Necdet Saraç
Muharrem İnce’nin söylemleri ve CHP
Kriz derinleştikçe siyasette arayışlar ve ayrılıklar artıyor. MHP’den ayrılıklarla başlayan süreç, AKP’ye, İYİ Parti’ye, CHP’ye kadar uzandı. Kürt hareketlerindeki tartışmaları ve HDP’de Ayhan Bilgen’in çıkışını da bu çerçevede değerlendirmek gerekiyor. Muharrem İnce’nin ayrılığını da…
İktidar süreci taşıyamadığı, kendisini tekrarlayıp statükoyu korumaya çalıştığı için iktidar partisinden “doğal” kopuşlar yaşanırken, muhalefet de güçlü bir çekim merkezi olamadığı için kopuşlar yaşanıyor, arayış artıyor…
Ayrılıkların bir boyutu “ideolojik-politik” olurken, diğer boyutu da Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin zorunlu yarattığı ittifak politikası oluyor. Sistemin yarattığı kutuplaşma siyasetinde binde ikiler, üçler bile önemli hale geldi, bu “önem” yeni parti sayısında da arttırdı. 2018 seçimlerinde görüldü ki, ittifak politikası yüzde 1 ve altında oy oranına sahip SP, BBP, DP, TİP gibi partilere milletvekilliği getirdi.
Türk siyasi tarihinde “ana gövdeden” ayrıldıktan sonra büyüyerek iktidar olmuş iki parti var; Biri CHP’den kopan 1950’lilerin Demokrat Parti’si, diğeri de 2000’lerin AKP’si. Ana gövdeden kopan başka hiçbir parti, kopuş sürecinde “büyük gürültüler” çıkarsa da büyüyememiş; 1955’lerin DP’den kopan Hürriyet Partisi ya da 1967’de CHP’den kopan Güven Partisi gibi… Çünkü siyaset arada derede bir partiyi kabul etmiyor.
“Rivayet” ne olursa olsun eşitsizlik varlığını korudukça biçim değiştirse de sınıflar ve onların üzerinden yükselen ideolojiler, bu anlamıyla da sağ da sol da varlığını koruyor. Bu bakışın üzerine oturtacağınız inandırıcılığınız, sahiciliğiniz, heyecanınız ve koşulları iyi okuyarak geliştireceğiniz “reel politika” da sizi iktidara taşıyor ya da uzaklaştırıyor. 1950’lerin Menderes’ini, 1970’lerin Ecevit’ini, 1980’lerin Özal’ını ve 2000’lerin Erdoğan’ını biraz da böyle okumak gerekiyor.
BECERİ, SAYI AZALTMAK DEĞİL SAYI ÇOĞALTMAK
Şimdi bu uzun girişten sonra hemen belirtmek gerekir ki, uzunca bir süredir “ayrılıyorum” mesajı veren Muharrem İnce’nin CHP’den istifası da parti kuracak olması da sürpriz olmadı!
Muharrem İnce, kamuoyunda yarattığı beklentinin tersine, parti içi işleyişi ve demokrasiyi, kendisinin ötekileştirilmesini eleştirmediği gibi CHP’den neden ayrıldığına dair kayda değer hiçbir ideolojik-politik açılım ortaya koyamadı.
İstifasında kullandığı dil, daha önce istifa eden üç milletvekilinin diliyle neredeyse aynıydı. Ki bu dil, üzülerek belirtmek gerekir ki, iktidarın diliyle hatta “söylem kalıplarıyla” çok yakın bir dil oldu:
“CHP ideolojik savrulmalar yaşamaktadır, parti tabanı ile üyeler arasında derin uçurum oluşmuştur” diyen İnce “Atatürk’ün partisi kalmamıştır. CHP artık bir tabela partisidir” dedi, yetmedi, “ABD’den demokrasi dilenenlerden yollarımı ayırıyorum, FETÖ’cülerle, Sorosçularla yollarımı ayırıyorum. Atatürk’ün emanetini işgalden kurtarmak için yolumu ayırıyorum” vurgusu yaptı!
“Önceki gün” CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı, “dün” de CHP Genel Başkanı adayı olan Muharrem İnce’nin 1 milyon 300 bin üyeli, 13 milyon oy almış bir partiyi “tabela partisi” ilan etmesinin traji-komikliği bir yana temel konularda da kayda değer hiçbir şey söylemedi.
Söylemesi de çok zor, çünkü Türkiye siyasal tarihinin en önemli belgeleri içinde yer alabilecek CHP’nin 2015 ve 2018 seçim bildirgeleri, 2019’da İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi orta yerde duruyor. Kendilerinin de altına imza attığı bu belgelerdeki söylemler, bir sosyal demokrat partinin daha da geliştirerek öne çıkarması gereken söylemler…
Belki de bu nedenle Atatürk’ün arakasına sığınarak, “CHP ideolojik savrulmalar yaşamaktadır” diyenler, “Atatürk’ün 1920 meclisi, 1921 Anayasası gibi çok önemli hamlelerini, Atatürk’ün sistemle hesaplaşan devrimciliğini 2021 koşullarında nasıl uygularız” diye tartışmaktan özenle kaçıyorlar…
“Türkiye’nin sosyal devlet olmasını, kamuculuk, kooperatifçilik, demokratikleşme, Kürt meselesi, eşit yurttaşlık gibi konularda çözümü daha fazla nasıl öne çıkarırız” diye tartışmaktan kaçıyorlar…
Bir son cümle de CHP Genel Merkezi için;
Siyasetteki bütün beceri sayı azaltma değil, sayı çoğaltmadır. CHP, bir yandan dışarıda ittifakı genişletmeye çalışırken, kendi içinde küçülmeyi savunamaz, “giden gitsin” diyemez! CHP içinde farklı eğilimler dün vardı, bugün var, yarın da olacak, olmalı da…
CHP kendisini hem örgütsel, hem de politik olarak yenileyebilirse, “İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi’ni seçim bildirgesindeki söylemlerle bütünleştirerek net bir şekilde anlatabilirse, iktidar şansını büyütür! Çünkü açıkça belirtmek gerekir ki, iktidar için eleştirdiğimiz “süreci yönetemiyor” eleştirisi, hem CHP hem de bir bütün olarak muhalefet için de geçerli.
Bunun için çok uzağa değil yakına bakmalı!
Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin ve öğretim üyelerinin “demokratik üniversite” çıkışı iyi yönetildiği, umut ve cesaret verdiği için toplumun bütün çevrelerinde büyük ses getiriyor, Cumhurbaşkanı’na karşı yayınladıkları “açık mektup” adeta bir “Demokratik Türkiye Manifestosu”na dönüşebiliyor…