Mehmet Şandır

Mehmet Şandır

İsrail Tehdidi: Yalan mı Yanlış mı?

BENCE; İsrail tehdidinin Cumhurbaşkanı tarafından açıklanması stratejik bir yanlışlıktır.

Sözün özü; doğruları, doğru adamlar, doğru zamanda ve doğru yerde telaffuz ederse bir anlam ifade eder, bir değeri olur ve toplumsal karşılık bulur.

“İsrail tehdidi var; bize de saldıracak”

Bu açıklama ya yanlıştır ya da açıklayan yanlıştır!

(Yalan olmasını söyleyene yakıştıramam)

Açıklamanın yapıldığı yer ve zamanı ise bir başka muamma; neden Meclis ve niçin şimdi?

Ülkenin milli güvenliğinden birinci derecede sorumlu olan cumhurbaşkanıdır. O aynı zamanda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Başkomutanıdır. Konuşmak değil gereğini yapmak sorumlusudur; “İsrail'in bir sonraki hedefi Türkiye'dir. İsrail saldırganlığı, Türkiye'yi de içine almaktadır” sözünün bir adım sonrası seferberlik ilanıdır, olağanüstü hal ilanıdır; böyle bir niyet mi var?

Sayın Cumhurbaşkanı bu sözleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi açılış toplantısında söyledi. Yani tüm dünyanın izlediği ve yabancı misyonun katıldığı bir toplantıda.

Daha sonraki günlerde yaptığı konuşmalarda tekrarladı. Mesela Adana’daki konuşmasında bir adım daha ileri giderek; “Vatanımız için, milletimiz için, bağımsızlığımız için, bu saldırganlığa, bu devlet terörüne, elimizdeki her imkânla karşı durmayı sürdüreceğiz." dedi.

Bu sözler ciddiye alınmalıydı.

Nitekim CHP Grup Başkanvekili Murat Emir, "'İsrail bizimle savaşacak' demek çok önemli bir laftır. Bu söz boşta kalamaz, bu sözün altı doldurulmak zorundadır” diyerek TBMM’de bir kapalı oturum yapılmasını talep etti.

TBMM Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş da ciddiye aldı ve CHP’nin talebi doğrultusunda Meclis'i 8 Ekim Salı günü “İsrail tehdidi” için toplantıya çağırdı.

Basına da böyle yansıtıldı; “olağanüstü toplantı” görüntüsü verildi. Aslında öyle de olması gerekirdi. Çünkü Başkomutan tarafından açıklanan “İsrail tehdidi”, bir milli güvenlik sorunu olarak mutlaka devletin ilgili kurumlarında tüm yönleri ile tartışılmış, analizler yapılmış ve kesin sonuçlara ulaşılmış olması gerekirdi.

Bugün (8 Ekim 2024) saat 14’te TBMM tarihi günlerden birini yaşayacaktır. Bir kapalı oturumda aynen Gazi Meclis’in milli mücadelede olduğu gibi ülkemizin geleceği için çok önemli bir karar verilecektir.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, Milli Güvenlik Kurulu, MİT, TSK ve diğer devlet kurumlarının birlikte ulaştıkları sonucu milletvekillerine arz edecekler ve ülkemize vaki bir saldırı ihtimalini verileri ile milletvekillerine açıklayacaklar demektir.

Durum çok ciddi, “tehdit” büyük ve saldırı yakın demektir.

Ancak Meclis Başkanı Sayın Kurtulmuş, pazar günü bir televizyon kanalında, bakanların, “İsrail'in saldırıları, çatışmaların yayılması ve Orta Doğu'daki savaş riski” konusunda milletvekillerini bilgilendireceğini söyledi; Yani bir genel değerlendirme yapılacakmış...

Böyle bir bilgilendirme Meclis İçtüzüğü’ne göre bir gelenektir, olağandır, sıradandır! Bakanlar, istenmesi halinde konularında Meclis’e her zaman bilgi verirler.

Ancak bugün Bakanların Meclis’te milletvekillerini bilgilendirmesi, Cumhurbaşkanı’nın “İsrail tehdidi var, ülkemize saldıracak” açıklaması üzerine yapılıyor; yani “bir milli güvenlik sorunu var” deniliyor!

Gerçekten öyle mi?

Milli güvenlik konuları ciddi konulardır; daha önce de yaşadığımız “bir gece ansızın gelebiliriz” şakasına(!) benzer bir durum yaşanıyor...

“İsrail tehdidi” sözü doğru mu?

Bence doğru; İsrail saldırgan bir ülke ve eli kanlı bir çete tarafından yönetiliyor. Fanatik bir Yahudi mezhebi mensubu olan bu takım, kendilerine tanrı tarafından vadedilmiş toprakları işgal etmeyi ve Müslümanları öldürmeyi bir ibadet ve inanç değeri olarak görüyorlar. Gazze’de ve Lübnan’da yaptıkları tam da bu...

Saldırılarını genişletme niyetleri ve Orta Doğu’yu yeniden tanzim etmek iddiaları biliniyor, bunu açıkça da ilan ediyorlar. Saldırganlıklarına Lübnan’dan sonra Suriye ile devam etmeleri çok muhtemel.

Ancak Türkiye’ye saldırmak bu kadar kolay mı?

Bu ihtimali kimse düşünmezken/düşünmeye cesaret etmezken Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı’nın böyle bir tehdidin varlığından bahsetmesi stratejik yanlışlık olmuştur.

Sözün sonu; Milli güvenlik iç politikaya meze yapılmamalıdır!

Şimdi kucağımızda altın topu gibi yeni bir gündemimiz oluştu; yoksulluğu, gelir dağılımı adaletsizliğini, hayat pahalılığını, NARİN’İ, kadın cinayetlerini unutmamız isteniyor!

DAĞ FARE DOĞURDU!

Hem doğru hafifledi hem de doğruyu söylediğini iddia eden makam hafifledi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Şandır Arşivi