Kaya Türkmen
Kurumları öldürmeyin...
ABD Dışişleri Bakanlığı ve BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, Boğaziçi Üniversitesinin protestocu öğrencilerine yönelik baskıların son bulması, gözaltına alınanların serbest bırakılması, polisin aşırı güç kullanmasına son verilmesi çağrısında bulundu.
Ayrıca, LGBTİ+ bireylere karşı kullanılan nefret dilinin terkedilmesini talep ettiler.
Bizim Dışişleri Bakanlığı da bu dış tepkiler üzerine 4 Şubat tarihinde evlere şenlik bir açıklama yaparak, “Türkiye’nin içişlerine müdahale etmeye kalkışmak kimsenin haddi değildir” dedi.
Açıklamayı ilk okuduğumda gözlerime inanamadım. Ne içerik ne üslup bakımından arkasında zengin bir diplomasi geleneği olan Dışişlerine yakışan bir açıklama.
Birçok emekli meslektaşımın internet sitelerinde ve sosyal medyada benimkine benzer tepkileri dillendirmeleri içimi ısıttı. Onlar da benim gibi Dışişlerinin kurumsal geleneklerine ve kültürüne bağlılık duygusuyla isyan ediyorlardı.
Açıklamaya ilişkin eleştirileri kısaca iki noktada toplayacağım:
Birincisi, konu insan hakları olunca, ülkelerin birbirlerini eleştirmeleri iç işlerine karışmak olarak nitelenemez. 30 yıldır gelişen ve bizim de taraf olduğumuz sistemde insan hakları yükümlülükleri devletlerin içişleri değil, uluslararası taahhütleridir. Yani insan hakları ihlalleri bal gibi de eleştirilir. Uyarıda da bulunulur, endişe de bildirilir, kınanır da.
İkincisi kullanılan üslup: “…ülkemize demokrasi ve hukuk dersi vermeye kalkanlara aynaya bakmalarını tavsiye ediyoruz. Türkiye’nin içişlerine müdahale etmeye kalkışmak kimsenin haddi değildir”.
Bu dil 40 yıla yakın gururla hizmet ettiğim Dışişleri Bakanlığının dili değildir. Yukarılardan bulaştığını sanıyorum. Hani var ya “Eyy Avrupa…”
Dışişleri Bakanlığı, Maliye ve TSK ile birlikte Cumhuriyeti ayakta tutan kurumların başında gelirdi. Belki de tam da bu nedenle AKP iktidarı daha ilk gününden önyargılarla, küçümsemeyle yaklaştı Dışişlerine. “Monşer” dediler, bizlere hakaret kastıyla. Aşağıladılar. Küçük düşürmeye çalıştılar.
Ve terbiye ettikleri Dışişleri işte böyle açıklamalar yapıyor…
Ama sadece biz değildik iktidarın hışmına uğrayan. TSK’yı büyük bir hoyratlıkla hedef aldılar. Uydurma iddianamelerle ordunun şerefli subaylarını hapislere attılar. “Türkiye bağırsaklarını temizliyor” dediler.
Türkiye’nin gurur duyduğumuz birçok kurumu vardı… Rastgele sırayla; Devlet İstatistik Enstitüsü, Kızılay, Merkez Bankası, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay, TRT, Anadolu Ajansı, Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye Futbol Federasyonu, Ziraat Bankası, Sümerbank, Halkbank, özgür basın, Milli Piyango… Hepsinin üstünden silindir gibi geçtiler.
Anayasa Mahkemesi oldum olası en büyük güvencemizdi. Orada hukukun değerli hocaları, Devlet tecrübesine sahip kıdemli yöneticiler görev yapardı. Bugün hem mahkemenin kararlarına uyulmuyor, saygı duyulmadığı söyleniyor hem de mahkemenin saygınlığını büsbütün yerle bir edecek adımlar atılıyor…
Diyanet İşleri Başkanlığı, laik Türkiye Cumhuriyetinin, İslam dini konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek üzere kurulmuş olan bir kurumudur. Bugün Diyanet, “Babanın öz kızına şehvet duymasının haram olmadığı”, insanların “telefon, faks, sms ve internet yoluyla eşinden boşanabileceği” gibi fetvalar veren ve bu haliyle Allah’ın her günü televizyonlara çıkan din taciri şarlatan ve şaklabanlarla yarışa girmiş bir kuruma dönüşmüştür.
Yargıtay’ı, Danıştay’ı nasıl anlatayım? Bir siyasi partinin genel başkanıyla çay toplamaya gittiler… Tanımadıkları adamı Anayasa Mahkemesi üyeliğine aday gösterdiler.
Merkez Bankasını maymuna çevirdiler. Devlet İstatistik Enstitüsü’ne (TÜİK) yalan söylettiler. Kızılay’ı kirlettiler.
Sıra Üniversitelerimize geldi anlaşılan. Özellikle Boğaziçi, ODTÜ gibi gözbebeklerimize… “Eski Türkiye alışkanlığında olan üniversiteler, adım adım bu ülkenin üniversiteleri olduklarını anlayacaklar!” demedi mi Cumhurbaşkanı?
Yüzbinlerce iyi yetişmiş, dünyayla bütünleşmiş, bilimi rehber edinmiş parlak beynimizi yurtdışına kaçırdık. Başka yüzbinler fırsat bulsalar bir an durmayacak, onlar da kaçıp kurtulacaklar…
Cumhuriyetin kurumlarını öldürmeyin. Kurumları öldürmek, Cumhuriyete kastetmektir. Meğerki amacınız bu olsun.