Aytuna Tosunoglu
Merhamet yorgunluğu
Canlı yayın dediğimiz haber, boşluk içinde kaybolup gidiyor. Kurduğumuz “canlı yayın” düzeni olayları kendi kendisiyle ve kendi kendisinde var olanı yani değişen durumlara rağmen kalıcı olanı birbirinden ayırıyor. Arındırıyor. Ayrıştırıyor ve kendi düzeni, kendi yerçekimi kanunu içinde bir “gerçek zamanlılık”, “eş zamanlılık” yörüngesine oturtuyor. Haber sahnesinden bize yansıyan budur. Görüntü silsilesidir. Olayı olay yapan şey bu “canlı yayın” düzeniyle ortadan kaldırılmıştır. Asıl olanı hükümsüz kılmıştır.
İzlediğimiz her imge, her gözyaşı, her parçalanmış beden, beton yıkıntılarından oluşan dağ ve füze demeti görüntü silsilesine indirgendi. Bu sayede tarihsel öz kuvvetli bir vakumla emildi. Amaç “neden” sorusunu sordurmamaktır. “Politika-ötesi” bakmaya zorlamadır, bu. Daha önce ne oldu da Filistin’in içindeki grup ya da gruplar böyle silahlandı? Sapanla taş dönemini bellekten silme, İsrail’in yayılmacı, istilacı politikası üzerine düşünmeme, dağdan gelenin bağcıyı kovması hakkında geçmiş kaynakları (insanları) yok sayma ancak ve ancak “güncellemelerle” olur. Her şeyin durmadan değiştiği, sonu gelmeyen bir güncellemeyle gerçek zamanlı kesintisiz bir sürekliliğin yaşandığı yer oldu dünya ve Filistin-İsrail, tabii. Barışın kendisi “güncellemelerin” içinde bir çip, bir yarı iletken, bir alüminyum, bir tel aracılığıyla asıl olanı hükümsüz kılmak üzere hazırlanacaktır, günün birinde. Biz uyurken cep telefonumuz yapar o güncellemeyi de.. Politika-ötesi, budur.
“Ayarlar” Kısmında “Güncellemeler”i Açın
Acımasız bir senaryoya uygun şekilde sürdürülen bu savaşın nasıl sonuçlanacağını bilmemize imkân yok. Canlı yayın düzeninin olan biten her türlü kötülüğe kendi bildiği bir zamanda kısa devre yaptırması olasıdır. Savaş dahil her şey imgeler ve yorumların gerçeğin yerini alması nedeniyle biter, yeniden başlar, sonra bir daha biter, başlar. Güncelleme bu gece mi… Yarın mı…
Savaş bölgesinden gelen acı görüntüleri tüketilebilir medya ürünlerine dönüştürdük. Daha önce başka bölgelerdeki savaşların görüntülerini de tükettiydik, böyle. Oysa biliriz ki, bir medya ürünü insandaki eleştirel bakışı kaybettirir. Hepimizdeki toplumsal çelişkileri görme, potansiyel çözümleri algılama yeteneği savaş bölgesinden gelen acıyı ve şiddeti medya ürünü paketinde sunan düzen nedeniyle köreliyor. Bir insanın acısı diğerlerini temsilen seçilip soyutlandığında izleyicinin duyarsızlaşmasını kolaylaştırıyor. Duyarsızlaşan izleyici politik kazanç için daha rahat sömürülecek hale geliyor. Farkında olmadan kutuplara ayrılıyoruz, böylelikle… Ölen Filistinli mi, bize ne. Ölen İsrailli mi, bize ne.
Din savaşları bitti miydi, sahi? Aha, yeni güncellemeler yolda…
Batı medyası, batıyı merkeze koyduğu evrenselliği eleştirmelidir. Küresel tarih birbirine bağlı değildir ve olayları geniş bağlamda görmek yanıltıcı olabilir. Bugün Hamas ve İsrail çatışması bölgesel bir savaş değil, aynı zamanda küresel politikanın, sömürge tarihlerinin ve uluslararası güç dinamiklerinin bir yansımasıdır. Silah satışları, politik manevralar, medya “sansasyonculuğu” aracılığıyla insanların acısından yararlanmak, durumun karmaşıklıklarını ve birbirine bağlılığını basite indirgeyerek olanın etik açıdan sorgulanmasını önlemektedir.
Öldürülen, insandır. Ne İsraillidir ne Filistinlidir. Ne Müslüman ne Yahudi. İnsandır ölen. Bunu anlamak için büyük anlatılara veya ideolojik yapılara ihtiyaç yoktur. Somut dünya öylece duruyor, karşımızda. Ölüm, zoraki göç, travma somuttur. İnsanların acılarına, ıstıraplarına etik bir sorumluluk duygusuyla bakılırsa “güncellemeler” patlar, günün birinde.
Bugün yapılacak en doğru şey savaş çığırtkanlığı yapmamak, intikam naraları atmamaktır.