuna doyamadan teröre kurban verdi, bilen var mı? Ben Anadolu kadınının çektiği acıların sesi olmak istedim.
Nasıl ki, Kurtuluş Savaşı sırasında kağnılarla mermi taşıyan kadınların resimleri yapıldıysa, onlar hakkında kahramanlık şiirleri yazıldıysa, yakın dönemde yaşadığımız olaylardan da sanatçıların etkilenmesi gerektiğini düşünüyorum. İşte ben bunu yapmaya çalıştım.”
Bu hafta Sabri Akça’dan bahsetmemin nedeni, sanatçının geride bıraktığı eserlerden oluşan serginin Bilkent Sanat Sokağı Ars Galeri’de açılmış olması. “Özlemlerim ve yaşattıklarım” isimli sergiyi sanatseverler 12 Kasım’a kadar ziyaret edebilirler.
HOŞÇAKAL ÖZGEN AĞABEY
Diplomasi muhabirliğim dönemimde Özgen ağabey ile yabancı büyükelçiliklerin resepsiyonlarında sık sık karşılaşırdık. Selamlaşma faslından sonra sohbete başlamadan önce illa ki, “Var mı önemli bir şey? Atladığımız, zıpladığımız bir şey olmasın” diye sorardı. “Bir şey yok” yanıtı alınca da, “O zaman içelim, keyfimize bakalım” derdi, güler yüzüyle. Kompleksi olmayan nadir insanlardan biriydi Özgen Acar. Türkiye’den kaçırılan tarihi eserlerin ülkeye geri getirilmesinde büyük mücadeleler veren ve bunu başaran biriydi. Karun Hazinesi, Elmalı (Decadrahmi Hoard) Definesi, Garlantlı (Çelenkli) lahit, Erdek Arkaik Torsosu, Marsiyas Heykeli, Yorgun Herkül Heykeli, Manş Denizi Batığı, Gaziantep Zeugma'dan kaçırılan tunç "Dionysos" heykeli, Divriği Ulu Camisi Panelleri, İzmir-Ödemiş'in Birgi Camisi minber kapısı, yeniden bu topraklarla Özgen ağabeyin sayesinde kavuştu. Abdi İpekçi Barış ve Dostluk Ödülü, Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü, ODTÜ Üstün Hizmet Ödülü sahibi de olan Özgen ağabeyi geçen hafta son yolculuğuna uğurladık. Işıklar içinde uyusun.
GÖKÇEBAĞ YARIŞMASI
Ankara’nın yetiştirdiği ve bir süredir İstanbul’daki atölyesinde çalışmalarını sürdüren ressam Yalçın Gökçebağ, kendi adına bir resim yarışması düzenledi. Yarışmanın amacı, görsel sanatlar alanında eser veren sanatçıları desteklemek ve Türkiye’nin sanat ortamına yeni eserler kazandırmak. Jüri başkanlığını Yalçın Gökçebağ’ın yaptığı yarışmada seçici kurul 9 isimden oluşuyor. Yarışmaya eser gönderme süresi 1 Kasım 2024 günü sona eriyor. Birinciye 100 bin, ikinciye 50 bin ve üçüncüye 25 bin lira para ödülünün verileceği yarışmayla ilgili başvuru koşulları dahil tüm ayrıntılı bilgilere “https://www.yalcingokcebag.net” adresinden ulaşabilirsiniz.
Bu arada yarın 101. yılını kutlayacağımız Cumhuriyet nedeniyle, Ankara’da birçok galeride farklı ressamların Cumhuriyet temalı karma sergileri olduğunu hatırlatmak isterim. Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun.