Öğretmenler savaşa zırhsız sürüldü

UNICEF, her 7 çocuktan en az 1’inin Covid-19 salgınının başlangıcından bu yana evde kaldığını, bu durumdan çocukların ruh sağlığının etkilendiğini açıkladı. Uzman Psikolog Ceyda Dedeoğlu çocukların duygularını düzenleyebilmesi için yetişkinlere ihtiyaç duyduğunu belirtiyor ve uyarıyor: Aileler kaygılı, çocuklarını teslim ettikleri öğretmenler de. Aşılama yapılmadan okula giden öğretmenler adeta zırh vermeden savaşa sürülmüş askerler gibi.

Dünya Sağlık Örgütü yeni tip koronavirüsün neden olduğu kaygı ve korkunun, milyonlarca insanın akıl sağlığını etkilediğini açıkladı. Çocuklar ise salgının en büyük mağduru. UNICEF, salgının çocukların ruh sağlığını etkilediğini belirtiyor. UNICEF’in yayımladığı verilere göre, dünya genelinde 168 milyondan fazla çocuğun okulu Covid-19 kaynaklı önlemler nedeniyle neredeyse bir yıldır kapalı. Okulların kapalı olması nedeniyle yalnız kalan, sosyalleşemeyen çocuklar salgından nasıl etkilendi? Sorularımızı Uzman Psikolog Ceyda Dedeoğlu yanıtladı.
◼ Pandemi çocukların ruhsal sağlığını nasıl etkiledi?
Hepimiz etkilendik. Burada iki temel unsur var: Öncelikle rutinlerimiz değişti. Hayat rutinler üzerine kurulu, özellikle küçük yaşlarda çocuklar düzene ihtiyaç duyuyor. Rutinden çıkılınca temel güven duygusunun gelişimiyle ilgili bir tehdit algısı oluşur. Salgının ilk başladığı dönemlerde, hayatımıza ilk defa giren olmazsa olmaz diye düşündüğümüz birçok şey bir anda kesildi. Süreç uzayınca yeni normaller oluştu. Kendi içinde o süreci normalize edebilmek ne kadar mümkün olduysa hayat da o kadar normal akmıştır. Bunu tutturmakta zorlanan bireyler için daha büyük zorluklar oldu. Bir diğer konu ise belirsizlik. Bu en büyük stres kaynağı. Gerçek anlamda belirsizliğin test edildiği bir yıl yaşadık. Eve kapanmak durumunda kaldık, okullar açıldı kapandı, aşı çıktığı halde ne zaman olacağımızı bilmediğimiz bir süreç bütün insanlar da kaygı seviyesini artırdı.
YETİŞKİNLER DE ÇÖKTÜ
Çocuklar küçük yaştan itibaren giderek artan bir şekilde duygularını düzene sokmayı öğrenir. Bu süreç sekteye uğradı çünkü etrafta düzenleyici olan yetişkinlerin de duygu düzenleme kapasitesinde çöküş oldu. Bir çocuğun hayatındaki psikolojik sağlığını değerlendirmek için baktığımız temel alanlar var: Fiziksel, ruhsal sağlığı, sosyal ilişkileri. Yaşına uygun bir şekilde bu alanların her birinde ne düzeyde, yaşından beklenen düzeyde mi tartmaya çalışırız. Bu alanlarda sekteye uğrayan pek çok şey oldu. Sosyal gelişim, fiziksel gelişimde zorlanma oldu her çocuk aynı zorluğu yaşamamış olabilir farklı avantajları da olmuş olabilir. Anne babasını normalde görebildiğinden daha fazla görebilen çocuklar da oldu. Yıllarca norm diye geliştirdiğimiz birtakım alanlarda ilgili durumlar sekteye uğradı.
ÇOCUKLARIN TEMEL İHTİYACI: SEVGİ, GÜVEN, KABUL EDİLME
Çocuklar genel olarak dirençli varlıklardır. Çevresel koşullar ideal olmasa da gelişimlerini sürdürebilirler. Evde kalma hali bir noktada sıkıntı verici gibi görünse de bir yandan bakıldığında savaş koşulları altında yaşayan çocukları düşündüğümüzde bu koşullara uyum gösterebilirler. Önemli olan çocuğun temel ihtiyaçları karşılandı mı? Çocuğun gelişimi için üç temel ihtiyacı vardır: Sevgi, güven ve kabul edilme. Çocuk bunları görebildiği zaman kendi içsel, ruhsal sağlığı açısından pozitif bir noktada olur.
◼ Ergenlik çağındaki çocuklar bu durumdan nasıl etkilendi?
