Kaya Türkmen
Süper Kupa, yalelli, yalelli…
Bu Suudi Arabistan’ın önceki Kralı Abdullah öldüğünde Stockholm’de görevliydim. Türkiye bir günlük ulusal yas ilan ettiydi. Talimat üzerine, İsveç’teki Türkiye Büyükelçiliği olarak bayrağımızı yarıya indirdik biz de.
Stockholm’deki Suudi Arabistan Büyükelçiliğine ait binalardan biri bizimkine komşudur. Oradaki bayrak yarıya indirilmedi. Suudilerin yeşil bayrağının üzerinde kelime-i şahadet yazılıdır. O nedenle bayraklarını yarıya indirmezler. İndirmezler de, kirli, rengi solmuş, lime lime olmuş bir bez parçasını bayrak diye dalgalandırırlar. Bayrağa nasıl bir saygıysa artık…
Sokaktan geçen ve bayrağımızın neden yarıya indirildiğini soran İsveçlilere “Suudi Arabistan Kralı öldü de ondan” diye açıklıyorduk. Adamlar Suudi Arabistan “bayrağının” komşu direğin tepesinde olduğunu görüyor ve kafaları karışıyordu.
Bu Vahhabiler mezar türbe filan da ziyaret etmezler. Türkiye’ye resmi ziyarete gelen Suudi yetkililer Anıtkabir’e gitmezler bu nedenle. Biz de ısrarcı olmaz “Herkes gidiyor, siz de gidecek ve Büyük Atatürk’ün huzurunda saygı duruşunda bulunacaksınız” diye ısrar etmeyerek yanlış yaparız. “Bu ülkeye gelip de Atatürk’ümüze saygı göstermeyecekseniz hiç gelmeyin” demeyiz. Diyorum ya, yanlış yaparız.
Bunlara anlaşılmaz bir anlayış gösteririz nedense. O kadar ki, Anıtkabir’e gitmeyen kralı Cumhurbaşkanı ve Başbakanımız birlikte otelinde ziyaret ederler. Ne de olsa “Hâdimu'l-Haremeyn-i Şerifeyn” arkadaş. “İki Kutsal Mescidin Koruyucusu” yani…
Girin Google’a Kâbe yazın. İslam’ın en kutsal yerinin o koca koca binaların altında ne denli aşağılandığını görün Allah aşkına! Hadimu’l Harameynmiş. Hadi oradan sen de. Güleyim bari.
Şeref kıtasını denetleyen bütün yabancı devlet insanları askerimizi dilleri döndüğünce “Merhaba asker!” diye selamlarken veliaht prens Muhammed bin Selman’ın “Selamünaleyküm” çekmesi ev sahibi ülkenin en masumane geleneğine bile uyma inceliğinden yoksun olduklarının göstergesi olmuştu.
Adamın kolundan çekip “Olmadı! ‘Merhaba asker’ diyeceksin” diye uyarmak gerekirdi. Öyle yapmadı Erdoğan. Yapmaz zaten.
Adamlar İstanbul’daki başkonsolosluklarında kendi vatandaşları olan gazeteciyi vahşice parçaladılar, asitte erittiler. "Unutulmamalıdır ki bu cinayet Türkiye toprakları içinde gerçekleşti. Kimse bu meselenin kapatılacağını aklından dahi geçirmesin" dediydi Erdoğan.
"Bu millet enayi değil, hesabı sormasını bilir… Suudi Arabistan kayıtları almak istedi, kusura bakmayın o kadar değil. Dinletiriz, gösteririz ama vermeyiz. Verelim de ondan sonra bunları yok mu edeceksiniz?" şeklinde açıklamalar yaptıydı.
Ancak ne olduysa oldu ve alıştığımız bir U dönüşüyle dava dosyası konuyu kendi mahkemelerinde kapatmış olan Suudi makamlarına devredildi. Biz de enayi millet oluverdik.
Şu maç meselesine gelecek olursak… Galatasaray-Fenerbahçe maçları dünyanın en önemli beş derbisinden biridir. Derbi. Aynı kentin takımlarının yaptığı maç yani. Cumhuriyetimizin 100. yıldönümünü kutladığımız 2023 yılında Süper Kupa finali aynı zamanda bir GS-FB derbisiydi.
Bir İstanbul derbisiydi. İstanbul’da oynanmalıydı.
Böyle bir maçı laik Türkiye Cumhuriyeti’nin antitezi olan Suudi Arabistan adlı ülkede oynatmak hangi akla hizmetti acaba? Ne işi vardı Süper Kupa finalinin Riyad’da? Neden bu onuru yaşatacaktık ki Suudi Arabistan’a?
“Buralar benden sorulur” rejiminin geçerli sayıldığı, “Benim bilgim dışında bu memlekette kuş uçamaz” düzeninin hâkim olduğu, kupon arazinin kime satılacağından, hangi davaya hangi hâkimin atanacağına kadar her şeye tek bir kişinin karar verdiği bir ucube düzenlemenin millet iradesi diye yutturulduğu Türkiye’de maçın Suudi Arabistan’da oynatılması kararının ardında kimin olduğunu sorgulamak gereksiz.
Bu berbat kararın sorumluluğunu Türkiye Futbol Federasyonu Başkanlığı koltuğunda oturan zata yüklemek yanlış olur. TFF Başkanı bu olayda sadece bir emir kuludur. Bir maşadır. Bürokrasideki herkes gibi.
Cumhurbaşkanına sormadan, talimatını almadan Süper Kupa finalini 100. yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin antitezi olan, Türkiye Cumhuriyeti ne anlama geliyorsa tümüyle karşısında duran Suudi Arabistan denilen hurma cumhuriyetine hediye etmek TFF başkanının sadece yetkisini değil hayal gücünü de aşar.
Bu maçın Suudi Arabistan’da oynanmasına onay vermek affedilmeyecek bir yanlıştır. Yöneticilerden hesap sorulabildiği ülkelerde bu yanlışın hesabı sorulur ve o hesap ödenir. Ama ne yazık ki biz oralardan çok uzaktayız.
Daha 2017’de “Orta derecede özgür” ülkeyken “Büyük ölçüde özgür olmayan” ülkeler kategorisine geriledik beş yılda Heritage Foundation adlı kuruluşa göre. Farklı kuruluşların yaptığı bütün sıralamalarda sapır sapır dökülüyoruz. Kim hesap soracak? Kime soracak?
Canına okudunuz memleketin.
Herkesin yeni yılı kutlu olsun yine de…
Not: 1 Ocak sabahına miting koymuşsunuz. Beni beklemeyin. 1 Ocak sabahları geç kalkıyorum…