Aytuna Tosunoglu
ÖLDÜRDÜN MÜ?
Bir bakalım.
Normal şartlar altında özgürlük ve demokrasi ilkelerini özümsemiş ülkelerde bir grup ilgili insan bir araya gelip İslam Birliği Kongreleri başlığı altında çalışma yürütse, toplantı yapsa, toplantı notlarını yazılı hale getirse, bir sivil toplum örgütü gibi çalışsa bu kadar dikkatimizi çekmezdi. Niye çeksin ki? Altı-yedi sene öncesinde kamyon arkasına yüklü çelik yelek arasında silah gönderme olayını unuttuk sanıyorduk; hafta sonu videoları hatırlattı! Bu kongreleri düzenleyen oluşum kamyonlarla silah da taşımış. Öyle diyorlar…
Pazar araştırmalarının kullandığı ikna stratejileri ve içinde yapısal yaklaşımlar, her ne kadar bu yaklaşımı savunanlar kabul etmeseler de bizim akla dayalı kişiliğimizi daha karmaşık hale getiriyor. Hatta ve hatta batının, iletişimin bütün kavramlarını kullanarak doğudaki bazı ülkelerde yürüttüğü ortam karıştırma çubukları karşısında bir önlem alma mahiyetinde Müslümanlar arasında birlik ve bütünlük sağlaması gibi, barışçıl çalışmaları desteklemek gibi bir düşünce içinde olup destekleyebilirdik. (Aklımıza geldi: Dört yıl önce masum bir iş için Irak’ın Erbil’ine gitme durumunda olan bir yakınımızın, yolcu uçağında bulunan toplam 15-20 yolcunun giyim ve hareketlerini şaşırarak gözlemlemesini hatırladık: Renkli gözlü, doğal sarışın, doğal esmer ama yine renkli gözlü, kimi vücut çalışmış, yapılı, kimi içki göbekli ama mutlaka bol cepli-marifetli pantolonlu, termal gömlekli, dağcı montlu, kalın laptoplu, sırt çantalı, batı ülkelerinden geldiği gün gibi açık ademin birbirini yarı şüpheli gözlerle süzmesi, göz göze gelindiğinde silik bir baş selamıyla işaretleşmesi vs. Yanında oturan bir tanesiyle sohbet etmeye çalışmış, başarısız olmuş. Masum yakınım kendi kendine sorduğu soruyu bize de bulaştırmıştı: Kim bunlar? Vızır vızır uçarak ne yapmaya gidiyorlar ne yapmaktan dönüyorlar? Yüksek bütçeli Netflix dizisinden bir kare gibi…) Hal böyle olunca, birbiriyle tepişme haline es verip, “Bir dakika, biz ne yapıyoruz?” diye soramayan bir Müslüman topluluk içinde farkındalık yaratmak, barışçıl dil oluşturarak kendi arasında ayrışan grupları bir araya getirmek imkânsız değil ama zor. Bir hayli zor. Ülkeyi yönetenlerin “Öldürdün mü?” sorusu, derinde yatan düşüncelerin daha fazla bastırılamayacağının bir işareti.
Burada duralım.
Cumhurbaşkanı’nın danışman ordusunda yer alan Adnan Tanrıverdi görevinden ayrılalı iki seneden fazla bir zaman geçti. Kendisi/çevresi bir açıklama yapmadığı için ayrılma nedenini tam olarak bilemedik. İslam devletlerini bir araya toplamak üzere, içinde yaratıcılık ve hayal gücü fıkır fıkır olan, fikirden fikir açan proje ismi “ASRİKA Projesi”ni (proje adını koymadaki hayal gücünün derinliğinin bir göstergesi olarak bir sırrı ifşa edelim de kamu faydası olsun: ASya-afRİKA) yürütüyordu, Adnan bey. Projenin masumiyeti, ortaya anayasa gibi bir metin çıkınca bozuluverdi. Asrika için anayasanın şeriat dışında başka hiçbir korumacı metinden oluşmayacağı, bayrağının yeşilli-beyazlı, yıldızlı vesaire olacağı, başkentinin İstanbul olacağı… İnanmıyor musunuz? “Öldürdün mü?” sorusundaki kendiliğindenliğe dönüp bir bakınız hele. Böyle giderse bir beş sene sonra nerede olacağınızı görüyor musunuz… Tövbe, tövbe.
Tanrıverdi ve benzeri emeklileri yani asimetrik savaş, özel kuvvetler idaresi, suikast tekniği, savaşçılık oyunu gibi konularda uzman olanları televizyon dizilerinde danışman olarak kullansak sadece, ne güzel olur. Başka bir iş bulamasalar hani…
Bozulan masumiyetin içinde daha ileriye yönelik, henüz yaşanmamış ama kıvama gelmeye başlamış kısımları biz görüyoruz. Davamız adına, davamız için, davamız hakkında ile başlayan, biten, sakınılan, açık edilen, zamanında kısık sesle fısıldanan, şimdilerde haykırılan cümleleri sadece biz duyuyor olamayız. Duymayanlar için, “Öldürdün mü?” sorusunu şuraya bir kez daha bırakalım.
Vaktinden önce dile gelen, yazılan bazı metinlerin fikir babaları, üzerinde çalışanlar “2023 hedefimiz” diyerek ve orada bırakarak bir fantazmatik durum yaratanlar (kelime Zizek’indir, orgazm duygusunu yaşatan fantastik hayal demek ister) hafife alınmamalıdır. İnançları bozmak zordur ama mümkündür. Tüm düşlerini gerçekleştirdiklerine derinlemesine inananları hafife almamak lazımdır.
Muhalefet partisinin sesine kulak veriniz; “Tükenmiş bir iktidarla artık geleceğimizin, halklarımızın ve toplumumuzun tükenmesini istemiyoruz. O yüzden ülke bir an önce erken seçime gitmelidir. Erken seçime gidene kadar tüm toplumsal kesimlerle yan yana gelmeliyiz”.
Hadi ama, çabuk !