Kaya Türkmen
Teşekkürler Fazıl Say
Bizim millet marş seviyor. Asker milletiz ne de olsa!
Mehter Marşlarını seviyoruz mesela. Şurada “Ceddin deden, neslin baban...” diye başlasa hep birlikte katılır söyleriz. Veya “Yine de şahlanıyor aman, kolbaşının yandım da kıratı”. Veya “Estergon Kal’ası, destur, haydi Ya Allah”.
Cumhuriyet döneminin askeri marşlarıyla daha da heyecanlanıyoruz. “Yaşa varol Harbiye, yıkılmaz satvetinle, göklerden gelen bir ses sana ne diyor, dinle” diyen Harbiye Marşı”, “Hoş gelişler ola Mustafa Kemal Paşa” veya “Gölcük Marşı”.
Bizim millet marş seviyor. O kadar ki İsveç’in üç hoppa genç kızı konu alan ve kafa çekerken söyledikleri halk şarkısını almış ve “Gençlik Marşı” adını vermişiz. “Dağ başını duman almış” demişiz. “Sert adımlarla yer gök inlesin” filan demişiz. Halbuki orijinali kızların çapkınlık hikayesini anlatıyor.
Ve de marşın anlamını genişleterek milli ezgimize bile marş adı veriyoruz. Marş (Batı dillerinde yürümek anlamına gelir) uygun adım yürünmesini sağlayan bir müzik formu. İstiklal Marşı çalınır veya söylenirken yürüyor muyuz? Tersine, kıpırdamadan durmaktır bizden beklenen.
O kadar seviyoruz ki marşı, kurumların, mesleklerin marşları var. “Ey vatan gözyaşları dinsin, yetiştik çünkü biz” diyen “Mülkiye Marşı”, “Tıbbiye Marşı”, “İTÜ Marşı”.
“Adalet Marşı”, “Avukat Marşı”, “Stajyer Avukat Marşı”, “İstanbul Barosu Marşı”...
“Galatasaray Marşı”, “Fenerbahçe Marşı”, “Beşiktaş Marşı”, “Adana Demirspor Marşı”, “Başakşehir Marşı”...
Osmanlıda da çok severmişiz marşları. “Mecidiye Marşı”, “Aziziye Marşı”, “Osmanlı Sergi Marşı”, “Osmaniye Marşı” hatta “Türk Büyükelçisinin Merasim Marşı”...
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı cumhuriyetimizin 100. yılı onuruna bir marş bestelemesi için Fazıl Say’ın kapısını çaldı.
Ben cumhuriyetimizin yüzüncü yılında Fazıl Say’ın bir senfoni bestelemesini umuyordum. Ama akla ilk gelen marş olduğu için marş istemişler Fazıl Say’dan. Tunç Soyer de hatırı kırılacak biri değil tabii. Oturmuş bestelemiş o da. “Oturmuş” demem lafın gelişi. Meşakkatli bir iş.
Bu arada etrafta başka 100. yıl marşlarının da dolaştığını söyleyeyim. Girin internete 100. yıl marşı arayın. Kaç tane çıkıyor sayamadım.
İletişim Başkanlığı bir yarışma açmış. İnternet sayfasında yer alan bilgilere göre 30 Nisan’da sonucu açıklayacaklar. Merakla bekliyorum.
Bir yarışma da Çekmeköy Belediyesinden. 100 güfte finale kalmış, şimdi onlardan biri seçilecek, ardından da beste yarışması başlayacakmış. İnternet sayfalarında Belediye Başkanının bir takdim yazısı var. Cumhuriyeti anlatıyor Atatürk demeden. Seçici kurulda da iktidarın sevdiği kullardan var bolca. İster misiniz “Yüz yıllık parantez” diye bir marş çıksın ortaya?
Neyse. Dönelim Fazıl Say’ın bestesine.
Ben çok beğendim. Tekrar tekrar dinledim. Her defasında daha çok beğendim, daha çok heyecanlandım.
Ama bizim marşsever milleti pek sarmadı galiba. “Onuncu Yıl Marşı gibi insanları sarmalayacak ve hep bir ağızdan söylenecek bir beste değil” diyen var. “Akılda kalmıyor” diyen var. “Söylemesi zor” diyen var.
Haklılık payı var bu eleştirilerde. Ama muhteşem bir beste yine de. Beni heyecanlandırdı. Varsın söylemesi zor olsun. Biz söylemeyeceğiz ki? Orkestra çalacak, koro söyleyecek. Biz dinleyeceğiz, alkışlayacağız.
Bir eleştiriye daha rastladım ki, katılmam mümkün değil. Prozodisi bozukmuş. Yani sözlerle müzik uyumlu değilmiş.
Birkaç kez de prozodi bozukluklarını aramak için dinledim eseri. Bulamadım herhangi bir arıza.
Prozodi bozukluğu bizim İstiklal Marşımızda vardır. “larda yüzen al sancak” mesela. “tüten en son ocak. O be”. “diiir o benim milletimindir” filan. Bozuktur prozodisi İstiklal Marşımızın.
Söylemesi de zordur ayrıca. Bir türlü öğrenemedik de zaten. Son dönemde söylenmesini bize bırakmıyor ve banttan çalıyorlar da kulak tırmalayan toplu performanslardan kurtulduk.
Hatırlayan hatırlar, alanı ekonomi olsa da her işten olduğu gibi bu işten de anlayan Erdoğan bir ara İstiklal Marşı'nın bestesini eleştirmiş, “En büyük üzüntüm bu emsalsiz marşın (“şiirin” demek istiyor) hakiki manasını yüreklere nakşedecek bir bestenin bulunamamış olmasıdır. O beste ile güftenin birbirini tamamlaması çok önemlidir. Burada bestekarlara büyük iş düşüyor" filan demişti.
Erdoğan’ın kastettiğinin prozodi bozukluğu olduğunu sanmıyorum. Besteyi beğenmiyor o. Mehmet Akif’in şiirinin dini manevi ruhunu daha fazla yansıtan ilahi tarzı bir şeyler istiyor Erdoğan muhtemelen.
Prozodisi bozuk da olsa, söylemesi zor da olsa, İstiklal Marşı her çalışında bizleri heyecanlandıran çok güçlü bir eser.
Fazıl’ın 100. yıl marşı da öyle olmaya adaydır.
Teşekkürler Fazıl Say.