Aytuna Tosunoglu

Aytuna Tosunoglu

MEHMETGİLLER

Yaşamının sonlarına doğru yol boyunca yaptıklarını temiz bir deftere çekmek ister, insan. Muhasebe yapar. Öteki tarafa geçmeye az kala aynada aklanmak ihtiyacından başka bir şey değil. Bir tür prova gibi düşünün, sonsuz ışık ilk ve son defa gözbebeğinden içeri girmeden önce, perdenin arkasında prova yapmak gibi…

Beyin hatırlama melekesi üzerinde zikzaklar çizerek kayarken, sarıldığı sütun ya da kolon hatalı dikilmiş oraya. Bunu görmüyor. Göremeyecek. Devlet için yaptığını, dolayısıyla doğru olanı yaptığını söylüyor. İşkence uyguladığını, pişmanlık duymadığını ekliyor. Konuşan, Mehmetgillerden bir tanesi. Hangisi olduğu önemsiz. O kadar önemsiz ki, sonbaharda yere düşen yaprağın toprakla buluşmasından sonra bakteri ve mantarların yardımını alarak parçalanması bile daha önemli. Uğur Böceği larvaları ve işlevselliği daha önemli.

Yaşadığımız toprakları bu insansılarla doldurduk. İşkence uygulamaları batı ülkelerinde bile var, diyor. Çok eskiden geliyor, diyor. Kimseyi öldürmedim ama bağırttım diyor. Bağıranların, onların annelerinin, babalarının, sevgililerinin, çocuklarının, doğamamış çocuklarının can acısıyla boşluğa bıraktıkları haykırışları yaşamı boyunca işkencecinin kulak zarını tarumar etse, keşke. Aslını düşünmediği, erdemli olmadığı, gerçeğin ve bilginin peşinde koşmadığı için kolayca sarıldığı devlet sütunu üstüne devrilse, keşke. Ama, ölmese.

İşkenceyi onaylayarak, emir-komuta zincirinin açık bir şekilde set edilmiş kurallarıyla var olan bir durummuş gibi göstermek istiyor bu Mehmetgiller. Devletin, düşman olarak belirlediği ne ise, kim ise onlardan bilgi sızdırmak ya da cezalandırmak için işkence yapıyor gibi görünmek istiyorlar. Ama, kazın ayağı öyle değil, işte. Tek bir amacı var, Mehmetgillerin. O da düşman bellediğini utandırmak… İşkencenin siyasi gerekliliğini başka türlü savunsalar da gerçek budur; utandırmak. Böyle bir kriter ve sınamayla ulusal ve ırksal üstünlük peşinde oldular.
Sütun, yamuk.

Latince bir deyim var, “Arx tarpeia Capitoli proxima”. Anlamı, “Tarpeian Kayalığı başkente yakındır”. Bu cümle, milattan önce 500’lü yıllarda, bir insanın makbul sayılmayarak harcanmasının hızla gerçekleşebileceğine dair bir uyarı niteliğini taşır. Roma mahkemesinin dışında işleyen bir sistemdir. Belli grupların düşman olarak gördüğü kişiler hayal edilemeyecek işkence yöntemlerinden geçirildikten sonra bu kayalığa getirilip, aşağıya atılırdı. Ölümden daha kötü bir kader olarak görülürdü, kayalık tepesinden aşağıya savrulmak. Çünkü utanç damgası taşıyordu. Tarpeian Kayalığı, hukuk dışı işlerin yeri olarak ayrılmıştı.

İşkence, bellekte saklanan bir miras gibi varlığını sürdürüyor. Geçmişin barbarlıklarını devam ettiriyorlar. Mehmetgilleri ve onları yetiştirenleri Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın (TİHV) yaptığı gibi yargıya taşımak ve takipçisi olmak hepimizin görevidir. İşkence, uluslararası hukuka göre mutlak olarak yasaktır. Hangi sütuna sırtlarını dayayarak yapıyorlarsa yapsınlar, aklanamazlar, haklı çıkamazlar.
Mehmetgiller, suçludur.
Yargılanmalıdır.
Onun ağzından çıkan şu cümleyle başbaşa kalınız, biraz zaman geçiriniz; “Başka türlü konuşma imkânı yoksa işkence olabilir, çünkü çok inatçı tipler var.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aytuna Tosunoglu Arşivi

Narin

28 Eylül 2024 Cumartesi 10:45