Ergenlik yaşındaki çocuklar onayı, kabul edilmeyi aileden değil akranlarından bekler. Uzaktan eğitimde çocuklar kendilerini gösteremedi. Aidiyet duygusu, ‘ben bu okulun bir parçasıyım’ hissi, aynı ortamda olmak, dokunabilmek, diğer çocukların ne yaptığını görmek, öğretmeni hissedebilme gibi durumlardan mahrum kalındı. Gençlerin tepkisinin farklı boyutlarda olduğunu düşünüyorum. Örneğin dikkati dağılan çocukların çevrimiçi eğitimde zorluk yaşadığını gözlemledik. Bazıları ise dış uyaranların azlığı nedeniyle daha çok konsantre oldu. Çocukların bireysel ihtiyaçlarına göre tepkileri farklılaştı.
◼ Öğretmenler okula başlayan çocukların donuklaştığını, uzaktan eğitim süreci nedeniyle uzun saatler ekran karşısında kalmaları sonucunda sanal ve gerçeklik arasında ikilem yaşadıklarını söylediler. Bu beklenen bir durum mu?
Her birey yeni ve farklı durumlara eşit düzeyde uyum gösteremeyebilir. Başlangıç zamanında uyum süreci gerekir. Bir senedir çocuklar farklı bir eğitim modeli içindeler. Ondan geçişte ilk günlerde bazı şeylerin garip gelmesi normal. Öğrenciye uyum için zaman tanınmalı. Başlangıçta uyum zorlukları normal, uyum sağlama sürecinin uzaması durumunda destek alınması gerekecek bir durum olduğunu düşünebiliriz.
OYUNLAR DA HAZZA YÖNELİK
◼ Son dönemde çocuklarla ilgili çalışmalarda dikkat eksikliği konusu ön plana çıkıyor. Ekran süresinin uzamasının dikkat üzerinde etkisi var mı?
Dikkat eksikliği, hiperaktivite zaten dürtü kontrolü zorluğu. Beynin frontal lobun yeterince işlevini görememesi ile ilgili anlık hazza odaklı bir yapı. Anlık haz bir konuyla ilgili haz alma davranışını öteleyememe yani önünüze çikolata koyduğunuzda hemen yemek isteme, bekleyememe demek. Örneğin çocuk bir oyunda kapıyı açtırırsa sonuca hemen ulaşacak, o an alacak, gecikirse başka kapıyı açtırıyor. 3-5 saniye beklemek fazla geliyor, oyunlar da öyle kurgulanmış durumda. Bu dönemde aile içindeki yapılar esnedi çünkü herkes yoruldu, ev içinde bakımı vermekle sorumlu olan tüm yetişkinler yorgun, bunaldılar. Her şey aynı metrekare içinde olmaya başladı ancak çocuklar yapıya, çerçeveye ihtiyaç duyarlar. Boşluklar içinde zihin dağılır.
EKRAN BİR KAÇIŞ YERİ
◼ Evlere kapandığımız dönemde aile bireylerinin ekran kullanımı da arttı. Bu durumda anne-baba çocuğa nasıl örnek olmalı?
Asıl zorluk alanı da burası. Yaş ergenliğe gittikçe kendi beceremediğimiz şeyleri çocuk ve gençlerden beklemek gerçekçi değil! Ekran kullanımı fazla olan bir ailenin çocuğuna ekranı bırakın demesi, kitap okumayan bir ailenin çocuğuna kitap okumalısın demesi gibi. Bunu hayatınızın kültürü haline getirmezseniz teşvik edemezsiniz. Ekranın cazibesi başka şeylerle yarışabilecek bir şey değil! Ekran için geliştirilmiş oyunlar/programlar davranış biliminin incelikleri kullanılarak, zihnin neye tepki vereceği doğru şekilde hesaplanarak geliştiriliyor. Bu denli nokta atışı bir şekilde zihnin ihtiyacını karşılayabilecek bir aracı dış dünyada bulmak zor. O nedenle ekran üzerinden gelen doyum ile başka araçları yarıştırmak mümkün değil. Öte yandan, insan sosyal bir varlık. Ve gerçek sosyal etkileşim, ihtiyaç duyulan haz duygusunu verebilecek en önemli kaynak olarak duruyor. Eğer bir çocuğun ekran kullanımı gelişkin, arkadaşlık, sosyal ilişkileri gelişmişse görünen o ki sosyal medya kullanımı da genel ilişkisellik durumunu iyi hale getiriyor. Ancak sosyal ilişkiler anlamında zorluğu olan çocuklarda ekranda geçirilen süre onu gerçek dünyadan koparıyor, yapamadığı bazı şeyleri örtbas etmek için ekranı kullanıyor. Yine çocuğun içsel yapısındaki gücüne veya zayıflığına geliyoruz. Ekran, hayatta baş etmekte zorlanılan alanlardan kaçış yeri olarak kullanılıyor. Sosyal hayatta yapamadıklarını ekranda yapmaya çalışan çocuk ve gençler ilk etapta sanal ödüllerle doyuma ulaşmış izlenimi verseler de uzun vadede çeşitli ruh sağlığı problemleri geliştirmeye açık hale geliyorlar. Kaçtıkları sanal dünya onları daha yalnız ve mutsuz hale getiriyor.

