Kaya Türkmen
Kendine güven…
İktidar, Gara operasyonu konusunda iki Bakanın önce CHP ve İYİ Parti liderlerine, ardından TBMM’ye bilgi vermelerinden sonra bir ortak bildiri yayınlatmak istemiş. Bu iki parti ise ortak bildiriye katılmaktan imtina etmişler. İçişleri Bakanı’nın “hep birlikte bir cephe olmak fırsatı kaçtı” lafları da buna işaret ediyor olsa gerek.
PKK’nın beş yıldır rehin tuttuğu vatandaşlarımızı kurtarmak amacıyla girişilen operasyon tam bir fiyaskoyla sonuçlanacak ve bu fiyaskonun sorumluları başarısızlığı perdeleyecek bir ortak bildiriyle işin içinden sıyrılacaklar; öyle mi? Yok öyle yağma!
CHP ve İYİ Parti doğru olanı yapmışlardır.
Muhalefetin ülkenin bütünlüğüne kasteden tehditler karşısında iktidarın yanında olması şüphesiz ki arzu edilen bir durumdur. Ama bu durumun her seferinde otomatik olarak gerçekleşeceğini beklemek, “nasıl olsa muhalefet böyle bir konuda ayrı düşmeyi göze alamaz” rahatlığına kapılmak bir basiret eksikliğidir.
Özellikle dış politika konularında muhalefetten böyle bir duruş beklenmesi, muhalefetin de bu beklentiyi boşa çıkarmayarak iktidarla kenetlenmesi bir gelenek halini almıştır. Ancak bu geleneğin oluşmasının ve yaşatılmasının dayandığı nedenler bugün yoktur. Nasıl mı?
Türkiye’nin Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte izlemeye başladığı dış politika bazı temel ilkelere dayanır; Ulusal çıkarların ve çağdaş evrensel değerlerin gözetilmesi, gerçekçilik, ihtilafların barışçı yollardan çözümü, komşuların içişlerine karışmama, uluslararası hukuk ve meşruiyete saygı, bölgesel ve uluslararası planda işbirliği ve diyalog.
Büyük Atatürk’ün yurtdışı görevlere atanan ve talimatını almak için huzuruna çıkan Büyükelçilere şu tavsiyelerde bulunduğu bilinir:
• Komşuların iç işlerine karışmayın.
• Rusya’yı tahrik etmeyin.
• Araplarla tarihi, siyasi, sosyal, kültürel ilişkileri geliştirin, ama aralarındaki sorunlara bulaşmayın.
• Onlar sormadan akıl vermeye kalkışmayın.
• Batı kültürünü benimseyin, ancak Batı’nın emperyalist emellerine alet olmayın.
Cumhuriyet hükümetleri dış politikanın milli temelde yürütülmesi ilkesine özen göstermişler, dış politika alanındaki girişimlerini muhalefet partilerine danışarak gerçekleştirmişler, muhalefeti girişimlerine ortak etmişlerdir. Böyle olunca, muhalefet de iktidarın dış politika hamlelerini desteklemiş ve onun yanında olmuştur.
AKP’nin dış politikası ise yukarıda saydığımız bütün temel ilkelerden uzaklaşmıştır. Yayılmacılık çağrıştıracak ölçüde maceracı, mezhepçi, ihvancı, Emevi camiinde namazcı, darbe karşıtlığında seçici, liderlerin ahbaplık ilişkilerine göre şekillenen, Arap sokağında gaza gelen bir dış politika.
Böyle bir durumda muhalefetin “benden günah gitti, ne halin varsa gör” demesi kadar doğru bir şey olabilir mi?
CHP yeni bir slogan benimsemiş. “Kendine güven”.
Evet. Lütfen kendinize güvenin.
İçinize sinmeyen tezkerelere “içiniz kan ağlaya ağlaya” kabul oyu vermeyin.
ABD veya başka bir Batılı ülke veya örgüt sizin sabahtan akşama kadar eleştirdiğiniz insan hakları ihlalleri konusunda bir söz söylediğinde “ABD’nin (veya her kimse) Türkiye’ye verecek demokrasi ve hukuk dersi yoktur” demeyin. İçeride diktatörlükle ya da yolsuzlukla suçladığınız bir rejimi dışarıda desteklemekten vazgeçin. Elini güçlendirmeyin, hegemonya tesisine yardımcı olmayın.
Bir NATO üyesi olarak Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi almak yapılacak en büyük yanlıştı. Öyle ki, bugün Milli Savunma Bakanı Girit formülünden, yani füzeleri bir yerlere saklayıp unutmaktan söz ediyor. Bu yanlışa işaret etmek yerine, “Amerikacı, NATO’cu görünürüm, Türkiye’de hakim olan bu hamaset ortamında yara alırım” korkusuyla olsa gerek, “S-400’lerin alımı, Türkiye’nin egemen kararıdır; o nedenle yaptırım adımını asla kabul etmemekteyiz. Şimdi yapılması gereken 2.5 milyar dolarlık yatırım yapılan bu sistemin en kısa zamanda kullanılır hale getirilmesidir” şeklinde akla ziyan açıklamalar yapmayın.
Kendiniz olun. Önemli olan değerler. “Ne derler?” değil.
Kendinize güvenin…