Kaya Türkmen
Korktukça tutsak, umut ettikçe özgürüz
19 yıllık AKP iktidarının bugün Türkiye’yi getirdiği nokta ağır bir yönetim krizidir. İktidar, devletin kurumlarını, geleneklerini, kurallarını ya ortadan kaldırdı ya yok saydı. Ve devlet görevini yerine getirmez, getiremez oldu.
Bir hukuksuzluk düzeninde yaşatılıyoruz. Hukuk herkese eşit ve tarafsız biçimde uygulanmıyor. Siyasetin emrine girmiş olan yargı, karşıt görüş sahiplerini sindirmenin aracı olarak kullanılıyor. İktidarın beğenmediği yargı kararları uygulanmıyor. Toplumun yargıya duyduğu güven yerlerde sürünüyor.
Demokrasimiz can çekişiyor. Demokrasilerin olmazsa olmaz koşulu güçler ayrılığı yok artık. Yasama, yürütme ve yargı tek bir kişinin uhdesinde. Laiklik sürekli bir şekilde iktidarın ve himaye ettiği yobazlığın saldırısı altında. Halkın iradesi hiçe sayılarak, seçilmiş yerel yöneticilerin yerine iktidar yandaşları kayyum atanıyor.
Dış politika el yordamıyla götürülüyor. Bütün komşularla sorunluyuz. Nasıl becerdiysek, ABD ile de, Rusya ile de sorun yaşıyoruz. Arap dünyasıyla da, İsrail’le de sorunlarımız var. Avrupa Birliği’ne tam üyelik hedefi unutuldu gitti. Nato’daki mevcudiyetimiz bile sorgulanır hale geldi. Alay konusu gayrı ciddi bir ülke olarak görülür olduk.
Eğitim? Sorgulayan, araştıran, bilimsel düşünen nesiller yetiştirmek yerine, eğitim inanç süzgecinden geçiriliyor. YÖK demokratik ve özgür üniversite önünde engel. Üniversiteler idari özerklikten yoksun.
Ekonominin neresinden tutsak elimizde kalıyor. Enflasyon yüksek, işsizlik yüksek, dış borçlar yüksek, faizler yüksek. Kurdukları sistem istihdam yaratmıyor. Hesapsız kitapsız verilen Hazine garantileri gelecek nesillerin de kanını emecek. Kaynaklar uçuk, kaçık projelere akıtılıyor. Paramız sürekli değer kaybediyor. Tarım ihmal ediliyor ve bu nedenle köyden kente göçler artıyor, tarımsal üretim geriliyor, tarımda dışa bağımlı hale geliyoruz her gün daha fazla. Faiz konusundaki marazi saplantı yanlış para ve maliye politikalarına neden oluyor; milletin 128 milyar doları çarçur ediliyor.
Yolsuzlukların ardı arkası gelmiyor. Halkın parası çalınıyor her gün, her saat, her an. İktidara yakın kişilerin yaptığı yolsuzluklar soruşturulmuyor, kâr kalıyor yanlarına.
Kurumlar tahrip ediliyor. Merkez Bankasının bağımsızlığı kağıt üzerinde kalıyor. RTÜK muhalefetin sesini kesme aracına dönüştü. TÜİK’e yalan söyletiliyor. Türk Hava Kurumu’nu öldürmeye karar verdiler ve öldürdüler. Kızılay’a suç işlettiler. TRT’yi, Anadolu Ajansını AKP bültenlerinin hoparlörüne çevirdiler. Örnekler o kadar çok ki!
Ormanımız, denizimiz, gölümüz, deremiz rant açgözlülüğüne kurban ediliyor. Toplum kutuplaştırılıyor. Kitleler karşılıklı nefret ve intikam hisleriyle tahrik ediliyor.
Gençler yurt dışı hayalleri kuruyor. Kaçabilen kaçıyor.
Ancak bu bir kader değil. Biz bu karanlığa mahkum değiliz.
Doğal felaketlerin yıkıcılığı, ekonomik buhran, günlük şiddet, kadınların yaşamın içinde var olabilmek için vermek zorunda bırakıldıkları mücadele… Bunların hiçbiri yaşanmak zorunda olduğu için ortaya çıkmadı. Bunlar ülkeyi yönetme sorumluluğunu üstlenmiş olan siyasi iradenin tercihlerinin sonucu.
Ve tam da bu nedenle umudumuzu kaybetmemeliyiz. Zira, iktidar değişip de eşitliği, özgürlüğü, demokrasiyi, adaleti, laikliği ve cumhuriyet değerlerini önceleyen bir siyasi anlayış yönetime gelince bu düzen değişir, bugün yaşadığımız ağır tablo sona erer.
Bu iktidar, yaratmış olduğu yıkımın gözükmediği saraylara kapandı. Görmüyor. Uçtuğumuzu, şahlandığımızı filan sanıyor. İçişleri Bakanı temmuz ayından sonra Türkiye ekonomisinin atağa kalkacağını söyledi. "Öyle bir sıçrayacak ve büyüyecek ki” dedi, “etrafımızdaki Almanya'sı, Fransa'sı, İngiltere'si, İtalya'sı ve o her şeye burnunu sokan ABD'si de çatlayacak". “Yalan terörüyle” mücadele için kolları sıvayanlar bu zırvalara da el atarlar mı acep?
Türkiye’nin bugün yaşadığı krizlerin hepsini aşabilecek, bu felaketlerin hepsini önleyebilecek kaynağı da, kadroları da, birikimi de var. Umutlu olmanın nedeni de bu zaten.
Sorunların hepsi iktidarın tercihlerinin sonucu. Örnek mi? Sarayın üç-dört günlük masrafı olan 4 milyon doları Türk Hava Kurumuna verselerdi, yangınlarda onca canı, onca malı, onca doğal zenginliği yitirmeyecektik. Ama israfı itibar sanan sarayın tercihi bu yönde oluşmadı.
Özlediğimiz iktidar paraları saraya değil, yangın uçakları alımına ayıracağı için yangınları söndürebilecek. Bütün yangınları.
Yangınlar sönecek. Her şey çok güzel olacak…