Eski Türk “establishment”i Hamas’a neden karşı

Ertuğrul Özkök 12 Kasım’da T24’te yayınlanan yazısında, İsrail-Hamas görüşmelerinden çekilen Katar’ın, Hamas’a kapıyı göstermesinden sonra haklı olarak “Hamas’ın Türkiye’ye yerleşip, yerleşmeyeceğini” sordu.

Özkök, bunun olup olmayacağını öğrenmek için Ankara kulislerinden bilgi almaya çalıştığını, bu konuda son karar verici Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan olacağı için görüştüğü kişilerin suskun kalmayı tercih ettiğini, ancak bürokrasiden aldığı havanın “Hamas inşallah kapımızı çalmaz” mealinde olduğunu belirtiyordu.

Özkök’ün yazısını okuduktan sonra ben de Ankara kulislerini yokladım. Benim de devletin ilgili birimlerinde bir avuç kalmış AKP öncesi Türk “establishment”i (müesses nizamı) temsilcilerinden aldığım hava aynı yönde; “Hamas inşallah kapımızı çalmaz ama…”

Israrlı sorularım karşılığında neden “Ama” denildiğinin yanıtını şöyle özetleyebilirim:

“Türkiye ile Arap ülkeleri ve diğer İslam dünyasının söylemlerini karşılaştırırsanız, Hamas’a en açık desteği Türkiye’den başka veren ülke bulmakta zorlanırsınız. Bu durumda sizce Hamas önce kimin kapısını çalar?”

Yani temenni Hamas’ın kapıyı çalmaması ama çalarsa da şaşırmamak lazım. Peki eski Türk “establishment”inin “Hamas kapıyı çalmaz inşallah” temennisinin arkasında ne var? Bunun da yanıtı çok net:

“Netenyahu liderliğindeki İsrail artık makul bir devlet değil. Kimseyi dinlemeyen saldırgan bir anlayış hakim. Trump’ın seçim zaferinden sonra İsrail kabinesindeki savaş tamtamlarının sesi daha da gürleşti. İsrail, Hamas’ın görevi başındaki siyasi büro lideri İsmail Haniye’yi Tahran’da, hem de nokta atışıyla ortadan kaldırdı. Gözü dönmüş İsrail yönetiminin, Türkiye’ye yerleşmiş Hamas’ın üst düzey bir ismine İran’dakine benzer suikast yapmayacağını kim garanti edebilir? Böyle bir durumda Türkiye’nin düştüğü durumu düşünebiliyor musunuz? Tahran suikastından sonra dünyada İran’ın ‘Kağıttan kaplan’ olduğunu algısı iyice yerleşti. Hizbullah lideri Nasrallah’ın Beyrut’ta öldürülmesinden sonra bu tamamen pekişti. Türkiye böyle bir duruma düşmek istemez. Herhalde karşılığı da, İran’ın ki gibi cılız olmaz. Türkiye ile İsrail’in askeri boyutta karşı karşıya gelmesi dünya için de felaket olur.”

TRUMP’IN SAĞ KOLLARI PKK/YPG DESTEKÇİSİ

Gelelim Suriye ve Türkiye-Suriye sınırında PKK/YPG yapılanmasına. Trump’ın seçim zaferinden sonra 7 Kasım’da yazdığım “Çalkantılara açık ikinci Trump dönemi” başlıklı yazımda şu ifadeyi kullanmıştım: “ABD’nin Irak ve Suriye politikaları ile Türkiye’nin güney sınırlarında terör örgütü PKK/YPG’ye desteğinde bir değişiklik olacağını kimse beklememelidir.”

ABD’den gelen haberler bu görüşümü destekler nitelikte. Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak atadığı Mike Waltz, PKK/YPG’nın en büyük destekçilerinden biri olduğunu “İsrail’den sonra Ortadoğu’daki en iyi müttefikimiz onlardır” sözleriyle ortaya koymuş bir isim.

Trump’ın Dışişleri Bakanı olarak düşündüğü Marco Rubio’ya da aynı görüşte. Ayrıca her iki ismin Suriye’den ABD askeri çekilmesine “Kürt dostlarımızı yalnız bırakacak stratejik bir hata yapmamalıyız” diyerek karşı olduklarını da belirteyim. Her iki ismin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a sert tutum takınılmasından yana olduğunu da hatırlatmak gerekir.

Ancak şunu da unutmamak lazım. Biden döneminde diyalogsuzluk nedeniyle Suriye’de PKK ve uzantılarına karşı etkili operasyonlar yapamayan Türkiye, Erdoğan ile Trump arasındaki kişisel ilişkiden dolayı Trump’ın ilk döneminde Suriye’de PKK ve türevlerine karşı karadan ve havadan yoğun operasyonlar yapmıştı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Uğur Ergan Arşivi