Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim

Hiç tarzım olmayan bir şekilde başlayacağım bugün yazıma.

Köşe yazarlarını okurken, yorumcuları dinlerken, bir sohbete dahil olduğumda bana en tuhaf gelen başlangıçlardan biriyle…

“Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim…”

“İster sağda, ister solda, isterse kendinizi merkezde konumlandırın, sonuç olarak bir seçimin arifesindeyiz.”

Evet arkadaş, madem sonda söylenecek bir şeyden bahsedeceksin niye başta söylüyorsun? Ama bazen de gerekiyormuş. Geçtiğimiz günlerde davetli olduğum bir panelde fark ettim bunu. Birbirimizi dinlemekten o kadar yoksunuz ki… Hele ki bir hazirun varsa, işler iyiden iyiye gösteriye dönüyor. Konuşmalar hemen bir siyasi çerçeveye çekiliyor. Ne söylediğimizden çok, karşımızdaki kişinin ne anlatmak istediğine dönüşüyor. Hatta daha acısı eğer gerektiği kadar yeremediğini düşünüyorsa böyle kişiler “arkanızdan” çok da şık olmayan bir üslup ile bahis geçirebiliyorlar.

Şimdi… Yakın zamanda böyle bir tecrübem olduğu için sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim. İster sağda, ister solda, isterse kendinizi merkezde konumlandırın, sonuç olarak bir seçimin arifesindeyiz. (Uzmanlık alanım olmadığı için işin hukuki boyutu ile ilgili hiçbir şey yazıp çizmeyeceğim. Gerçi hukukçuların enflasyon anlattığı bir ortamda bir iki kelamın lafı olmazdı ama neyse… )

Seçim sonuçları için ortada 3 alternatif görülüyor. İktidarın devamı, iktidarın değişmesi ve cumhurbaşkanı ile parlamentonun farklı ittifaklardan olması. Bizlerin görevi ise her senaryoya çalışmak. Olası fiyatlamaları gözden geçirmek.

Önce iktidar değişmez ise senaryosundan başlayalım.

Mevcut durum korunursa, ekonomi politikalarında herhangi bir değişiklik beklemek akılcı olmaz zannımca. Oy istediğiniz politikalar ile takdir görmüş ve yeniden seçilmişseniz niye değişiklik yapasınız ki? Ama buraya minik bir şerh düşeceğim. Bence bu politika çok sürdürülebilir değil. Öyle ya da böyle “elbette bence” yeniden Ortodoks politikalara dönmek gerekecek. Ha bu er olacak, geç olacak o kadarını bilemiyorum.

Diğer yandan iktidarın değişmesi durumunda direksiyonda kimin olacağından bağımsız bir şekilde, bir politika değişikliğine gidilecek. Ancak kimse bu değişikliğin enflasyon ile politika faizi makasını kapatacak, hatta yaklaşacak kadar büyük olacağı yanılgısına da düşmesin. Ne fark edecek o zaman dediğiniz yerde, geçtiğimiz günlerde Millet İttifakı’nın göreve gelirsek ilk icatlarımız olacak dedikleri “Millet İttifakı Ortak Politikalar Mutabakatı” içinde yer alan paketler, önlemler tartışılacak, yeni yol haritasında hem vatandaşları hem de yabancıların yeniden Türkiye’ye güvenmesini sağlayacak bir dizi adım atılacak.

Gelelim son ihtimale… Ya parlamento ile cumhurbaşkanlığı ayrı ittifaklarda kalırsa? O zaman da herhalde yakın zaman içerisinde bir erken seçim beklemek pek de akıldan uzak olmayacaktır.

Piyasanın en hoşlanmayacağı bu olasılık, son zamanlarda fiyatlaması açısından belirsizlik yarattığı için satış baskısını da beraberinde getirmişti. Yeni yılla birlikte seçim tarihinin zikredilmiş olası, siyasi mühendislik hesaplarının televizyon kanallarında tartışılması ile birlikte, uzun zamandır alternatifsiz kaldığından bahsettiğimiz Borsa İstanbul’da dalga boylarının genişlemesine, tedirginliğin artmasına yol açtı.

Şimdilerde Anayasamızın Sayın Erdoğan’ın yeniden aday olmasına olanak tanımadığına dair yapılan yorumlar, diğer yandan bunun bir sorun olmadığını savunan görüşler, yeni bir belirsizliğin daha kapılarını araladı.

Belirsizlikten hiç hazzetmeyen piyasa ise bu durumu yeni bir satış fırsatı olarak değerlendirdi. Bana sorarsanız, bu durum finansal okuryazarlıktan görece uzak olan yatırımcının paniklemesi ile tetiklendi. Kaldıraç ile işlem yapılması, kredi hacminin fazlasıyla yükselmesi, aracı kurumların pozisyonların kapatılmasını istemek mecburiyetinde kalması ve en nihayetinde piyasamızdaki yeni yatırımcıların çok da tanımadığı hisselerde olması paniğin dozunu daha da arttırdı.

Tüm bunlara ek olarak piyasada mevduat faizlerinin yeniden %30’lara çıkması da risksiz getiri arayışındaki yatırımcıya cazip geliyor olsa gerek.

Halbuki hissesine güvenen, öz sermayesi ile hareket edenler için gelinen bu seviyeler hele ki bilanço dönemindeyken bir satış baskısından ziyade alım fırsatı gibi duruyor. Dün itibariyle 60 günlük hareketli ortalamamız olan 4.960 endeks seviyesinin üzerinde kalmış olmak kıymetli.

5.700’lere kadar soluksuz yükselen bu piyasanınsa azıcık durup dinlenmesini beklemek çok da kötümserlik değil sanırım. Dün Akbank ile başlayan banka bilançoları yüzlerin yeniden gülmesini sağlayabilir. Yüksek enflasyonun bu çeyreğe de yansıyacağını unutmayalım. Talebin öne çekilmesi ve bankacılık sektörünün 3. çeyrek finansallarına göre son çeyrekte %15’lerin üstünde kâr beklentileri endekse beklenen desteği atabilir.

Warren Buffet’ın sözlerini anımsatarak bitirmek isterim:
“Borsa sabırsızların, sabırlılara para aktardığı mekanizmadır.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mine Uzun Arşivi