İmamoğlu AKP’ye Hukuku Hatırlattı…

Beklendiği gibi Ekrem İmamoğlu tutuklandı. Tayyip Erdoğan’ı ve onun otoriter dayatmalarını yenen, kazanmasına rağmen hukuksuz bir şekilde gerçekleşen “seçim iptali” sonucunda tekrarlanan seçimi daha büyük bir farkla kazanan ve sonra bir kere daha kazanan İmamoğlu; zindana atılarak terbiye edilmeye çalışılıyor. Koltuğu kaybetme korkusu, AKP iktidarını elindeki devlet gücünü kullanmaya ve muarızlarını yargı sopasıyla cezalandırmaya itti.

Oysa rakiplerini elindeki devlet gücüyle terbiye etmeye çalışmanın kazandırmayacağını en iyi Tayyip Erdoğan’ın bilmesi gerekirdi. Malum kendisi de bir mağduriyet hikâyesinin sonucunda hayatımıza girmişti. Önce İstanbul’u kaybetti, ardından da sert politik üslubu, orantısız ve ayrımcı politikaları ile güçlü bir rakip yarattı. Bir ara bu yaşananların devlet içindeki birtakım unsurların marifeti olduğunu düşünmedik değil. Ancak; AKP’nin reisi hiç öyle mütereddit görünmüyor, süreci sahiplendiğini her hâliyle belli ediyor. Bakmayın siz, “Bırakın, yargı işini yapsın.” dediğine... Daha birkaç ay önce, “Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımıyorum.” diyen de kendisiydi. Yargıya hangi şartlar dâhilinde güvenmemiz gerektiğinin şifresini çözmek zor değil.

Hiç öyle yolsuzluktan, hukuksuzluktan bahsetmenin gereği yok. Bahsedilecekse de bu hâlihazırda Türkiye’yi yönetenlerin ağzına yakışmıyor. Kaybedilen seçimler sonrası İstanbul ve Ankara belediyelerinde AKP’li başkanlar döneminden kalan dosyaların nasıl kaçırıldığını biliyoruz. İBB tarafından açığa çıkarılan yolsuzluk dosyalarına Süleyman Soylu tarafından el konmuştu. Bu dosyaların akıbetleri belirsizdir. Gökçer Tahincioğlu; birkaç gün önceki yazısında Ankara ve İstanbul belediyelerinde AKP döneminden kalan yolsuzluk dosyalarına tek tek değiniyor ve nasıl takipsizlik verildiğini, iddiaların soruşturulmadan nasıl örtbas edildiğini anlatıyor. Bırakın sorgulamayı ve soruşturmayı, AKP’li başkanlar bu iddialara karşın adliyelere dahi çağrılmadı, ifadeleri alınmadı.

Günümüze gelirsek, “gizli tanıklar” yine başrolde.… Yakın siyasi tarihimizde yine “gizli tanıklar” ile yürütülen yargı süreçlerinde yaşananları unutmadık. FETÖ’cü hâkim ve savcıların; uyduruk “gizli tanık” ifadeleriyle suçsuz insanları, vatansever bürokratları, demokrat gazetecileri yargı eliyle cezalandırdıkları süreci bizzat yaşadık. Bugünün muktedirleri o davaların savcıları olduklarını söylüyorlardı. Ne zaman ki devlet içine sızmış olan bu tehlike kendilerini hedef almaya başladı, işte o zaman harekete geçmiş, gece yarısı mitingleri yaparak -bugün evde kalmayı telkin ettikleri- toplumdan medet umar hâle gelmişlerdi. O günlerde kahraman ilan ettikleri, sonradan terör örgütü üyesi oldukları anlaşılan yargı mensuplarının bugün nerede olduklarını kimse bilmiyor. Velhasıl, bir FETÖ taktiği olan “gizli tanık” safsatası bugün yine devrede.

Hukuktan ve bağımsız yargıdan söz etmek ağızlarına yakışmıyor dedik. Çünkü güçler ayrılığını ortadan kaldırmak için ellerinden geleni yaptılar. Güçler ayrılığının ve liberal demokrasinin ayak bağı olduğunu, muhayyilelerindeki Türkiye’nin önündeki engeller olduğunu açıkça ifade eden de kendileridir. HSK üyelerini tek adam eliyle atadıkları düzeni bizzat kendileri kurdular. Bugün kahraman ilan ettikleri başsavcılar daha birkaç sene öncesinin bakan yardımcılarıdır, yeni düzenin siyasi figürleridir. Şimdi bu siyasi figürler eliyle hazırlanan iddianamelerin hukuki, adil ve tarafsız olabileceğine inanmamızı istiyorlar.

Uygulamalarıyla anayasayı ihlal eden, hukuku kadük hâline getiren bir anlayışın adalet ve hukuk atıflarının ciddiye alınır bir tarafı olamaz. Türkiye’yi yöneten iradenin hukuk ve adalet sicili bozuktur. Dün Selahattin Demirtaş’a, Osman Kavala’ya, Ayşe Barım’a ve daha nicelerine layık görülen hukuksuzluğun, konu Ekrem İmamoğlu olduğunda farklı tecelli etmesini beklemek aymazlıktır. Konu Demirtaş, konu Kavala, konu HDK yargılamaları olduğunda duyarsız davranan anlayışı, benzer hukuksuzluklarla karşılaşacakları noktasında çok uyardık. Dün Demirtaş’ı vermenin, Kavala’yı vermenin, uyduruk ve asılsız iddianamelere ses çıkarmamanın bedeli olacağını, aynı hukuksuzluğun ve kanunsuzluğun evlerinin içine kadar gireceğini söyledik. Maalesef söylediğimiz gibi de oldu.

AKP iktidarı, ülkeyi mahkum ettiği OHAL düzenine adalet mekanizmasını kullanarak -güya- meşruiyet kazandırmakta, siyasi rakiplerini hapsederek elemine ederken toplum iradesini gasp ederek ülkeyi bir açıkhava hapishanesine çevirmenin planlarını yapmaktadır.

Bundan böyle hiçbir siyasi irade hangi saik ile olursa olsun AKP ve onun siyasi dayatmaları ile uzlaşmamalıdır. Zira taraf artık siyasi bir kimlik değil, bizzat toplumun iradesidir, toplumun kendisidir…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Boray Acar Arşivi