ÖNCE ÖĞRETMENLER AŞILANMALIYDI

Salgınla birlikte öğretmenler yepyeni bir düzlemde eğitim vermeye başladı. Önceden bildikleri, deneyimledikleri her şey bir nevi sıfırlandı. Ancak aynı performansı göstermek durumunda bırakıldılar. Birdenbire öğretmenlerin elindeki tüm tecrübe alınmış gibi oldu. Karşınızdaki çocukların en iyi olduğu bir düzlemde eğitime geçildi, bu eğitimciler için zorlayıcı bir şey. Sağlık sorunu yaşayan öğretmenler oldu, ruhsal olarak sağlam bir şekilde okullara dönemediler. Öğretmenler yeni bir sürece kaygılı başladı. Çocuklar duygularını düzenleyebilmek için etrafındaki yetişkinlere ihtiyaç duyar. Öğretmenlerin kaygıları giderilmeden, aşılanmadan okullarda göreve başladılar. Aileler kaygılı, çocuklarını teslim ettikleri öğretmenler de öyle. Öğretmenlere büyük bir yük verildiğini düşünüyorum. Bu şuna benzer: Zırh vermeden, kuşatmadan, gerekli donanımı sağlamadan savaşa sürmek gibi. Öğretmenlerin önce aşılanması gerekirdi. Aynı zamanda çocukların duygu durumlarını dengeleyebilmeleri için donanımlarının artırılması elzem bir konu.

SOSYAL VE DUYGUSAL BECERİLER ÜZERİNDE DURULMALI

Çocuklar sadece ekrana bakarak öğreniyorlar dediğimiz şey 15 sene sonra hayatın bir normu olabilir, tamamen dışlayıcı bakmamak gerekiyor. Dikkat edilmesi gereken tek bir nokta: Denge. Bizim odağımız; bir çocuğun gelişimi için sadece okulda öğrendikleri değil. Okulda her şeyi dört dörtlük öğrenen bir çocuğun gelişiminin tam olduğunu söyleyemeyiz. Hele de yeni dönemde, robot çağında gelişmesi gereken ve üzerinde durmamız gereken beceriler; sosyal ve duygusal beceriler. OECD’nin araştırmasına göre eğitim sisteminin de bu yönde teşvik edilmesi, müfredatların buna göre oluşturulması gerekiyor. Son yıllarda yapılan araştırmalar da bunu ortaya koyuyor. Sadece akıllı tahtadaki bilgi değil bu bilgiyi nasıl yorumladığı, arkadaşına nasıl sunduğu, ifade etme becerisi artık öne çıkıyor. Eğitimle ilgili tartışmalarda eksik bırakılan nokta bu, akademik süreç öncelikli, diğer beceriler düşünülmüyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eda Yılmayan Arşivi