AKP kongresinin düşündürdükleri ve algı yönetimi…

AKP, iktidar olduğu günden itibaren algı yönetimini çok iyi yaptı. Ekonomideki konjonktürel iyileşme ile de hatırı sayılır bir kitleyi peşine takmayı başardı. İşlerini en fazla kolaylaştıran olgunun da muhalefetsizlik olduğunu söyleyebiliriz. Tayyip Erdoğan, pragmatik siyasi üslubu ve lider karizması ile parti içi muhalefeti bertaraf etti. Rakip siyasi partiler ise deyim yerindeyse dökülüyorlardı. Bir 90’lı yılların Özal’lı, Demirel’li, Ecevit’li, Erbakan’lı siyasi ortamını düşünün bir de son yirmi yılın muhalif liderlerini. Eski siyasilerin kendilerine göre bir lider karizmaları, kaybetmedikleri ve güç aldıkları toplumsal tabanları vardı. Bu da gerçek bir rekabet ortamı yaratıyordu.

AKP, neredeyse muhalefetin kalmadığı bir ortama doğdu. Özellikle Kemal Derviş ile başlayan yapısal reformlar sayesinde de ülke içinde ve dışında parladılar. Erdoğan’ın ifadesi ile “Milli Görüş gömleğini çıkarttıkları”nı söylemeleri liberal, hatta sol liberal kesimlerin desteğini almalarını sağladı. Sonradan asıllarına rücu ettiler, ekonomi politikalarını bile dogmatik esaslara göre yönettiklerini söylediler. Mehmet Şimşek ile kendilerini inkâr ederek yine tornistan yapmış olsalar da bizim memlekette bu dönüşler pek öyle göze görünmez.

İktidarın yıpratıcı etkisi malum… Ancak; bu kadar uzun bir iktidar süresi için de olsa çok büyük hatalar yapmalarına ve bir sürü badire atlatmalarına rağmen, haklarını yiyemeyiz, hâlen ayaktalar. Geçtiğimiz günlerde yapılan AKP Kongresi’nde verdikleri imaj, kendi içlerinde ne kadar birlik ve beraberlik içinde olduklarının bir resmi... Her şeye rağmen tabanının eğilimlerini yönlendirebilme yeteneğine sahip bir lider ve onun her yaptığını ve söylediğini koşulsuz benimseyen ve hayranlıkla izleyen bir kitle bütünlüğünü görebiliyoruz. Bunun rasyonel bir çerçevede açıklanamayacağı ortada. Zira bugün, dün söylediğinin tam tersini söyleyen bir anlayışın her koşulda alkışlanmasının kabul edilebilir bir yanı olamaz. Ona bakarsak, AKP’nin ülkeyi getirdiği nokta itibariyle hâlen iktidar kalabilmesi de rasyonel değil. Ama kendi içlerindeki itaat kültürü, birlik ve beraberlik imajı, yani iç kavga olmaması toplum nezdinde ehvenişer olarak görülmelerini sağlıyor. Elbette tek neden bu değil, konjonktürel de olsa başarılı göründükleri bir dönem, mega projeler ve neye mal olduğunu göz ardı edecek olursak bu süreçte akılda kalan işler var ve bunun pazarlamasını da ustalıkla yapıyorlar. “Yaparsa yine AKP yapar!” sloganı bu ehvenişer olma hâlini anlatıyor... “Her şeye, tüm olumsuzluklarına ve hatalarına rağmen yine o yapar”…

İktidar partisinin bu tek adam, tek dil, tek söylem gücünün karşısında muhalefetin parçalı, kavgalı, itişmeli hâli toplumda ciddi bir güvensizliğe sebep oluyor. Tam manasıyla siyaset profesyoneli olan Erdoğan da yeri geldiğinde bunu gayet iyi kullanıyor. “İçinizdeki tartışmalarla bizi ve ülkeyi meşgul etmeyin, bizim ülke yönetmek gibi çok daha ciddi işlerimiz var” benzeri söylemlerini zaman zaman duyuyoruz. Birileri çıkıp çok seslilikten, parti içi demokrasiden, ifade özgürlüğünden esinle normal olanın muhalefet cenahında yaşananlar olduğunu söylese de toplum algısı bu yönde değil. Batı demokrasisinde yaşıyormuşuz gibi, ülke ve toplum gerçeklerinden kopuk olan bu değerlendirmeler havada kalıyor.

Son yapılan cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde, kendi içinde birlik sağlayamayan ana muhalefet partisinin, birbirine benzemeyen hatta toplumsal tabanları birbirinden hazzetmeyen siyasal partileri bir araya getirme gayretinin tezahürü olan “Altılı Masa” girişimi bir garabetti ve başarısızlıkla sonuçlandı. Şimdi o girişimin Meclis’e soktuğu milletvekilleri birer birer AKP’ye geçiyorlar. Konuyu kişiselleştiremeyiz, buna zemin hazırlar, bu tehlikeli potansiyele bu imkânı sağlarsanız onları suçlama hakkına da sahip olamazsınız. Şimdi bu garabetin mimarı olan devrik genel başkan Kılıçdaroğlu, hiç yüzü kızarmadan belediye seçimlerinde büyük bir başarı göstermiş olan yeni parti yönetimini yıpratmaya hatta bel altı hamleler ile devirmeye çalışıyor. Üstelik bunu iktidarın yargı şemsiyesinin altına sığınarak yapıyor. Yeni yönetimin de kendi içinde sorunları var. Olmayan bir seçim için ön seçim yapmak, mutabakat olunamadığı için bunu tek aday ile yapmak zorunda kalmak; “CHP’de hizip bitmez” algısını güçlendirmek dışında bir işe yaramıyor. Toplum bu tartışmaları bir medeniyet ve demokrasi göstergesi olarak algılamıyor. Bu gelişmeler, önünde uzunca bir dönem bulunan ve bir şeyleri nispeten iyileştirme şansı olan iktidarın değirmenine su taşıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Boray Acar Arşivi