Mehmet Şandır
MAYIS AYININ DEMOKRASİ DERSLERİ
Mayıs ayı, Türk demokrasi tarihinde ilklerin yaşandığı bir aydır.
Siyasi iktidarın seçimler yoluyla el değiştirdiği ilk seçim ve ilk askeri darbe mayıs ayında yaşandı; “yeter söz milletindir” sloganı ile kurulan demokrasi,10 yıl sonra “beka” tehdidi bahane edilerek tankların paletleri altında ezildi.
Cumhuriyetin kuruluşunda Mustafa Kemal Atatürk’ün himayelerinde kurulan Cumhuriyet Halk Fırkası, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Serbest Cumhuriyet Fırkası gibi partilerden oluşan çok partili demokrasi yaşatılamadı, kısa zamanda tek parti diktatörlüğüne dönüşmüştü.
14 Mayıs 1950 tarihinde ilk defa Yargı’nın denetiminde gizli OY açık tasnif usulü ile yapılan genel seçimlerde yaklaşık 30 yıllık CHP iktidarı milletin oyları ile son bulmuş ve Demokrat Partisi’nin 10 yıllık tek başına iktidarı başlamıştı. Türkiye, Cumhuriyetin ilan edilmesinden 27 yıl sonra birçok Avrupa ülkesinden çok daha önce geçtiği çok partili demokratik sistemi yaşatamamıştır. Maalesef Osmanlı’dan gelen bir kötü gelenek olarak yine “asker siyasete karışmış”, bir grup genç subay kendilerince önemli olan gerekçelerle bir gece yarısı, 27 Mayıs 1960 tarihinde darbe yaparak ülkenin yönetimine el koymuşlardı. Siyasi partiler kapatılmış, siyasetçiler tutuklanmış ve askeri mahkemelerde yapılan yargılamada, “Sizi buraya getiren irade böyle istiyor” diyerek üç devlet adamı ne yazık ki idam edilmiştir. Demokrasiye kan bulaşmıştır.
Aslında demokrasi yolculuğumuz bir mayıs ayında yine kanla başlamıştı. Birinci Meşrutiyet’in ilan edilmesi süreci, 30 Mayıs 1876 tarihinde Sultan Abdülaziz’in bir darbe ile padişahlıktan azledilerek katledilmesi ile başlamıştı. II.Abdülhamid tarafından ilan edilen Kanun-i Esası ile başlayan meşrutiyet rejimi bir demokrasi denemesidir.
Göstermelik bir demokrasi denemesi olsa da Birinci Meşrutiyet rejimi devam ettirilemedi. 1878 tarihinde Sultan Abdülhamid tarafından Meclis kapatıldı ve Kanun-i Esasi askıya alındı. 1908 yılında yeniden başlatılmış olması Osmanlı Devleti’nin yıkılmasını önleyemedi.
Eksik olan neydi?
Meşrutiyet rejimi neden devleti yaşatmak için yeterli olamadı?
Bu soruların birçok cevabı olabilir ancak en önemli olan sebep, meşrutiyet rejimi, o günün şartlarında millet tarafından içselleştirilemedi ve devlete sahiplenilme bilinci geliştirilemedi. Kısacası demokrasi kültürü eksikliği önemli bir sebeptir.
Cumhuriyet, bu denemelerden çıkarılan dersler üzerine kuruldu.
Demokrasi, birey için özgürlük, toplum için yönetime katılım imkanı ve devleti denetleme gücüdür. Demokrasi insanı özgürleştirerek toplumu dolayısıyla devleti güçlü kılmanın en etkili yöntemidir. Devleti toplumun örgütlü gücü olarak tanımlarsak; bireylerin bir hak ve sorumluluk bağlamında kendi geleceğine karar verebilmek özgürlüğü ile halkın ülke yönetimine temsilcileri eliyle katılmasını kurallara bağlayan/kurumsallaştıran sistemin adı demokrasidir, bu yöndeki çabalar da demokratikleşmektir. Toplumla devletin tek öznede eyleme dönüşmesi ancak demokrasi ile mümkündür.
Günümüz dünyasında devletler için güçlü olmanın en etkili ve en az maliyetli aracı demokrasi yoluyla toplumun gücünü kullanmaktır.
Vatandaşların temel hak ve özgürlüklerinin kesintisiz kullanılmasının Anayasal güvence altına alınması toplumsal ahengi artıracak, verimi yükseltecek ve ekonomik kalkınmayı temin edecektir.
Demokrasinin ikinci ayağı cumhuriyetçi oluşudur. Demokrasi ve cumhuriyet birbirlerini var eden iki değerdir. Antik Yunan’da halk anlamında demos ve egemenlik anlamında kratos kelimelerinin birleşmesi ile oluşan demokratia yani “halkın yönetimi” demokrasi, cumhuriyetçi bir yönetim anlayışıdır. Halkın ortak kararı ile oluşan yönetim anlayışı olarak cumhuriyet, demokrasi ile var olur.
Demokrasi, özellikle bir kurallar ve kurumlar rejimidir. Parlamento, hükümet, yargı ve seçimler bu anlamda temel kurumları oluşturur. Siyasi ve sosyal aktörler kurallar çerçevesinde kurumları iyi işleterek halkın refah ve mutluluğunu yükseltme görev ve sorumluluğunu üstlenirler.
Ülkeyi yöneten siyasetçilerin, siyaset kurumunun ve sivil toplum örgütlenmesinin kalite ve kapasitesi bu görevin başarılmasında doğrudan etkilidir.
BENCE
Bugün ülkemizin ve Milletimizin en temel sorunu, yöneticilerin/siyasetçilerin sorumluluk duygusunu ve demokrasiye bağlılığı bir ahlak değeri olarak özümsememiş olmasıdır; sürekli bir çatışma halini topluma dayatmalarıdır.
Geçen hafta Ana Muhalefet Partisi lideri, iktidar sahipleri için “kaçacaklar” iddiasında bulunurken Cumhurbaşkanı Erdoğan da muhataplarını “Utanmazlar” diye cevaplıyor.
Öndekiler böyle konuşursa; İmam cemaat misali…
Birileri, “Bu vatanı Türkiye düşmanları ile işbirliği yapanlara sandıkta teslim etmeyiz” diyebiliyor. Bir diğeri de “Menderes’i astınız, Özal’ı zehirlediniz, Erdoğan’ı yedirmeyiz” afişleri ile şehirleri donatabiliyor. Yüzlerce hoca adayını resmi kıyafetleri ile sokaklarda “şeriat is loading” denilerek yürütülür.
Sanki savaş Ukrayna’da değil bizim ülkemizde!
En değerli toplumsal gücümüz olan demokrasimizi savunmak ve mayıs ayında yaşanılan acı olaylardan dersler çıkarmak mecburiyetindeyiz.