Kaya Türkmen
Laiklik hepimize lazım
İktidar partisi AKP’nin ve lideri Erdoğan’ın laiklikten hazzetmedikleri bir sır değil.
Erdoğan’ın yıllar önce söylediği ‘‘Hem laik hem Müslüman olunmaz. Bu millet isterse laiklik tabii ki gidecek… Biz Cezayir gibi olmayız. Biz hazmettire hazmettire geliyoruz Allah’ın izniyle… Laiklik tabii ki gidecek… Sonra nedir bu laiklik Allah aşkına? Bir tarif edin diyorsun, tarif etmiyor. Bugün her kavramın lügatte bir tarifi vardır. Ama çıkıyor içişleri bakanı “Devlet dine karışır” (diyor). Eee!… Gerisini niye, söylemiyorsun. Din de devlete karışır niye demiyor?’’ sözlerini unutmadık.
“Laik Müslüman olmaz. Bu ülkenin yüzde 99’u Müslüman. Hem laik hem Müslüman olunmaz. Ya Müslüman olacaksın ya laik. İkisi bir arada olduğu zaman adeta ters mıknatıslanma yapar. Mümkün değil, ikisinin bir arada olması. Durum böyle olunca ben Müslümanım diyenin tekrar yanına gelip bir de aynı zamanda da laikim demesi mümkün değil. Niye? Çünkü Müslümanın yaratıcısı olan Allah kesin hakimiyet sahibidir. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Bak yalan koskoca bir yalan… Sandığa giderken milletindir. Ama maddede ve manada egemenlik kayıtsız şartsız Allah’ındır.’’ sözleri de hafızamızda.
AKP de kurulduğu günden bu yana laiklik karşıtı eylem ve söylemlerinden hiç vazgeçmedi, ülkenin tüm kurumlarıyla “hazmettire hazmettire” dinselleştirilmesi yolunu seçti.
AKP’nin 2008 yılındaki kapatılma davasında, Anayasa Mahkemesi, partinin Anayasa’nın “Siyasi partilerin tüzük ve programları ile eylemleri, …demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz…” diyen 68. maddesini ihlal ettiğini ve “AKP’nin demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı eylemlerin odağı haline geldiğini” tespit etmişti.
2016 yılında TBMM’nin AKP’li Başkanı İsmail Kahraman’ın “Laiklik yeni anayasada yer almamalı” çıkışı, Erdoğan’ın 2019 Aralık ayında toplanan 6. Din Şûrası’ndaki konuşmasındaki “İslam bize göre değil, biz İslam’a göre hareket edeceğiz. Nefsimize ağır gelse de hayatımızın merkezine dönemin koşullarını değil, dinimizin hükümlerini yerleştireceğiz” sözleri ifşa edicidir, ürkütücüdür.
İlerleyen yıllarda Ayasofya’nın ibadete açılmasından, iktidarın önceleri büyük bir devrim olarak sunduğu İstanbul Sözleşmesi’nden yobazların baskısıyla çıkılmasına, pandemi nedeniyle ilan edilen kapanmada “hazmettirmek” için bu seferlik 17 gün süreyle alkol satışı yasağı getirilmesinden, Diyanet İşleri Başkanlığına üstüne vazife olmayan roller üstlendirilmesine kadar sayısız örnek laikliğin altının nasıl oyulduğunu bize her gün hatırlatıyor.
Cumhuriyet’in bu temel ilkesinin korunması konusunda geleneksel olarak en hassas kurumlar olan yargının ve silahlı kuvvetlerin de büyük ölçüde pasifize edilmesi iktidarın İslamileşme hedefinde işlerini kolaylaştırıyor. Yargıtay’ın yeni binasının açılışında veya Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi mezuniyet töreninde Diyanet İşleri Başkanı’nın dualar okuması laik bir ülkede olacak iş midir? Sosyal medyanın zapturapt altına alınması gerektiğini buyurmuş Şeyhülislam hazretleri! Ötelenemez bir sorumlulukmuş bu. Son incisi de “İnanç insan ile Allah arasında olsun, siyasetine, ticaretine yansımasın diye ortalığı ayağa kaldırıyorlar” sözü.
Kaldıracağız efendim. Kaldırmaya devam edeceğiz…
Laikliğin tarifini yapmıyorlar deniyor ya. Ben yapayım: Laiklik, devlet ve dinin hem kurumsal hem işlev olarak birbirlerinden ayrı tutulduğu, devletin tüm inançlar karşısında eşit mesafede durduğu ve inançsızlar dahil azınlıkta olanları koruduğu ve hangi inançtan olursa olsun, herkesin kendi inancının gereğini -kamusal hayata zarar vermediği sürece- serbestçe yaşayabildiği bir düzen.
Laiklik, iktidarı kim ele geçirmiş olursa olsun, devletin inanç üzerinden bir dayatmada bulunamaması da demek. Bu yönüyle laiklik, bireyin nasıl inanacağına, o inancını nasıl yaşayacağına kendisinin karar vereceği bir düzen. Laiklik seküler kesimin yaşam tarzını garanti altına almakla kalmıyor, dindar kesimin nasıl inanacağının da güvencesi. İnananlar için de çok kıymetli laiklik. Bugün Taliban’dan kaçan Afganlar Müslüman olmadıkları için değil, kendilerine bir yaşam tarzı dayatılacağı için kaçıyorlar ülkelerinden, ölümü dahi göze alarak. Laikliğin değerini bir de onlara sorun isterseniz…
Seyit Tosun’un 5 Eylül tarihli Pencere Pazar’daki yazısından bir alıntıyla bitirmek istiyorum:
“…Zaten dolmuş olan vatandaş işin artık zıvanadan çıktığını ve karanlık zihinlerin artık kendi kapısından içeri girmek için beklediğini bu defa fark etti.
Çünkü ilk defa bu kadar açık şekilde laikliğin değerine hem de yaşayarak şahit oluyordu. Bu vesileyle, Cumhuriyet’in kurucu kadrolarının; yani devletin ideolojisi belki de tarihinde hiç olmadığı kadar halkın ideolojisi haline geldi. Halk işte bu nedenle devlet bayramını, devletin elinden aldı; millet bayramı yaptı. Yine aynı halkın ciddi bir kısmı devletin laiklik ideolojisini aldı, kendi ideolojisi haline getirdi. Önceden devlet, laikliği kendi halkından korumaya çalışırken; şimdi ise halk laikliği kendi devletinden korumaya çalışıyor.”
Laiklik herkese lazım. Onu koruyalım.
Devletten de… Şeyhülislam heveslilerinden de…