Aytuna Tosunoglu
OLSAYDINIZ
Vardı, yeteri kadar süre..
Yirmi yıldan fazla bir süre.
Elinizde tuttuğunuz bu altın değerinde zamanı devletin malını yemek, bir daha yemek, daha çok yemek için meclis çoğunluğunuzdan faydalanmak, yeniden yemek için harcamamış olsaydınız. Sizden hemen öncekiler sizin kadar yemediler ama en az sizin kadar bilime, rasyonel düşünceye duyarsızdılar. Sizin duyarsızlığınız bilime, bilene, tecrübeye olan hıncınızla karılmış. Farkınız burada. Yıllar içinde aranızda doğru söyleyeni ya kovdunuz ya da öğüttünüz. Bize göre zalimin sofrasında doyan da zalimdir.
Arif olsaydınız deprem bilimi insanlarının gözyaşlarını anlardınız, “biz kariyer yapmıyoruz”, “bu işi niye yapıyoruz sanıyorsunuz”, dediklerinde (onlar ağlarken yıkılan binaların öldürdüğü insan sayısı on bir bin altı yüz kırk sekiz idi).
Çoktan tozlanmış, başka parti programlarından kopyala yapıştır metoduyla alınıp, bir/iki virgül eklenmiş sonra bir daha kapağı açılmamış parti deprem programlarınızı bari tuvalet kağıdı olsun diye gönderirdiniz, Büyük Felaket’in yaşandığı ara sokaklara, ağaç altlarına, yıkılmamış duvar diplerine.. Siz iktidarsınız da muhalefetin mutabakat metninde Türkiye’nin Japonya kadar şiddetli depremler üretebilecek potansiyele sahip olduğu bilinci var mıydı? Okudunuz mu, öyle bir şey? Deprem planlaması ve bütçe çalışması var mıydı? Sol ittifakta olduğunu biliyorum. Onlar kamu merkezli organize olma ve hareket etme dışında davranamazlar, kitapları gereği.
Siz, başka bir kitabın büyüsünü, depremle, yangınla, doğal afetle mücadele etmek için sihirli çilingir gibi kullanmasaydınız.. AFAD’ın başında yönetici olarak bir yer bilimci olsaydı. Hayatı boyunca tek bir kitabı çalışmış biri olmasaydı, mesela. Yer hareketlerini, kıtaların kayışını, zemin etüdü denen şeyi diyanet vakfında genel müdürlük yapmış biri anlar mı? Peki, diyanet işleri başkan müşaviri anlar mı? Hangi başarılı projelerden sonra AFAD’ın başına getirildiğini de biz anlamıyoruz. Kalmalıydı, diyanette (bu arada, diyanetin bütçesi 36 Milyar Lira, AFAD’ın ki 8). Hayatı boyunca ilahiyat çalışmış biri doğal afetten sağ kurtulmuş olanın seyyar tuvalet ihtiyacından ne anlar.
1999 depreminde on iki gün bilfiil görev almış (yoğun bakımda hasta bakıcı ve tercüman), dönünce mahalle örgütlenmesinde çalışmış, iş yerinde arama/kurtarma grubunda sorumluluk almış, il sağlık müdürlüğünün o dönemde açtığı ileri ilk yardım kursunu bitirmiş ve en sonunda yangın söndürme kursunu bitirmiş biri olarak yazmayı kendimde hak görürüm: Yıllardır (sadece yönetmelikleri değil, zihniyetleri değiştirmek için de vardı yeteri kadar süre) bina güvenirliği dediğimiz şeyi piyasa insafına bıraktınız. AFAD her şeyi biz koordine edeceğiz dedi, yüzüne gözüne bulaştırdı. Depremin yıktığı şehirleri uzay teknolojisiyle, uydu teleskopuyla, dron marifetiyle daha ilk saatlerinde gördünüz. Durumun vahametini gördünüz. Hemen, anında bir seferberlikle iş makinelerine ve operatörlerine el koyup (!) kullanmadınız. Taburlarca askeri iş aletleriyle, teknolojik cihazlarıyla, karavan çadırlarıyla, askeri battaniyeleriyle, seyyar tuvaletleriyle, ısınma mangallarıyla çöken şehirlere intikal ettirmediniz.
1999 depreminde gün ağardıktan sonraki ilk saatlerde tüm yörede askerler vardı. AKUT elindeki gönüllüler de dahil olmak üzere aynı gün organize olup bölgeye intikal etti. AKUT, askerlerle birlikte çalıştı, göçüklerde. Depremin ikinci günü başka devletlerden gelen yardım ekipleri de kendilerine gösterilen yerde kamp kurup vardiyalı çalışmaya başladılar. Bölgeye başka şehirlerden yardıma gelen halk, belediyelerin ve askerin yönlendirmesiyle organize oldular. Siz, arif olsaydınız, aysaydınız, okusaydınız, yer bilimcileri can kulağıyla dinleseydiniz, iktidara gelmeyi bir zenginleşme aracı olarak görmeseydiniz 24 yıl öncesinin acı tecrübesinden, hatalarından faydalanırdınız. Yapmadınız. Paramızı aldınız. Yapmadınız.
Muhalefete gelince; siz iktidar olduğunuzda devlet dediğiniz şeyin koordinasyondan başka bir şey olmadığını, çok yorulacağınızı, ekip ruhuyla hareket etmeniz gerektiğini bilerek gelin.
Bu depremde de ahlaksızların ödemediği bedeli masum insanlar ödemiştir.