Kaya Türkmen
Merak ediyorum
Hep merak ederim. İktidar muhalif medyada yer alan eleştirilere kulak verir mi? Ne bileyim, mesela Cumhurbaşkanı Gazete Pencere’yi, Cumhuriyet’i, Birgün’ü, Sözcü’yü okur mu? Halk TV’yi izler mi? Veya KRT’yi, Tele 1’i, Fox’u.
Ya sosyal medyayı? Orada yayılan yakınmaları, ülkeyi yönetenlerle ilgili iddiaları, dedikoduları, dillendirilen korkuları, umutsuzluğu, isyanı duyar mı iktidar?
Vaktiyle Kenan Evren “Kulağımıza geliyor. Bizim hakkımızda şöyle şöyle diyorlarmış” diye başlayan cümlelerle kimsenin duymadığı dedikoduları bütün Türkiye’ye kendi duyururdu. Twitter yoktu o zaman. O işi bizzat Kenan Evren görürdü.
Anlaşılan o ki bizim duyduğumuz, okuduğumuz her şey onların da kulağına gidiyor bir şekilde. Cumhurbaşkanının da, Soylu’nun da, Bozdağ’ın da, Nebati Bey’in de…
15-21 Mart tarihleri arasında, İzmir İktisat Kongresinin 100. yıldönümünde, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in ön ayak olmasıyla “İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi” düzenlendi.
Yüz yıl önce 17 Şubat - 4 Mart 1923 tarihlerinde, henüz cumhuriyet dahi kurulmamışken, TBMM hükümeti Lozan’da istiklalin tapusunu alma mücadelesi yaparken, ‘ekonomik bağımsızlık olmazsa siyasi bağımsızlık da olmaz’ anlayışıyla bir iktisat kongresinin toplanmış olması Büyük Atatürk’ün dehasının bir ürünüydü.
İkinci Yüzyıl Kongresi’nin internet sitesinde “İzmir İktisat Kongresi, yüz yıl önce Türkiye ekonomisinin temel aktörleri olan çiftçiler, işçiler, sanayiciler ve tüccarlarla birlikte ortak akıl buluşmalarıyla gerçekleştirilmişti” deniyor. İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nin de aynı yaklaşım ve heyecanla toplanmış olduğunu görmek mutluluk verici.
İzlemeye çalıştım kongreyi basından. Söyleyecek lafı olan çok değerli insanlar oradaydı. Yurtdışından Andrew McAfee, Bob Geldof, Francis Fukuyama, Joschka Fischer, Timothy Garton Ash gibi kocaman isimler kongreye hitap ettiler. Kongreye katkı veren pek çok değerli Türk katılımcıları saymaya yerim yetmez.
19 Mart Pazar akşamı “Millet İttifakı Genel Başkan Buluşmaları” temalı oturumda ittifakın liderleri birer konuşma yaptılar.
Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu Türkiye’yi düzlüğe çıkaracak dört ayaklı stratejiden söz etti. “Güçlü demokrasi”, “Üreten Türkiye”, “Güçlü sosyal devlet” ve “Sürdürülebilirlik” başlıkları altında özetledi stratejiyi.
“Demokrasinin gelişmediği hiçbir ülke gelişmemiştir… Biz de demokrasimizi geliştirmek zorundayız. Kuvvetler ayrılığını getirmek zorundayız. Yasama, yargı ve yürütmeyi sağlıklı işleyen, birbirini denetleyen güçler haline getirmek zorundayız. Sağlıklı işleyen hiçbir demokraside denetimsiz alan yoktur. Her bir alan mutlaka denetlenir” dedi.
Dinlemiş midir Erdoğan? Dinlemişse “Doğru söylüyor. Biz bunun tam tersini yaptık” mı demiştir? Yoksa “Sen ne anlarsın devlet işlerinden Bay Kemal?” diye A Haber’e mi geçmiştir? Merak ediyorum.
Ali Babacan söz aldı. “Gençlerin kaçmak istediği değil, yaşamak istediği Türkiye’yi hedefliyoruz ve bunu da başaracağız” dedi. “Kurumların yok edildiği, kuralların tanınmadığı, hukuk devletinin ayaklar altına alındığı bir yönetime karşı geniş mahallelerin ortak bir mücadelesi var şu anda” dedi. “İşte bizler bu demokrasi feryadının sesiyiz” dedi. “Altı birbirinden çok farklı parti, ilk önce Türkiye’nin yarınlarında, demokrasi için, parlamenter sistem için buluştu, bir araya geldi” dedi. “14 Mayıs’ta kazanacağımız zafer Avrupa’da, Asya’da, Afrika’da ve Amerika’da demokrasi mücadelesi verenler için umut olacak. Türkiye başardıysa biz de başarırız diyecekler” dedi.
Acaba Saray duydu mu? Duyduysa düşündü mü? “Biz de bu iddialarla yola çıkmıştık. Ama bugün bu berbat noktaya geldik!” dedi mi? Bunun nedenini düşündü mü? Yoksa “Bunların hepsi hain” mi dedi? “Hepsi terörist” filan mı dedi? Merak ediyorum.
Davutoğlu konuştu.
Başbakanıydı Erdoğan’ın.
“Çöl ikliminde gül ağacı yetişmez” dedi. “Otoriter, yolsuzluk düzeninin olduğu yerde de iktisadi kalkınma olmaz. İktisadın iklimi, hukuk ve ahlaktır” dedi. “Hukukun ve ahlakın egemen olmadığı bir ortamda teknik olarak en doğru zannettiğiniz iktisat politikalarını uygulasanız bile işte heterodoks iktisat çıkar” dedi.
“Korku artık sizin kaderinizdir, bizim kaderimiz ise umuttur!” dedi.
Külliye’de nasıl çalındı kulaklara bu konuşma merak ediyorum. “Satılmış” filan mı dediler? Yoksa korktular mı? Zaten korkuyorlardı da büsbütün mü nüksetti o korku? Merak işte!
O korku, “Seçimleri mutlaka kazanmalıyız” korkusu, “Kaybetmek sonumuz olur” korkusu, “İktidar gücünü elden bırakmamalıyız” korkusu iyice depreşti de her zaman olduğu gibi yine kötülük düşünmeye mi başladı iktidar? Merak ediyorum.
Hani seçimlerde abidik gubidik işler. Atı alıp Üsküdar’ı geçmeceler, filan.
Yoksa “Memleketin canına okuduk, helallik istiyoruz” mu derler?
Merak ediyorum.