Kaya Türkmen
Mutsuz Türkiye
Bir devletin başarısı, ekonomisinin büyüklüğü, ordusunun gücü, duble yollarının uzunluğu, köprü, tünel, kanal veya camilerinin sayısıyla değil, insanlarının mutluluğuyla ölçülmeli.
Bastığınız yerden petrol veya doğal gaz fışkıran zengin bir ülke olabilirsiniz. Ama cebinize giren dolar kadar ciğerlerinize çekebileceğiniz özgürlük havası yoksa orada mutlu olabilir misiniz?
Bugün Türkiye’de mutlu olmayan insanlar yaşıyor.
Çiftçi mutlu değil. Tarım Kanunu milli gelirin en az yüzde 1’inin çiftçiye destek için ayrılmasını emrediyor. Ayrılıyor mu? Hayır. Çiftçinin ürününe karşılık aldığı para üretim maliyetini karşılamaz olmuş. Ve o ürün çarpık dağıtım sistemi nedeniyle tüketiciye üç-dört misli fiyatla ulaşıyor. Ziraat Bankası’ndan aldığı krediyi geri ödemekte kusur ettiğinde, tarlasına, traktörüne, davarına haciz konuluyor; İcra ve İflas Kanununun bunu yasaklayan hükmüne rağmen. Oysa çiftçinin ihtiyaçları için kurulmuş olan Ziraat Bankası’na verdirilen krediyle yandaş medya patronu yapılanlar o krediyi geri ödemiyorlar. Onların varlıklarına el konulmuyor. Ne tüplerine, ne piyangolarına…
İşçi mutlu değil. Alın terinin karşılığını alamıyor. Asgari ücret, açlık sınırının altında. Ölümlü iş kazalarında Avrupa birincisiyiz. Fedakârlık hep ondan isteniyor. Bilse ki yükü herkes sırtlayacak, seve seve katlanacak zorluğa, yokluğa… Ama öyle mi?
Memur mutlu değil. Maaşıyla geçinemiyor. Memuriyete girişte, ilerlemede, liyakat değil, sadakat aranıyor. İktidar yandaşı bürokratlar, birden fazla maaş alırken, çoğunluk kredi kartı borçları altında eziliyor.
Esnaf mutlu değil. Yıllarca tonla vergi ödediği halde zor gününde devleti yanında göremedi. Yakınımızdaki ülkelerde pandeminin bütün zararlarını devlet tazmin ederken, bizde IBAN numarası verdiler. “Pamuk eller cebe” dediler. Bir de yetmiyormuş gibi “en başarılı biziz” dediler…
Gençler mutlu mu? Ne kadar okurlarsa okusunlar, işe girmek için torpil gerek. Partiye, cemaate, tarikata bağlılık gerek. Sorgulayan, araştıran, analitik düşünen nesilleri sevmiyor bu rejim. Milyonlarca genç insan, umutlarını yitirmiş, “geleceğimizi çaldınız!” diye haykırıyor. Gençlerimizin yüzde 75’i bu ülkeyi terk etmek istiyor.
Kadınlar? İktidarın beslediği kültürel yobazlık ortamı en çok kadınları tehdit ediyor. “Kadınlığını bil, toplum içinde kahkaha atma” deniyor. “Öyle karnı burnunda sokaklara çıkma” deniyor. Kılık kıyafetine karışılıyor. Erkek egemen toplum, “kadın kısmına” rol biçiyor. Erkek oldukları için kendilerini üstün sanan yaratıklardan şiddet görüyorlar. Öldürülüyorlar. Bilmiyorlar ki kadına vurunca değil, vurulunca erkek olunuyor… Ve kadınların tırnaklarıyla kaza kaza sürdürdüğü yılların mücadelesinin ürünü İstanbul Sözleşmesi, gerici takımının desteğine duyulan ihtiyaç nedeniyle bir gece yarısı kararıyla çöp oluyor.
Bilim insanları mutsuz. Ne pandemi konusunda, ne Kanal İstanbul adlı cinnet projesi konusunda, ne deprem konusunda, ne çevre konusunda uyarılarına kulak asılıyor. En yaşamsal konularda bile kararlara, aklın, mantığın, bilimin ışığı değil, rant açgözlülüğü ve taassup şekil veriyor.
Mutlu değiliz. Özgürlüğümüzü, cumhuriyetimizi, uygar milletler arasında edindiğimiz haysiyetli yeri borçlu olduğumuz kurucu liderimize hakaret ediliyor devletin gözü önünde.
Mutlu değiliz. Cumhuriyetle birlikte kurduğumuz, gurur duyduğumuz, zor günümüzün güvencesi olarak gördüğümüz kurumlarımız darmadağın edildi.
Mutlu değiliz. Rüşvet, yolsuzluk, hırsızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik, haksızlık, kayırmacılık, yalan, iftira, çamur, pislik oluk oluk üzerimize boşalıyor. Ankara’daki müsilajın yanında Marmara’daki sabun köpüğü gibi geliyor.
Mutsuzuz. Çevreciler mutsuz. Sanatçılar mutsuz. Üniversite mutsuz. KHK’lı mutsuz, EYT’li mutsuz. Mahkemelerde adalet arayan mutsuz. Ormanlarına, meralarına, derelerine göz dikilen köylü mutsuz. Karınlarının doyurulması görevi muhalefete havale edilen aç insanlarımız mutsuz.
Namusuyla yaşayan insanlar mutsuz, huzursuz. Yaşama sevincimizi kaybettik. 19 yılın bilançosu budur.
Artık gitsinler.
Bu halk bir nefes huzur istiyor. Duble yol olmasa da olur…