Aytuna Tosunoglu
ŞEYTAN DOLDURMUŞ
Hele bizimki gibi kimde ne var, gerçek bir bilinmezle ve acı içinde duran bir ülkede… Şeytan doldurur gerçekten.
Kendi hesabıma düşen kadarında film seti yönetmiş ve sette çalışmış biri olarak orada ortaya konan her şeyin ama her şeyin belli bir düzen, disiplin ve iş birliği içinde akıp gitmesi amaçtır, diyebiliyorum. Sette görevli onlarca hatta büyük bütçeli filmlerde yüzlerce çalışan arasında sadece bir kişinin işini eksik ya da dikkatsiz yapması fena sonuçlar ortaya koyuyor. Hele bizdeki gibi set çalışanlarını, emekçilerini koruyan bir sosyal şemsiye düzenlenmediği için sette elektrik kablosundaki bir kaçak gencecik birini kopartıp alıyor, hayattan…
Amerikan sineması gerçek bir endüstri haline geldiği için olası set kazaları sırasında ilk yardım yapacak ekip ve donanım sette hazır bulunmak durumundadır. Hatta sette bir doktor bulundurmak zorunludur. En yukarıdan en aşağıya kadar herkes kaza sigortasıyla sigortalanmıştır, zaten. Üstelik yalancıktan pata-küte silahların çekildiği, yalancıktan mermilerin sinek gibi uçtuğu(!) film setlerinde kaza sigortası maddeleri insanın içini bayacak kadar uzun, yok artık dedirtecek kadar detaylıdır. Ama. Kurusıkı olduğunu bildiğin bir silahtan çıkan mermi yüzünden oracıkta komaya girince yapacak şeylerin sayısı o kadar kısıtlı ki… Sen ölüyorsun, yalancıktan değil üstelik.
Geçtiğimiz perşembe günü olay şöyle gelişiyor: Film ekibi ve star oyuncusu Alec Baldwin “Rust” isimli sinema filmini çekmek için Bonanza Deresi Çiftliği’ni kiralamış. Sahne gereği çekim kapalı mekânda, bir ahşap kulübe içinde. Set hazırlığı devam ediyor ancak son dokunuşlar olduğu belli çünkü set amiri “Son 10 dakika” komutunu vermiş. Yerinde bir-iki prova yapılmış, film yönetmeni Joel Souza, görmek istediği devinim ve duygu konusunda Baldwin’le fikir birliği içinde. Souza ayakta mı, yoksa oturuyor mu emin değilim. Hemen önünde, hazır kameranın monitörüne dikkatli bakışlarını dikmiş görüntü yönetmeni Halyna Hutchins var. O, oturuyor. Filmin yönetmen yardımcısı çek-çek arabadan o sahnede kullanılacak kurusıkı tabancayı alıyor ve herkesin duyacağı şekilde (ve yönetmelik gereği) “kurusıkı!” diye bağırıp uyarıda bulunuyor, aynı anda silahı güvenli pozisyonda Baldwin’e veriyor. Yönetmen yardımcısının bu tek kelimelik uyarısı şu demek aslında: Sahnede kurusıkı silah var, herhangi bir gerçek mermi içermiyor, dolayısıyla etrafta olan herkes için (ki çalışır durumdaki kameranın arkasında çoğunlukla yay şeklinde durulur) güvenli olduğu bilgisi verilmiş olur. Bu uyarıdan şunu anlıyoruz; demek ki Baldwin silahı kameraya doğru yöneltecek şekilde sahneyi oynayacak. Sahnenin senaryosunda silahı ateşleme oyunu var mı, bilmiyorum. Ancak sonra olanlara bakılırsa, demek Baldwin’in canlandırdığı karakter silahın tetiğini çekip ateşliyor. Kurusıkı silah aslında bir tür ses tabancasıdır ve içinde gerçek mermi olmadığı için ateşleme yapıp kurşun atmaz. Ses yapar sadece. Sonraki iki-üç dakika kamera kayıt halindeyken prova niteliğinde geçiyor. Etrafta derin sessizlik var. Baldwin canlandırdığı karakterin havasına girmiş, elinde tabanca… Kamera kayıtta… Silahı ateşliyor. Kurusıkı olması gereken tabancadan bir mermi çıkıyor, önce yönetmenin omuzunu sıyırıyor ardından görüntü yönetmeni kadın Halyna Hutchins’in göğsüne giriyor, içeride hayati organları parçalıyor ve son durak gidip omurgasına saplanıyor. Sanıyorum Hutchins’i yerinde yapılan müdahalelerle komada da olsa yaşatmışlar ama hastaneye yetiştirildikten az bir zaman sonra ölmüş. 42 yaşında.
Buradan sonrası olayın “kazara ölüme neden olma” niteliğini taşıdığını söylüyor, yetkililer. İş yeri güvenliği sorunları, büyük bir sinema endüstrisi olan Amerikan sinemasında bile sorun olmaya devam ediyor. Yukarıda anlattığım olayın hemen ardından yörenin sulh hâkimi kurusıkı silahın biyolojik kanıt için incelemeye alındığı, ayrıca sette bulunan kameraların, hafıza kartlarının, cep telefonlarının da incelenmesi için talep yazısı yazdıklarını söyledi. Şu ana kadar olayla ilgili oluşturulan dosya içinde çekimle ilgili birçok temel lojistik ayrıntı yer alıyor. Ancak en önemli soru hala açıkta öylece durmakta: Kurusıkı bir tabanca içine gerçek mermiyi kim koydu ve oyuncu Alec Baldwin’e verdi? Silahı Baldwin’e uzatan yönetmen yardımcısı yeminler etmiş, o tabancada gerçek mermi olduğunu vallahi bilmiyordum, diye… Sette silahlardan sorumlu kişi de sorguya çekilmiş ama ne dediği şimdilik dışarı sızmıyor. Sonuçta o set için kullanılacak silahları hazırlayıp gri renkli bir tepsi içine yerleştiren, sonra da çek-çek arabayla sete/kulübeye getirip yönetmen yardımcısına teslim eden biri var.
Dedim: Şeytan doldurmuş.
Şeytan bir insan olabilirmiş.