Aytuna Tosunoglu
ODADAKİ IŞIK
Bir kış günü, pencereden gelen gri ışığın aydınlattığı alçakgönüllü salonun ortasında, elinde çaydanlıkla kala kalır. Gözleri boşlukta. Ayakları sokak kapısına yönelir. Bu defa kapının önünde elinde çaydanlıkla durur. Gözler boşluğun içinde öylece bakarken zaman geçer. Çok sonra kapı dışarıdan anahtarla açılır, hafif bir itmeyle daha da açılacakken, “tak” bir şeye çarpar. Çarptığı şeyin önce çaydanlık olduğunu, çaydanlığın karısının elinde olduğunu, karısının kapı önünde ona baktığını görür. Kısa bir süre şaşkınlık, sonra kelimeler, “Beni mi bekliyordun?” Cevap, uzun yol kat etmişçesine gelir, “Bilmiyorum”.
Kadının adı, Auguste. Henüz 49 yaşında.
Yer, Frankfurt. Yıl, 1900.
Sonraki zamanda Auguste, hafıza kaybında hızlı bir artış gösterir. Sanrılar yaşamaya hatta saatlerce bitki gibi öylece durmaya ve bunamaya başlar. 1901’in mart ayında davranışları iyice kontrol edilemez olur. Kocası Carl’ı başkasıyla yatıyor diye suçlar, kıskançlık krizlerine gark olur. Derken, evden bazı küçük eşyaları, objeleri sağa sola saklar. Kendisinden beklenen ev işlerini yapmada dikkatsizlikler, küçük kazalar meydana gelir. Tüm bunların yanında ciddi bir uyku problemi de başlar. Gecenin bir saati yattığı çarşafı sürükleyerek kapıdan dışarı çıkar, evin önünde uzun uzun çığlıklar atar. Birinin onu öldüreceğine inanır, kendisine yardım etmeye gelen komşularına paranoyakça davranır.
Carl karısı Auguste’yi evde yalnız bırakamamaya başlayınca doktora götürür. Doktorun tavsiyesiyle Frankfurt’taki Zihin Hastalıkları Enstitüsü’ne yatırılır. Tarih, 25 Kasım 1901’dir. O tarihte, kendisini muayene eden doktorlar arasında bulunan Dr. Alois Alzheimer özellikle ilgilenir, Auguste’yle. Dr. Alzheimer’ın bulduğu ve sonra kendi adıyla anılacak hastalığın ilk örneğidir, bu 50 yaşındaki kadın. İlk önce son yaşadığı olayları unutur. Unutmalar hızlanır. Derken geçmişi de unutur. Kim olduğunu, konumunu… Kaldığı odanın yolunu bulamaz, karıştırır. Yardımsız hareket edememeye başlar. Derken konuşma bozukluğu gelişir, sonra yeme bozukluğu… Ve tuvaletini kaçırma.
Auguste enstitüde 5 yıla yakın kalır. Sonunda yatmaya bağlı olarak açılan vücut yaralarının organlarını zehirlemesi nedeniyle 55 yaşında ölür. Ölünce beyni doktoru tarafından incelenir ve durum anlamlandırılır. Beyinde geçip gitmesi gereken protein parçacıkları bir yere gitmeyip birikince beyine bağlı sinir hücrelerinin arasında olması gereken iletişim bozuluyor. Bu da beyin hücrelerinin normalde olması gerektiğinden daha hızlı bir şekilde yok olmasına, ölmesine neden oluyor. Bu anormallik direkt olarak beynin hafızayı ilgilendiren kısmında başlıyor ve zaman içinde tüm beyine yayılıyor. Sonuçta beyin küçülüyor ve pek çok fonksiyonunu kaybediyor. Bunların hepsini Auguste’nin beynini açıp inceleyen Dr. Alzheimer bulur.
Aradan 121 yıl geçer…
Kadının adı, Aysel. 57 yaşında.
Yer, Kocaeli Kandıra F Tipi cezaevi.
O da Dr. Alois Alzheimer’ın adını verdiği hastalığa yakalandı. Aylardır ailesi, avukatları, arkadaşları çırpınıyor, bu halde orada kalamaz diye… Üstelik hastalığı tetikleyen onca vicdansızlık yaşamışken.
Alzaymır, uzaktan baktığımız bir evin, ışık yanan odalarının birer birer sönmesidir, demişti bir doktor yakınım. Ev karanlığa gömülür, hayat biter.